Geçmiş deneyimlerden elde edilmiş birikimler vardır. Özellikle başta Rusya’da yaşanan tüm dünyadaki devrimci mücadele tarihi ve Lenin’in dünya çeşitli ülkelerde yaşanan sol sapmaya karşı ısrarlı eleştirisi hep ileri bir öğreti olmuştur ve bugün itibarı ile bu öğreti ile devrimci mücadele içinde herkes kendi yönünü çizebilir. Lenin tarafından kaleme alınan ‘sol çocukluk hastalığı: ‘sol’ komünizm’ kitabı aslında bugün itibari ile ülkemizdeki kimi küçük burjuva solcuları için de geçerlidir. Lenin döneminde bu çeşit siyasete sosyal devrimciler diyerek eleştiriler yöneltmişti, Türkiye solunda da bu tip küçük burjuva sol hastalıklar hep var ola gelmiştir ki Kıbrıs’ın kuzeyinin kendi alternatif sol anlayışını bağımsız olarak geliştirememesi sonucu bu tip sapmalardan da ciddi olarak etkilenmiştir.
Kendini siyasetin merkezine koyarak hep kendinin haklı çıktığını iddia eden küçük burjuva solunun felsefeleri her zaman sefaletin, bilmemenin ama küçük burjuva kibirlerinden dolayı da özeleştiri veremenin tarihi olmuş ve olmaktadır.[i]
Küçük burjuva sol aslında sosyalist mücadele tarihinde hep burjuvazinin sola karşı içden çevrilmiş silahı oldu. Küçük burjuva sol siyasi anlayışlar ve tavırlar dolayısı ile sosyalist mücadeleye hep içerden en ağır darbeyi vuranlar yukarda da dediğimiz gibi küçük burjuva sol kibirlerinden dolayı hiçbir zaman özeleştiri vermediler, karakterlerinden dolayı da veremezler. Onlar tarihleri boyunca hiçbir zaman kazanan olmadılar ama demogojilerin arkasına sığınarak hep kazandıklarının, zaferlerinin deklere edildiği, yalnızca kendilerinin okuduğu ama büyük büyük laflar ettikleri gazeteler, dergiler yayınladılar.
Kendilerinin sol sapmaları ile ilgili devrimci mücadele tarihden, ustalardan alıntılar yapıldığında ürktüler, sağdan soldan kırptıkları birkaç dergi alıntısı ile bol laf kalabalığı ile cevaplar yazdılar ama bocalamalarının ardındaki küçük burjuva sol felsefenin sefaletini hiçbirşey gizleyemedi…
Son süreçte kendi yayın organlarında ısrarla, gerek tümden iş ve güç birliği yapılan platforma gerekse de ayrı ayrı örgütlere ‘eleştiri’ adı altında hiçbir bilimsel temeli olmayan saldırılar yapanların[ii], kendilerine karşı bir hareketin geliştirilmesine sonucu olarak gazetelerindeki yazılanlar da aslında onların siyasetten çürümüşlüğünü, sol sapma konusundaki geldikleri noktayı çok net ortaya koymaktadır.[iii] O kadar ki, kuzeyde yaşananın işgal rejimi olduğu ve militarist bir baskı düzeninde yaşanması gerçeğine rağmen, yayın organlarında çarşaf çarşaf isimler yayınlamanın teorisini yapıp savunmalarını tamamladığını düşleyebilecek kadar ileri bir çürümeyi yaşamaktadırlar. Ortaya konan duyarlılığın tek bir isim sorunu olarak değil bir ilke sorunu olarak algılamak[iv] yerine bu metnin yazarına sayfalar dolusu yazı yazanlara söyleyebileceklerimizi yazının devamında söylemeye devam edeceyik ama eklenmesi gerek şudur ki, gazetelerinde isim yayınlamayı bir ilke sorunu olarak görmedikleri ve yaşadıkları rejimi yalnızca her zamanki gibi teoride tanımladıkları ama pratikte yaşamı algılamaktan çok uzak oldukları gerçeği ile diğer ilerici, demokrat örgütlerin temsilcilerinin isimlerini gazetenin sayfalarında okumlarının da bu küçük burjuva solcuları için doğal olduğu gerçeği ciddi olarak ortaya çıkmıştır. Bu noktada her siyasi oluşum bu hareketten gelecek benzeri saldırılar karşısında hazırlıklı olmalıdır. Özellikle yeni yeni kendi kadrolarını geliştirmeye başlayan gençlik örgütlerinin temsilcilerinin isimler verilerek polemik konusu yapılmasında da bu küçük burjuva solcularının duyarlılık göstermeyeceği şimdiden anlaşılmaktadır. Bu yüzden her ilerici, demokrat örgüt kendini ve diğer örgütleri bu gibi saldırılara yada daha çok bilinen ismi ile teşhirlere karşı korumayı bilmelidir…
Farklılıkların üstü mü örtülüyor yoksa derinleştiriliyor mu?
