YKP, 13 Nisan’da görüşülmeye başlayan “Devrimci Karargâh” davasını İstanbul’a izleyerek adaya döndü. Davayı YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı izledi…
Dava günü İstanbul’daki, Beşiktaş’taki Barbaros Meydanında toplanan siyasi parti ve örgüt temsilcileri davaya verilen öğlen arasında basına açıklamalar yaptılar. Burada açıklama yapan Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı: “Bu davanın uluslararası alanda tartışılması için elimizden geleni yapacağız. Kıbrıs’taki eylemlerde “Ankara eliniz yakamızdan çek” demiştik, Şimdi burada Ankara elini devrimcilerin yakasından da çeksin diyoruz. Süren mücadeleyi desteğimizi ve dayanışmamızı her alanda sürdüreceğiz altını net olarak çizeriz” dedi…
14 Nisan’da ise Taxim Hill Otel’de Sıra Kimde İnisiyatifi bir basın toplantısı düzenleyerek “Magna Carta Libertatum’dan 800 yıl sonra, “yasal bir şekilde muhakeme edilme” hakkını mumla arıyorsak, kralın arzu ve isteklerinin hukuktan üstün olduğu, hukukun üstünlüğünün değil üstünlerin hukukunun galebe çaldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz demektir” açıklaması yapıldı.
Basın toplantısında konuşan ve daha öncede KCK davalarına da gözlemci olarak katılan Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, hem KCK davasında, hem de bu davada da sanıkların kendilerini savunma haklarının gasp edildiğini ifade ederek, bu durumu uluslararası platformlara taşıyacaklarını söyledi.
Kanatlı, adil yargılama ve savunma hakkının ortadan kaldırıldığına, hukuğun katledildiğine tanık olduklarını söyleyerek, böylesi koşullarda süren mücadeleyle dayanışmalarının süreceğinin altını çizdi.
Kanatlı, AKP’nin ilk önce Kıbrıslıları çözüm istiyormuş gibi yaparak kandırdığına dikkat çekerek, daha sonra açılım yalanı söyleyerek Kürtleri kandırdığını belirtti. Bu davalarla birlikte, AKP’nin demokrasiye de, hukuğun üstünlüğüne de saygısı olmadığının altını çizdi. AKP’nin Kürt ve Kıbrıs sorununu çözmek gibi bir derdi olmadığını belirten Kanatlı, “12 Haziran’dan sonra demokrasi mücadelesi verenleri zor bir dönem bekliyor” diye uyardı. Kanatlı, şu aşamada önlerinde en önemli görevlerden biri içerdeki dostları ve yoldaşları özgürlüğe kavuşturmak olduğunu söyleyerek, bu konuda uluslararası alan da dâhil, tüm alanlarda mücadeleyi yükseltmek gerektiğinin altını çizerek, YKP bu süreçten elinden gelini yapacağını söyledi.
Yargılama sürecine dair basın toplantısı
“Devrimci Karargâh Örgütü” üyesi oldukları iddiasıyla 23 Eylül 2010 tarihinde 14’ü tutuklanan, 22 kişi hakkında açılan davanın görüşülmesine 13 Nisan tarihinde başlandı ve savunma hakkında tanınmaksızın ana Devrimci Karargâh davası ile birleştirilerek 11 Ağustos’a ertelendi.
23 Eylül 2010’da İstanbul, Ankara ve Bursa’da düzenlenen operasyonların ardından hakkında dava açılanlar arasında Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı Rıdvan Turan Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) sözcüleri Oğuzhan Kayserilioğlu ve Tuncay Yılmaz da var.
Bu kişiler dışında SDP Genel Başkan Yardımcıları Günay Kubilay ve Ecevit Piroğlu, MYK üyesi Ulaş Bayraktaroğlu, SDP üyesi Özgür Cafer Kalafat ve İbrahim Turgut, TÖP üyesi Semih Aydın ve Sosyalist Parti’den (SP) Mahir Sayın da sanıklar arasında yer alıyorlar. Operasyonda gözaltına alınan Sultan Seçik ve Özgür Aytekin serbest bırakılmıştı. Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı da aynı örgüte üye olmaktan tutuklu yargılanıyor.
