Kıbrıs ortak yurdumuzdur, YKP Birleşik Kıbrıs için mücadelesini sürdürür [Kurultay Kararı: 1]

Kurultay Kararı: 1

Kıbrıs ortak yurdumuzdur, YKP Birleşik Kıbrıs için mücadelesini sürdürür

Kıbrıs sorunun bir dünya sorunu olduğu IŞİD terörü ve Kırım’ın ilhakı yüzünden gene gündemine almasıyla ortaya çıkmıştır.

YKP kurulduğu günden itibaren Kıbrıs sorununu dünya barışı bağlamında ele almış ve başka ne olursa olsun çözümünün dünya barışına katkı yapacağını tespit etmiştir.

Kıbrıs siyasetinin ise iki toplum ortasında bir sorun olarak kabul edilip başka şeylerle karıştırılmaması Türkiye ve buradaki yönetim tarafından sağlanmaya çalışılmıştır. Halka ne düşüneceğini telkin etmekle görevli yeraltı güçleri başarılı olmuştur. Siyasetçiler ve usta müzakereciler bunu benimsemişlerdir. Sureta dünya barışına ilişkin sözler etmekten çekinmezler ama esas görevlerini değiştirmezler Sadece bununla da kalınmaz. İki toplum arasında demek onlara göre Kıbrıs’ın insanları için daha iyi yönetim sağlamak ve refah ve huzur getirmek de değildir. Hiçbir zaman iki toplumluluğun yönetime yansızlığı, şeffaflığı ve yozlaşmaya karşı savaşımı güçlendireceğini söylemezler, irdelemezler.

Bu çerçevede Kıbrıs sorununa yanaşmak çözüm aramak değildir. Çözümü sorunu yaratanlara, çözümü bulamayanlara ve Kıbrıs için bir çözümü, Kıbrıslı Rum ve Türklere göre çözümü değil onlara göre bir çözümü desteklemek demektir.

Bu durumun varlığını Kıbrıs’a yapılan ziyaretlerde ve ulusal günlerin anılması için yapılan törenlere bakanlar hemen görebilirler. Onun için Kıbrıs’ta çözüm arayışları Kıbrıs ve dünya barışı için dış güçlerin rolleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir.

Örneğin İkinci Dünya Savaşının sonuna doğru Yalta’da Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere temsilcilerinin toplandığını ve üç günde dünyayı aralarında paylaşacak kadar yani Kıbrıs’tan çok daha karmaşık bir sorunu antlaşmaya bağladıklarını anımsamalıyız.

Kıbrıs için antlaşma sağlayacak olan masaya bile taraf olarak adlandırılan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında ve onların bağlaşıkları arasında yani AB ve BM arasında çözüm için antlaşma sağlamak ve ona göre görüşmelere devam etmek şarttır.

Onların antlaşması için Kıbrıslılar tüm güçlerini kullanmalıdır.

YKP, kendi çözüm değerlendirmesinde onları aralarında antlaşmaya zorlayacak değerleri saptamıştır.

YKP, yabancıların kendi başka çıkarları için Kıbrıs’ı kullanmalarına izin vermemek için Kıbrıslıların, Kıbrıs için ve Kıbrıs’ın bağımsızlığı için hareket edileceğini göstermenin temel olduğunu karara bağlamıştır. Askersizleştirilmesini ve insanlarının Kıbrıs’ın özgün çıkarlarından başka şeyden medet ummamaları gerektiğini ilke olarak sürekli vurgulamıştır. Kıbrıs’ın dünya barışı için tehlikeli olan amaçlarla ülkesinin istismarına izin vermeyeceğini kanıtlamalıdır görüşündedir.

İçte ulusalcılığın tuzağına düşmemek için hukukun üstünlüğünün kimin bir yönetim makamında bulunmasının değil, hukukun egemen olmasının kabulü ile elde edileceğini unutmamak gerektiğini ilke olarak kabul eden YKP, görüşmelerde hukukun üstünlüğünün sağlanmasına önem verilmesini ve duvara vuran görüşmelerin yolunun açılmasını istemektedir.

Avrupa Birliği Kıbrıs’la ilgili bir politika sahibidir. Bilindiği kadar bu politika çözüme engel değildir. Onun için Kıbrıs AB’nin bölge ve Kıbrıs politikasına destek olmalıdır.