Siyaset öğretmeye kalkanların, kendi siyasi duruşlarını sorgulayıp[v], ‘AB ve çözüm’ konusundaki ısrarımızın 35 bin kişi ile rejime karşı alanlara yansımasını, kendi gazetelerinde bu düşüncenin emperyalizm çıkarlarına çanak tutuğunu yazmalarına karşı tavır geliştirmemizi, farklılıkların üzerini örtmek başlıklı demogojilerle saldırmaları aslında komik bir iddiadır. Kimsenin farlılıkları örttüğü yoktur, tersi farklılıkların netleşmesi mevcut. Çünkü rejimle dolaylı ve direk işbirliği yapanlarla, rejime hizmet edenlerle bizim daha fazla iş yapma olanağımız yoktur.
‘AB ve çözüm’ bugün itibari ile kuzeydeki rejimin büyük oranda değişiminin önü açacak bir süreci ifade eder. Tam da bu düşüncelerle rejimin temsilcileri hem bir anlaşmaya hem de AB’ye acımasızca saldırmaktadırlar. Bu tek başına kuzeydeki emeği ile geçenlerin talebi değil, ekonomik gelişimi tıkanan kuzeydeki kapitalizm temsilcilerinin de talebine dönüşebilmiştir, tıpkı Engels’in 150 kusur yıl önce anlatmaya çalıştığı gibi… Küçük burjuva solun teorisinin iç yüzünü, rejimle işbirliklerini Engels’in sözleri ile net bir şekilde ortaya koyalım:
“burjuvazi, ……,önce İngiltere’de, sonra da Fransa’da, burjuvazinin devrimine yolaçtı” (syf248) diyor Engels bunun yorumu olarak da “bir ülkede —fetih olayları bir yana bırakılırsa— devletin iç zorunun, şimdiye değin hemen her siyasal iktidar bakımından belirli bir aşamada olduğu gibi, ülkenin ekonomik evrimi ile çatışma durumuna girdiği bir yerde, savaşım her zaman siyasal iktidarın yıkılması ile sonuçlanır. Ekonomik evrim, istisnasız ve acımasız kendi yolunu açar, — daha önce bunun en çarpıcılarından son örneğini vermiştik: Büyük Fransız devrimi” (syf272) diyerek bugün kuzeyde yaşananlara ışık tutan Engels’in küçük burjuva sol tarafından anlaşılmaması doğaldır. Ama Engels’in yorumu açıktır: “Her yeni üretim tarzı ya da her yeni değişim biçimi, başlangıçta yalnızca eski biçimler ile bunlara uygun düşen siyasal kurumlar tarafından değil ama eski bölüşüm biçimi tarafından da engellenir.” (abç) (sayfa 229).[2] Küçük burjuva solculara saflarını belirlemelerini öneririk, değişim sürecinde tavrınız dolaylı olarak da olsa bugünün egemenlerinin safları mı yoksa değişimin safları mı? Büyük büyük laflar edilen gazete/dergilerdeki karşı duruşlarınız bugünkü rejimin korunması değil mi? Küçük burjuva solculara söyleyebileceğimiz:
‘Utanmayın değişimden korkmak ayıp değil, zaten sizin felsefenizin sefaleti de ordan ortaya çıkmıyor mu?’