Sıra Kimde İnisiyatifi: ‘Magna Carta’dan 800 yıl sonra bile muhakeme edilme hakkı mumla aranıyor’
Sıra Kimde İnisiyatifi 14 Nisan tarihinde İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyerek SDP ve TÖP’lülerin yargılandığı davanın ilk duruşmasında sanıkların savunma haklarının engellenmesini protesto etti. Basın Açıklamasını okuyan Akın Birdal “Mahkeme karşısına çıkma hakkının bile, adil ya da değil, “yargılanma” hakkının bile engellendiği bir 2011 Türkiye’si utanç verici bir tablodur. Magna Carta Libertatum’dan 800 yıl sonra, “yasal bir şekilde muhakeme edilme” hakkını mumla arıyorsak, “Kralın arzu ve istekleri”nin hukuktan üstün olduğu, hukukun üstünlüğünün değil üstünlerin hukukunun galebe çaldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz demektir.” dedi.
Sıra Kimde İnisiyatifi, Devrimci Karargâh davalarının birleştirilmesine ilişkin Taxim Otel’de basın toplantısı düzenledi, YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı da basın toplantısına katıldı.
Toplantıya ayrıca Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu Antep Milletvekili Adayı Akın Birdal, Sosyalist Parti Başkanı Sevim Belli, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Devrimci İşçi Partisi (DİP) Başkanı Sungur Savran, Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, Yeşiller Partisi Eş Başkanı Yüksel Selek, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek, Sosyalist Gelecek Parti Girişimi Eşsözcüsü Yeşim Dinçer ve TÖP sözcüsü Halit Elçi katıldı. Toplantıda söz alan siyasetçiler davada varılan kararı, kararın arkasındaki zihniyeti ve bundan sonrası için yaşanabilecek olası gelişmeleri değerlendirdi.
‘Savunma haklarının gasp edildi’
Basın toplantısında konuşan ve daha öncede KCK davalarına da gözlemci olarak katılan YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, hem KCK davasında hem de bu davada da sanıkların kendilerini savunma haklarının gasp edildiğini ifade ederek, bu durumu uluslararası platformlara taşıyacaklarını söyledi.
Kanatlı, adil yargılama ve savunma hakkının ortadan kaldırıldığına, hukuğun katledildiğine tanık olduklarını söyleyerek, böylesi koşullarda süren mücadeleyle dayanışmalarının süreceğinin altını çizdi.
Kanatlı, AKP’nin ilk önce Kıbrıslıları çözüm istiyormuş gibi yaparak kandırdığına dikkat çekerek, daha sonra açılım yalanı söyleyerek Kürtleri kandırdığının bir kez daha altını çizdi. Bu davalarla birlikte, AKP’nin demokrasiye de, hukuğun üstünlüğüne de saygısı olmadığının altını çizdi. AKP’nin Kürt ve Kıbrıs sorununu çözmek gibi bir derdi olmadığını belirten Kanatlı, “12 Haziran’dan sonra demokrasi mücadelesi verenleri zor bir dönem bekliyor” diye uyardı. Kanatlı, şu aşamada önlerinde en önemli görevlerden biri içerdeki dostları ve yoldaşları özgürlüğe kavuşturmak olduğunu söyleyerek, bu konuda uluslararası alan da dâhil, tüm alanlarda mücadeleyi yükseltmek gerektiğinin belirterek, YKP bu süreçten elinden gelini yapacağını söyledi.
‘Mahkemede hukuki garabet yaşandı’
Davanın tutuksuz sanıklarından Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) MYK Üyesi Sultan Seçik, 13 Nisan tarihinde görülen davada alınan birleştirme kararı ile kendisi ve diğer sanıkların savunma haklarının elinden alındığını söyledi. Çok somut biçimde ciddi bir problemle karşı karşıya bulundukları dile getiren Seçik, “Özgürlük ve demokrasi taleplerimiz karşısında yaşananlar haklılığımızı ve uğradığımız hukuksuzluğu gözler önüne sermiştir” dedi. Mahkemelerde yaşanan hukuk dışı uygulamalara karşı, Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu’na (TMK) karşı mücadele edilmesi gerektiğini çözüm noktası olarak anlatan Seçik, özel güvenlikli mahkemelerin yetkilerinin sonlandırılmasını istedi.