Kıbrıs uluslararası gözetim altındadır. Onun için hala Kıbrıs’taki statüko yasal hale getirilememiştir. Bu halin korunması Kıbrıs’ın kendi gücüne dayanmamaktadır. Statükoyu değiştirip Kıbrıslıların kendileri için bir yeniden birleşmeyi sağlamaya da gücü bugüne kadar izlenen politikayla sağlanamayacaktır.

Statükodan bıkanları devreye sokup Kıbrıs’ın taksiminin veya ayni anlamda Türkiye’ye ilhakını sağlamanın yolu hep düşülmüştür. 1980’lerin ortasında Türkiye’nin önerdiği ve Yunanistan Dışişleri bakanının görüşmeyi kabul etme anlamında öneriniz nedir diye sorduğu bilinmektedir. Yani Türkiye “ummadığınız kadar size toprak tavizi verelim, siz de kuzeyi unutun” dediği öğrenilmiştir. Yunanistan Dışişleri’nin bunu reddetmediği duyulunca kopan fırtına ile ileri gidilmemiştir ancak geçen zaman içinde böyle bir teklife açık olanların ve “onlar o yanda biz bu yanda” diyenlerin sayısı artmıştır. Dikkat gereklidir çünkü böyle bir başlangıçla açılacak pazarlıkta bugüne kadar çözüme fırsat tanımayanlar aralarında antlaşmış olarak etrafta bulunacaklardır.

YKP, böyle bir pazarlığa değil Kıbrıslıların öz gücüne dayanan uzlaşmaya varılmasını, bunun da halkımızın desteğinin sağlanmasını amaçlamaktadır.

Ortak Kıbrıs’ımız bizim yurdumuzdur, YKP onun için mücadelesini sürdürecektir.

 

 

Görüşme süreci bir yere gitmiyor!

Bugün yaşadığımız problemlerin en önemli kaynağı olan Kıbrıs sorununa çözüm bulma adına yürütülen çabalar, bu iki buçuk yılda da daha da kötüleşti, taraflar oyalama taktiğini ve suçlama oyununu sürdürdü.

Bugün herkesin var dediği Kıbrıs sorununda krizin net şekilde ortaya çıktığını Mayıs 2012’de YKP bir bildiri ile ortaya koymuştu:

Kıbrıs sorununda kriz artık ayyuka çıktı. Eroğlu gibi birine güvenip, ona kerhen de olsa seçildikten günümüze uzun süre destek veren CTP ve TDP özeleştiri vermesi gerekirken aniden sessiz sedasız muhalefet saflarına katıldılar. Eroğlu özellikle Kıbrıs dışındaki liderler görüşmelerine giderken saray toplantıları düzenler ve bu toplantılar sonrası yabancı basın dahil, medyaya Kıbrıs Türk toplumunun geniş desteğini aldığı açıklardı. Bu destek CTP ve TDP’yi de kapsamaktaydı. Ancak CTP ve TDP aniden destek vermediklerini hatırladılar ve Eroğlu’nu görüşmeleri tıkamakla suçlamaya başladılar.

Eroğlu, Annan Planı görüşmelerinde her ne söylüyorsaydı, kelimesi kelimesine aynisi söylemeye devam etti ama tek fark Talat’ın bıraktığı yerden de devam ettiğini belirtmesiydi. Sürekli kamuoyunu yanıltan açıklamalar yaptı, BM temsilcilerinin önerilerini çok beğendiğini söyleyip durdu ama BM yetkilileri bunları hiçbir zaman doğrulamadı. Tersine iki liderin de isteksizliğine sürekli vurgu yapan dolaylı veya dolaysız açıklamalar oldu. Bizim medya bunları sakladı, Eroğlu’nun BM yetkilileri ağzı ile açıklamalarını, korsan açıklamaları manşete çekti. Korsan açıklamalar, kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar yapılmaktaydı ama kimse üstüne gitmedi. Hatta günlerce mülk konusunun çözümü ile ilgili TOKİ önerisini bile kamuoyuna tartıştırdılar, BM’nin hayran kaldığını söylediler ama bugün öneriyi hatırlayan bile yok!

(…)

Kıbrıs sorununda yaşanan kriz yapısaldır, ‘şu lider gitsin, başkası gelsin’ ile çözülemez!

Bu nedenle bir çerçeve antlaşması ve bunun temelinde iki toplumlu yönetim mekanizmaları ortaya çıkararak, kalan sorunları Kıbrıslıların farklı kesimlerinden gelecek temsilcilerin oluşturacağı yönetim mekanizması alternatiftir. Bunun çalışan detaylarını Kuzey İrlanda’da bulmak mümkündür. Bu nedenle tıkanan sisteme müdahale etme ve alternatif metotları hayata geçirme zamanıdır, diğer türlü bölünme hızla kalıcılaşmaktadır.”