Bu arada bir çelişkiyi daha netleştirmek gerekir. Küçük burjuva solcular bizim ayrışmayı netleştirmemizi ‘gündem değiştirmek’ olarak tanımlıyorlar. Yahu ya farklılıkları örtmeyeceyik yada örteceyik… farklılıkları açmak yalnızca küçük burjuva solunun işi olduğu, bunun dışında bu işin yapılmasının ‘gündem saptırmak’ olduğu gerçeğini net şekilde öğrenmiş olduk. Küçük burjuva sol size kendi yayın organında rejimle işbirliği yaptığını, senin garantörlüğü savunduğunu falan yazdığında bu farklılıkların üstünü açmak olarak nitelendirilecek, bunun cevabı ise ‘gündem saptırmak’ olarak adlandırılacak, alın size bir küçük burjuva sol gevezeliği daha…
Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki sanki de dalga geçer gibi 35 bin kişinin kendilerinin emperyalizme çanak tutmak olarak adlandırdıkları ‘çözüm ve AB’ sloganı çerçevesinde alanlarda haykırmasını görmemezlikten gelip bizim eleştirilerimizin ne zaman başladığını sorgulayıp ‘diğer tüm siyasetler tamamen iflas etmiştirler’ gibi bir kibirlilikle teoriler üretebilmekteler.[vi] Hatta bizim yapmaya çalıştığımızı kendilerinin ‘tüm diğer gençlik örgütlerine karşı siyasi üstünlüğünü gizlemek’[3] olarak tanımlama yeteneği bile gösterebiliyorlar. Bir kez küçük burjuva sol kendini dev aynasında görmeye gelsin, bütün küçük dağları kendilerinin yarattığına o kadar kendilerini inandırırlar ki işte böyle ukalaca laflar bile edebilirler. Ne diyelim belki gerçekleri zamanla görüp algılamaları gelişebilir diye düşüneceyik ama mücadele tarihi daha önce de belirttiğimiz gibi bizlere, küçük burjuva solunun tüm yenilgi ve yanılgılarına rağmen kendilerince ‘zafer kazanmaktan’ geri durmama tarihi olarak kendini tekrarladığını öğretmektedir…
Uzlaşma(sız) politik hat her zaman en doğru olan değildir
AB süreci ile ortaya çıkacak veya kuzeydeki kapitalizm yerli işbirlikçileri ile yapılacak iş birlikleri konusunda kimi keskin solcular tarafından hemen mahkum edilerek çeşitli haber ve dökümantasyonla tavırlar netleştirilmişti. Özellike 90 kusur örgütün birlikteliğine çok kızan küçük burjuva sol bu konuda herkesin hata yaptığını ilan edebilecek kadar ileriye gidebilmişti…
O zaman bu konu ile ilgili küçük burjuva solu için hain olabilecek bir ustadan alıntılar yapalım:
“Önceden elini kolunu bağlatmak, şu anda bizden daha iyi silahlanmış olan bir düşmana yüksek sesle onunla savaşıp savaşmayacağımızı söylemek, ne zaman savaşacağımızı ilan etmek ahmaklıktır, devrimcilik değildir. Savaşın düşman için elverişli olduğu açıkken, savaşın bizim için elverişsiz olduğu besbelli iken, savaşı kabul etmek bir cinayettir ve bizim için elverişsiz olan bir savaştan kaçınmak için “zikzaklara, anlaşmalara ve uzlaşmalara” başvurmayı bilmeyen devrimci sınıf siyasileri beş para etmezler.” [4]
Yoksa Lenin de mi yanılıyordu yada büyük ustanın beş para etmez dediği bizim küçük burjuva solcularımız mı?
Bizim küçük burjuva solcularına logo yanına bir alıntı önerelim ki yazı yazanlar bu alıntıya bakıp bakıp yazabilsinler:
“Bizim teorimiz, bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur, demişlerdir Marx ve Engels; ve Karl Kautsky gibi Otto Bauer ve ötekiler gibi “patentli” marksistlerin en vahim suçu, proletarya devriminin en hayati saatlerinde bu gerçeği anlayıp uygulayamamış olmalarıdır” [5]
Şimdi büyük usta bugünlerde yaşasaydı Kautsky’nin yanına bizim küçük burjuva solcularını da eklermiydi bilinmez ama bilinen Marxist teoriyi ortodox bir çizgide, değişimi ve gelişimi anlamadan, dogma olarak kabul edenlerin bugün yaşananları algılaması herhalde çok da kolay değildir.
“Onların gözünde, Brest-Litovsk Barışı, ilkelere aykırı olan ve devrimci proletarya partisine zararlı olan emperyalistlerle bir uzlaşmaydı. Gerçekten de bu barış, emperyalistlerle bir uzlaşmaydı, ama koşulların zorunlu kıldığı bir uzlaşmaydı.
Bugün Brest-Litovsk Barışını imzalamakla izlemiş olduğumuz taktiğe karşı çıkışları, örneğin “devrimci-sosyalistler”in hücumlarına benzer karşı çıkışları duydukça, ya da Lansbury yoldaşın, görüşmemiz sırasında “İngiltere’deki sendika liderlerimiz de, bolşevizm için uzlaşma caiz olduğuna göre, bizim için de öyledir diyorlar” yolundaki sözleriyle karşılaştıkça, kendilerine ilkönce şu basit ve “halkın anlayacağı” kıyaslamayla cevap veriyorum.