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Antep Milletvekili Adayı Akın Birdal, mahkeme salonunda yaşananlar için “hukuki garabet” tanımlaması yaptı. Birdal, bu durumun sonraki dönemlerde yaşanacak olan antidemokratik uygulamaların da bir habercisi olduğuna dikkat çekti. KCK davasının da bugün 2. yılı olduğuna değinen Birdal, bunu da ikinci bir garabet olarak nitelendirerek, “Dün, mahkeme salonunda sanıklar savunma haklarını savunamadığı saatlerde başbakan Avrupa Parlamentosu’nda kendisine düşünce ve ifade özgürlüğü yönünde soru soran parlamenterleri neredeyse tehdit eden şekilde yanıt veriyordu. 11 aydır arkadaşlarımız cezaevinde tutuluyor, arkadaşlarımızı 11 ay cezaevine koyanları biz de cezaevine koyalım, bakalım nasıl oluyormuş? Biz arkadaşlarımızın özgürlüklerinden yoksun bırakılmasından ötürü isyan ediyoruz” diye kaydetti. Cemaatlerin mahkemeleri etkilediğine dikkat çeken Birdal, AKP’nin kendi yargısını, medyasını ve güvenlik güçlerini yarattığını ifade etti.
İddianamenin polis fezlekesine göre hazırlandığını belirten Birdal, sanıkların savunma yapmalarına izin verilmeden, “Devrimci Karargâh” dosyasıyla birleştirilerek 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildiğini hatırlattı. Akın Birdal, sanıkların ve avukatlarının, iddiaların somut gerekçelere dayandırılmadığını, “Devrimci Karargâh” iddiasına temel oluşturulacak hiçbir eylem olmadığını, sosyalistlerin kimliklerinin, meşru siyasal faaliyetlerinin kriminalilze edilmeye çalışıldığını söylediklerini kaydetti.
Buna karşı mahkeme heyetinin davayı birleştirerek tutukluluk sürecini uzattığına dikkat çeken Birdal, “Eğer mahkeme heyeti, biçimsel de olsa bir yargılamaya başlamaktan, bu iddianamenin baştan sona tutarsız, dayanaksız, imalarla ve düzmece suçlamalarla dolu olması nedeniyle kaçındıysa, yapması gereken davayı düşürmek ve sanıkları beraat ettirmekti. Yok, eğer bir mahkeme, duruşma salonunda değil, sanıkların ve avukatların olmadığı başka bir yerde kurulduysa, orada önceden alınmış kararlar şurada sanıkların ağızlarını açmalarına fırsat verilmeden yüzlerine okunmak isteniyorsa, bu tezgâhın figüranı olanlara ‘hukukçu’ kimliklerini bir kez daha sorgulamalarını öneririz” dedi. Birdal, mahkeme karşısına çıkma, adil ya da değil “yargılanma” hakkının bile engellenmesini 2011 Türkiye’sinin utanç verici tablosu olarak nitelendirdi. TMY ve Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleriyle, en temel demokratik hakların sınırsız keyfilikle ortadan kaldırılmaya çalışıldığına dikkat çeken Birdal, bu uygulamalarla Türkiye’nin ortaçağ karanlığına sürüklendiğine işaret etti. Birdal, sosyalistler ve onların siyasi örgütleri şahsında, asıl olarak işçi sınıfı ve ezilenlerin haklı mücadelesinin yargılandığını söyledi.
‘Mahkemede yaşananlar AKP’nin pervasızlığı’
EMEP Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek, devrimcilerin, işkenceci Hanefi Avcı’yla birlikte yargılanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, “At iziyle, it izi birbirine karıştırılmaya çalışılıyor” dedi.