Talat ile başlayan Kıbrıs sorununda alttan altta kriz halleri Eroğlu seçildiğinden sonra daha da derinleşti. Şubat 2014’te YKP yayınladığı bildiri ile bu duruma dikkat çekmişti:

“Referandumdan beri komadan çıkamayan Kıbrıs sorunundaki görüşme sürecinde iki taraf da on yılda üçer lider değiştirdi!

Kıbrıslı Rum liderliği önce referandumda hayır demenin yarattığı kötü imajı ortadan kaldırmak için uğraş verdi ama Mari patlamasından beri de ekonomik sorunlarla boğuşmakta…

Kıbrıslı Türk liderliği ise evet demenin avantajlarını kullandı, şımarık çocuk döneminden eşit derece sorumlu tutulan pozisyona geldi, şimdi ise bunu kamuoyundan saklamaya çalışıyor. Evet demenin yarattığı ortam içinde ekonomik kimi göstergeler dönemsel olarak yükseldi ama bunun kalıcı olmayacağı belli idi ki öyle oldu, Kıbrıslı Türk liderliği de aslında ciddi bir ekonomik krizle uğraşmakta…

Özellikle 2010’da Eroğlu’nun seçilmesi ile çok ciddi komaya giren müzakereler, Anastasiadis’in seçilmesi ile tamamen kopmuştu.”

Yani özetlersek görüşmeler yine BM gözetiminde birbiriyle kavga halinde olan iki toplumun liderlerinin buluşmasıyla yapılmaktadır. Liderlerin ne konuştuklarının bilinmediğini, onların ise bilgi verdik ve vermekteyiz iddialarını işitmekteyiz. Kuzeyde tutanakların hemen herkese açık olduğu ilan edilirken meclis partilerinin bilgisizlikten şikâyet ettikleri de duyuluyor. Üstelik liderin partisinin mebusları da benzer şikâyetler yapmaktadırlar. Çünkü durum değişmemiştir. Türkiye’nin sürekli izleme denetimiyle hareket edilmekte ve lider dahi ne olacağını bilmemektedir. Sıkışınca “Türkiye istemeseydi görüşme masasına dahi gidemezdim” diye açıklamasıyla lider de aslında lider değil, oraya Türkiye’nin tam desteği ile seçilmiş ve onun memuru veya amiyane tabiri ile acentası olduğunu ifşa etmektedir. YKP bu gerçeği halktan gizlemek değil ortaya sermek için çalışmış ve herkesin görmesini sağlamıştır.

 

YKP’nin önerisi

YKP, TC’nin birçok alandaki dayatmaları ile çözüm olasılığını ortadan kaldıracak oldubittiler yaratıldığının altını bir kez daha çizer ve önce bunun durdurulması ve giderilmesi gerektiğini vurgular. Bu kabul edilip, Türkiye’ye elini Kıbrıs’tan çekmesi söylenmelidir.

Görüşmelerdeki ilerlemelerden yararlanılması gerektiği için bir durum saptaması yapılıp bunların bir ortak yönetim kurulmasına yettiği gösterilmeli ve ortak yönetimin kurulması için yetecek bir çerçeve antlaşmasının yapılması istenmelidir. Çözülmesi için gerek duyulan sorunlar ve uzlaşmaya henüz varılamamış hususlar için ortak yönetim çalışırken görüşmeler yapılmalı ve ortak yönetimin bunu çözebileceğine güvenilmelidir.

Ortak yönetim kurulduktan sonra geriye kalacak garantiler ve güvenlik gibi sorunlar hepsinin katılacağı konferansta ele alınmalı ve Kıbrıs ortak yönetimle toplantıya katılmaya çağrılmalıdır.

Esas konuları bir kenara bırakarak sözde kolay denilenlerle ilerleme raporlarına olanak vermek çıkmaz yoldu, paket antlaşmanın yaralı olabilecek niteliği işe yaramamıştır. Yararı ancak taraflara ileri geri gitme olanağı vermesiydi. Ama her manevra karşı tarafa saldırma amacıyla kullanılmıştır, onun için bu tutumartık terk edilmelidir. Uzlaşılan konuların yürürlüğe konmasına izin verilmelidir.