Ardından Sosyalist Parti Genel Başkanı Sevim Belli konuştu. Hükümetin, devrimcilere, ezilenlere, Kürtlere karşı büyük bir saldırı başlattığını anlatan Belli, “Bizler, işçiler, emekçiler, köylüler, direnenler, ezilenler mücadeleyi ortaklaştırıp topyekûn bir mücadeleye dönüştürmeliyiz” diye konuştu. Belli’den sonra mahkemeye ilişkin görüşlerini aktaran diğer bir isim de Yeşiller Partisi Eş Başkanı Yüksel Selek oldu. Mahkemede yaşananları, AKP’nin pervasızlığı ve utanmazlığı olarak değerlendiren Selek, devrimcilere yönelik mahkemeler yoluyla yapılan saldırının arkasında AKP’nin büyük bir ekonomik talan planladığını söyledi. Selek, emekçilerin, ezilenlerin, işçilerin, derelerine saldıranlara karşı mücadele eden köylülerin mücadele seslerini yükseltmesi çağrısında bulundu.
Yeşiller Partisi Eş Başkanı Yüksel Selek, Ortadoğu ve Kuzey Arap ülkelerindeki halk ayaklanmalarını işaret ederek, AKP hükümetinin muhalif kesimlere karşı uyguladığı politikaları hatırlattı ve bu ayaklanmayı gerçekleştiren halklara Türkiye’nin model ülke olarak gösterilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Türkiye’de AKP hükümetinin aç gözlülükle çevreyi talan ettiğini söyleyen Selek, emekçilerin yapacağı yeni bir anayasanın gerekliliğine dikkat çekti.
‘Kürt halkının mücadelesi Türkiye’yi sarsacak’
Ezilenlerin Sosyalist Partisi(ESP) Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, davanın, sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratların halkların meşru mücadele hattından yürümesi gerekliliğini gösterdiğini belirtti. AKP’nin her yerde kadrolaşma politikası üzerinden hareket ettiğini, bunun yargı içinde hayat bulduğunu söyleyen Yüksekdağ, “Artık yargılayanların yargılanması için mücadele yürütmeliyiz” vurgusun yaptı. Yüksekdağ şöyle devam etti: “Kürt halk hareketinin gerçekleştirdiği mücadele devletin baskılarının, yasaklarının yaşam karşısında etkisizleşmesine yol açıyor. Bu Batı’da da hayata geçirilmeli. Yasaları aşacak bir kuvvet açığa çıkarılarak TMY’nin kaldırılması için mücadele yürütülmesi önemli bir yerde duruyor.”
DİP Genel Başkanı Sungur Savran ise konuşmasına, “Tekirdağ’da tutuklu bulunan Rıdvan Turan ve diğer yoldaşlarımıza selamlarımı ileterek başlıyorum” diyerek başladı. Savunma hakkının çiğnenmesini en basit hakkın çiğnenmesi olarak değerlendiren Savran, “Bu sorunun çözümü halk mahkemeleridir” diye kaydetti. Mahkemelerin artık cemaatin ve AKP’nin kendisini savunma alanı olarak görüldüğünü anlatan Savran, yargılayıcıların yargılanması gerektiği durumların yaşanmasını demokrasi açısından içler acısı bir durum olarak nitelendirdi. 12 Haziran ertesi Hatip Dicle gibi Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu adaylarının meclise girip, özgürlük taleplerini yükselteceğini anlatan Savran, Kürt halkına destek veren sosyalistleri hükümetin bu mahkemelerle sindirmeye çalıştığını ifade ederek, “Kürt halkı, haklı mücadelesinde Türkiye’yi sarsacak” dedi.
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun “Arkadaşlarımıza yapılmış olanı bize yapılmış olarak görüyoruz ama basında Hanefi Avcı’nın davası olarak söylenmiştir. Biz sosyalist arkadaşlarımız için oradaydık. Bu dava demokrasi açısından skandaldır. AKP artık sadece devrimcilerin değil, liselilerin, kadınların da düşmanıdır” diyerek mahkeme salonuna giremediklerini ama kapıda destek verdiklerini ve tutuklu arkadaşlara selam gönderdiklerini belirtti. Uzun, “Mahkeme kapısındaki öfke haklı ve meşru bir öfkedir. Bu öfke alanlara taşınacaktır. Hep beraber bu mücadeleyi büyüteceğiz” dedi.
SGPH eşsözcüsü Yeşim Dinçer… “Onların başına gelenleri adli hata olarak görmüyoruz. Politik alanın kriminalize edilmesidir. Herkes potansiyel suçlu ilan ediliyor. Demokrasi, yargı bağımsızlığı kavramlarının içinin boşaltıldığını görüyoruz.” dedi.
TÖP Sözcüsü Halit Elçi bu saldırının bütün muhaliflere bir saldırı olduğunu, davanın siyasi dava olduğunu ve hukuki bir sürecin işlemediğini, güçlü bir devrimci dayanışma gördüklerini söyleyerek dayanışma gösteren bütün yapılara teşekkür etti.
Basın Açıklaması Metni
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Antep Milletvekili Adayı Akın Birdal tarafından okunan Sıra kimde inisiyatifi basın açıklaması şöyle:
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde, SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, TÖP sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu, SDP ve TÖP üye ve yöneticileri, Bilim ve Gelecek ve Red dergilerinin çalışanlarının yargılandığı 3. Devrimci Karargâh davasının ilk duruşması yapıldı. Daha doğrusu bir tarafında hakimlerin ve savcının diğer tarafında sanıkların ve avukatlarının bulunduğu bir salonda adı “duruşma” olan ama hukukun ve adaletin hiçbir gereğinin yerine getirilmediği bir oyun sahnelendi.
21 Eylül 2010 sabahı evleri basılarak gözaltına alınan sosyalist siyasetçi, gazeteci, sendikacılar, tutuklanarak konuldukları cezaevinde, davaya getirilen gizlilik kararı sonucu neyle suçlandıklarını bile bilmeden 5 ay iddianamenin açıklanmasını, 8 ay mahkemeye çıkarılıp haklarındaki suçlamalara karşı kendilerini savunmayı beklediler.
Emniyet fezlekesinden bir farkı olmayan, iddiasını temellendirmek için hiçbir somut kanıt ileri süremeyen, tamamen spekülasyon ürünü bir iddianameyi daha üç ay önce kabul etmiş bulunan 12. Ağır Ceza Mahkemesi, sıra sanıkların 8 ay tutuklu kaldıktan sonra çıkarıldıkları mahkemede bu iddianameye karşı sözlerini söylemesine gelince, sıra sanıkların kendilerini savunmasına gelince, pratikte onların bu hakkını 4 ay daha gaspetmek anlamına gelen bir karar aldı ve bu davayı 3 yıldır süren aynı adlı önceki davayla birleştirerek dosyayı 9. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi.
12. Ağır Ceza Mahkemesi bu kararının gerekçesinde “yargılamanın süratle sonuçlanmasını” sağlamaktan, “dava ekonomisi ilkelerine uygun” hareket etmekten vb. bahsetmekte, ancak 3 ay önce kabul ettiği iddianameyi, şimdi okunmasını bile beklemeden, sanıklara söz vermeden, 3 yıldır süren başka bir davayla birleştirmek üzere reddederek, yargılama süresini kısaltmak bir yana, yargılamanın başlamasını olabildiğince geciktirmektedir.
Sanıklar ve avukatları bu davanın bir komplo olduğunu, iddia makamının “Devrimci Karargâh üyeliği” iddiasının hiçbir somut kanıta dayanmadığını, bu iddiaya temellik edecek hiçbir eylem olmadığını, sosyalistlerin yasal ve meşru siyasi faaliyetlerinin, sosyalist kimliklerinin kriminalize edilmeye çalışıldığını ileri sürmektedirler. Böyle bir durumda “yargılamanın süratle sonuçlanması” açısından yapılması gerekenin tam tersi yapılmış, 12. Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararı sanıkların, mahkemeye çıkarılmadan yaklaşık 1 yılı tutuklu olarak cezaevinde geçirmiş olacakları anlamına gelmiştir.
Eğer mahkeme heyeti, biçimsel de olsa bir yargılamaya başlamaktan, bu iddianamenin baştan sona tutarsız, dayanaksız, imalarla ve düzmece suçlamalarla dolu olması nedeniyle kaçındıysa, yapması gereken davayı düşürmek ve sanıkları beraat ettirmekti. Yok eğer bu mahkeme, duruşma salonunda değil, sanıkların ve avukatların olmadığı başka bir yerde kurulduysa, orada önceden alınmış kararlar burada sanıkların ağızlarını açmalarına fırsat verilmeden yüzlerine okunmak isteniyorsa, bu tezgahın figüranı olanlara “hukukçu” kimliklerini bir kez daha sorgulamalarını öneririz.
Mahkeme karşısına çıkma hakkının bile, adil ya da değil “yargılanma” hakkının bile engellendiği bir 2011 Türkiye’si utanç verici bir tablodur. Magna Carta Libertatum’dan 8 yüzyıl sonra, “yasal bir şekilde muhakeme edilme” hakkını mumla arıyorsak, “Kralın arzu ve istekleri”nin hukuktan üstün olduğu, hukukun üstünlüğünün değil üstünlerin hukukunun galebe çaldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz demektir.
Dün duruşmada avukatların cübbelerini çıkardığı, sanıkların hakimin gözleri önünde dövüldüğü saatlerde, Başbakan Erdoğan’ın Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, basılmamış kitapları toplatıp yazarlarını hapse atmayı savunmak için “bombayı kullanmak suçtur ama bombanın hazırlanmasındaki malzemeleri kullanmak da suçtur” diyebilmesi ve Türkiye’de “yargı bağımsızlığından” sözetmeye kalkması, bu hukuk skandalına uygun düşen bir siyasi rezaletin göstergesinden başka bir şey olmamıştır.
Bu Terörle Mücadele Kanunuyla, Bu Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleriyle Türkiye’nin hukuk ve demokrasi açısından geldiği yer, en temel demokratik hakların sınırsız bir keyfilikle ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, tertiplerle ve komplolarla sosyalistlerin mücadelesinin engellenmeye çalışıldığı karanlık bir ortaçağdır.
Burada sosyalistler ve onların siyasal örgütleri şahsında yargılanmak istenen işçi sınıfının ve ezilenlerin haklı mücadelesidir, özgürlükler ve demokrasidir. Buna kimsenin gücü yetmeyecektir.
Duruşma günü
Duruşma günü ile ilgili BİA-NET’in haberi şöyle:
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Devrimci Karargah davasının, 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen diğer davayla birleştirilmesine karar verildi ve dava 11 Ağustos’a ertelendi.
Avukatlar karara tepki göstererek cüppelerini çıkardılar. Sanıklar dövülerek salondan çıkarıldı. Mahkemenin kararı adliye önünde de protesto edildi. Yolun trafiğe kapatılması üzerine, polis protestoculara gaz bombası ile müdahale etti.
Devrimci Karargah örgütü üyesi oldukları iddia edilen 22 kişinin yargılandığı dava, dün Beşiktaş Adliyesi’nde görülen diğer Devrimci Karargah davasıyla birleştirildi.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün (12 Nisan) görülen diğer Devrimci Karargah davasının dördüncü duruşmasında savunma yapan sanıklardan Cemal Bozkurt, Devrimci Karargah örgütünün varlığını ve örgüte üye olduğunu kabul etmiş, silahlı mücadeleyi savunmuştu.
Bugün İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkermesi’nde görülen diğer Devrimci Karargah davasının ilk duruşması yapıldı. Bu davada, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı Rıdvan Turan, Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) Sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu, SDP ve TÖP yöneticileri, Bilim ve Gelecek Dergisi ile RED Dergisi çalışanları ile eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı yargılanıyor.
Duruşmaya, Rıdvan Turan, Nejdet Kılıç, Osman Baha Okar, Semih Aydın, Hakan Soytemiz, Oğuzhan Kayserilioğlu, Tuncay Yılmaz, Ulaş Bayraktaroğlu, Ecevit Piroğlu, Kemal Hamzaoğlu, İbrahim Turgut, Özgür Cafer Kalafat, Günay Kubilay ve Hanefi Avcı ile tutuksuz yargılanan sanıklar Önder Sönmez, Özgür Aytulum, Sultan Seçik Kubilay katıldı.
Tutuksuz sanıklar Şenay Avcı ile Akın Tanrıverdi’nin katılmadığı duruşmada, haklarında yakalama emri bulunan Yaman Yıldız ve Salih Mahir Sayın duruşmaya gelmedi.
“Savunma hakkımız kısıtlandı”
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Heyet Başkanı Vedat Yılmaz Abdurrahmanoğlu’nun, dava dosyasının İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava ile birleştirmesine ilişkin kararını okumaya başlaması üzerine sanık avukatlarından Bahattin Özdemir, cübbesini heyetin bulunduğu kürsünün önüne atarak, “Ben sizin kararınızı dinlemiyorum” dedi.
Bu sırada sanıkların büyük bölümü de ayağa kalkarak, “Yaşasın devrim ve sosyalizm”, “Hücreler bizi yıldıramaz” ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” şeklinde slogan atmaya başladı.
bianet’e konuşan sanık avukatı Sinan Varlık, iki dosyanın birleştirilmesini “hukuksuzluk” olarak niteledi.
Varlık şu açıklamayı yaptı:
“Duruşmaya ara verilmesinin ardından hakim davanın diğer dosyalarla birleştirilmesine karar verdi. Sorgulama bile yapmadı, savunma hakkımız kısıtlandı. Bu hukuksuz uygulamaya karşı avukatlar olarak cüppelerimizi çıkararak kararı protesto ettik.
Jandarma sanıkları döverek salondan çıkardı. Davaların birleştirilmesi kararı verilmesi için iki dosya arasında irtibat bulunması gerekiyor. Bu davaların dosyaları arasında bir ilişki yok. Bu da, bu kararın hukuki dayanaktan uzak olduğunu gözler önüne seriyor.”
Avukatlar, sanıkların yaralandığını açıklayarak Adli Tıp muayenesi talep etti. Tutukluluk hallerinin devamına karar verilen sanıklar muayenenin ardından cezaevine gönderilecek.
Dava, 11 Ağustos’a ertelendi. Adliye önünde de kararı protesto edenler, polis barikatıyla karşılaştı. Sanıklarla dayanışmak için Beşiktaş Adliyesi’ne gelenler, cezaevine gönderilmek üzere zorla ring aracına bindirilen sanıklara yaklaştırılmadı. Yaklaşık 300 kişi adliye önünde beklemeye devam etti. Polis, eylemcilere gaz bombasıyla müdahale etti.
“Bu dava hiç açılmamalıydı”
Avukat Ercan Kanar, Beşiktaş’taki Barbaros Meydanında duruşmaya verilen arada yaptığı konuşmada, davanın açılmasının ve iki davanın birleştirilmek istenmesinin sebebini “sosyalist birlikteliği engellemek” olarak açıkladı. Kanar şöyle konuştu:
“Hukuk ve siyasi tarihimizin yıllardır haksız ve şantajlarla dolu tarihine bugün bir tanesi daha eklenmiş oldu. Düzen partileri için hak ve meşru olan yolları sosyalist partilerin kullanmasına tahammül edemeyen egemenler, senaryolar yazarak bu şantaj davasını açtılar. Bu, hiç açılmaması gereken bir davaydı.
Eğer mahkeme savcının isteğini kabul edip iki davayı birleştirirse bu bir skandal olur. Bu davanın açılma sebebi ve birleştirilmek istenmesinin altına yatan neden, sosyalist birlikteliği engellemektir. Bu, kamuoyunda bilgi kirliliği yaratmak için yapılmış bir komplodur.”
“Ankara elini devrimcilerin yakasından çek”
“Bu davanın uluslararası alanda tartışılması için elimizden geleni yapacağız. Kıbrıs’taki eylemlerde “Ankara eliniz yakamızdan çek” demiştik, Şimdi burada Ankara elini devrimcilerin yakasından da çeksin diyoruz. Süren mücadeleyi desteğimizi ve dayanışmamızı her alanda sürdüreceğiz altını net olarak çizeriz” dedi…
“Bu adil bir yargılama değil”
Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) desteklediği Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun Mersin milletvekili adayı ve bianet Proje Koordinatörü Ertuğrul Kürkçü de davayla ilgili görüşlerini şöyle açıkladı:
“Bu davada yargıcın yerinde olmak istemezdim. Mahkeme başkanı, sanıkların, davanın asılsızlığını ortaya koyması karşısında utanç içinde olmalıdır. Hakim, savcıyı davaları birleştirmesi yönünde mütalaa vermesi için yönlendirmeye kalkıştı. Bu adil bir yargılama değildir.
Özel Yetkili Mahkemeler ortadan kaldırılmalıdır. Bu mahkemelerin yapacağı son iş de arkadaşlarımızı serbest bırakmak olmalıdır. Bu dava sosyalistleri kriminalize etme tertibidir.”
“Yedi aydır tecritte kalıyorlar”
BDP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal da davayla ilgili şu yorumu yaptı:
“Bugün yaşananlar AKP’nin demokrasi anlayışının çarpık bir halkasıdır. AKP; genç, kadın, Kürt, sosyalist ve emekçilerin olmadığı bir kamuoyu dünya istiyor. Bu kişileri tavsiye etmek istiyor. İki bini aşkın Kürt siyasetçi cezaevinde. Yarın (14 Nisan) operasyon yapılalı iki yıl olacak.
Yedi ay önce SDP ve TÖP üyeleri tutuklandı ve haklarındaki suçlamayı tutuklandıktan beş ay sonra öğrenebildiler. Tekirdağ Cezaevi’nde tecritte kaldılar. Bugün buraya hukuk umuduyla geldik ama savcı hazırlıklıydı. Özel Yetkili Mahkemeler derhal tavsiye edilmelidir.”
“Savunma hakkı kullandırılmıyor”
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Döndü Taka Çınar: “Biz de bu davaya tarafız çünkü tutuklu olan SDP’li Günay Kubilay Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim-Sen) kurucu üyelerindendir. Tutuklanmaları komplodur, bu düzmece bir davadır. Duruşmayı izlerken de açıkça gördük ki yargılanmaları hukuksuz. Savunma hakları kullandırılmıyor.
“Dışarıda da devlet terörü vardı”
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Figen Yüksekdağ: Tutuklulukları boyunca dışarıda da devlet terörü hüküm sürdü, gazeteciler gözaltına alındı. 2006’da değişiklik yapılan Terörle Mücadele Yasası’na dayanarak yapılan operasyonlarla sayısız yoldaşımız hapsedildi.
“Mahkeme kolluk kuvveti gibi”
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Sibel Uzun: Mahkeme, arkadaşlarımıza kolluk kuvveti gibi davranıyor. Türkiye toplumuna burada adaletin olmadığını duyuruyoruz. Hükümet istifa etmeli, Özel Yetkili Mahkemeler tavsiye edilmeli.
“Kendi kanunlarını uygulamıyorlar”
Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol: Burası sözün bittiği yer. Kendi yazdıkları kuralları dahi uygulamıyorlar. Savcı ve hakim arasındaki diyalog açıktır, Hakim savcıyı yönlendirdi. Devlet terörüyle mücadele etmemiz gerekiyor. Zorbalık düzeni, bizler çoğaldıkça tarihin çöplüğüne gömülecektir.
“Yargılamanın tarzı, şantaj ve yıldırma”
Sıra Kimde İnisiyatifi’nden Reha Keskin de yaptıkları basın açıklamasında şunları söyledi:
“Bu, TÖP ve SDP şahsında yürütülen ilk komplo değil. KCK davasıyla Kürt özgürlük hareketine, diğer davalarla sosyalistlere, ESP’ye, Halkevleri’ne, Sosyalist Parti üyelerine, Odak dergisi okurlarına, TAYAD’a, Demokratik Haklar Federasyonu’na, Ahmet Şık gibi gazetecilere ve son olarak Emekçi Hareket Partisi’ne yönelik tutuklamalar yapıldı.
Bugünkü yargılamanın tarzı, bir yıldırma ve şantaj biçiminin göstergesi. Bugün Beşiktaş Adliyesi’nde yargılanan, emek, özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. Asılsız iddialarla tutuklanan arkadaşlarımız serbest bırakılmalıdır.