Diyelim ki, otomobiliniz silahlı haydutlar tarafından durdurulmuştur. Haydutlara, paranızı, pasaportunuzu, tabancanızı, otomobilinizi veriyorsunuz ve böylelikle haydutların o hoş refakatinden kurtulmuş oluyorsunuz. Bu bir uzlaşmadır, bunda şüphe yok. “Do ut des”, sana paramı, silahlarımı, arabamı “veriyorum”, bana canımı “veresin diye”. Deli olmadıkça hiç kimse böyle bir uzlaşmanın “ilkelere aykırı” olduğunu iddia edemez ya da uzlaşmayı yapanın haydutların suç ortağı olduğunu ileri süremez (haydutlar otomobili ve silahları yeni haydutluklar için kullanmış olsalar bile, bu böyledir). Alman emperyalizminin haydutlarıyla bizim uzlaşmamız, işte buna benzer bir uzlaşmaydı.
…
Varılacak sonuç açıktır: “ilke olarak” her türlü uzlaşmayı reddetmek, genel olarak her türlü uzlaşmayı gayrimeşru saymak, ciddiye bile alınamayacak çok güç bir çocukluktur. Devrimci proletaryaya yararlı olmak isteyen siyaset adamı, uzlaşmaların reddedilmesi gerektiği durumları, bunların oportünizmi ve ihaneti ifade ettikleri somut durumları iyi ayırdetmesini bilmeli böyle somut uzlaşmalara karşı en sert ve keskin eleştirisini yöneltmeli, bunları amansızca suçlamalı, bunlara karşı amansız bir mücadeleye girişmeli ve ne sosyalizmin “işgüzar” eski yolcularına, ne de parlamenter laf ebelerine, “genel olarak uzlaşmalar” konusunda söylevlerle omuzlarına yüklenen sorumluluktan kaçmalarına fırsat vermemelidir.
…
Uzlaşma vardır, uzlaşmacık vardır. Her uzlaşmanın ya da uzlaşma çeşidinin durumunu ve somut koşullarını tahlil etmesini bilmelidir.”[6]
Bu küçük burjuva solcuları için Lenin herhalde emperyalizmin çıkarlarına çanak tutan bir burjuva demogogudur yada Lenin için bizim küçük burjuva solcularımız ‘çok güç bir çocukluk’ yapmaktadırlar, bu ayrımı anlamak çok da zor olmasa gerek…
Uzun sözün kısası, taktik ve stratejileri birbirine karıştırıp sonra da gazetelerinde büyük büyük laflar edip emperyalizme çanak tutmak olarak 35 bin kişinin rejime karşı ‘AB ve çözüm’ temelindeki mücadelesini karalamak herhalde bu alıntılarda da vurgulandığı gibi Marxizmi dogma olarak kabul edenlerin ortaya koyduklarını kendilerinden başkasının anlayabileceği bir durum değildir. Onlar hala 1920lerin 30ların Enternasyonelinin belgelerini yayınlaya dursunlar yaşam devam etmekte ve mücadelenin dökümanları çoğalmaktadır. Ama Marxizm teorisini durağan kabul edenlerin bunu anlama yetenekleri olmadığından herşeyi belli şablonlar içine oturtarak ‘AB ve çözüm’ istemenin burjuva temelli bir düşünce istenci olduğunu iddia edebiliyorlar. Hatta bunu Lenin’e rağmen yapabilirler…
Küçük burjuva sol örgütle birlik ve farklılıklar üzerine
Onların farklarını ortaya koymaları gibi bu farkı derinleştirmek de karşı tarafın hakkıdır. Bu farkın derinleşmesi sonrası hareketin dışına düşünce de kendi gazetelerinde büyük büyük laflar edip kavgayı isimler üstüne yıkmak da gene küçük burjuva sol oportünist felsefenin tarzıdır. En kolay olan bireylerin kişiliklerine saldırmak, siyasi çizgiyi bu yöne çekmektir. Ama biz, küçük burjuva solcularının bu oyununa gelmeyeceyik ve siyasi mücadeleyi kişiselleştirmeyeceyik…
Küçük burjuva sol yazılarında herşeyi birbirine karıştırıp, olmadık durumlar yaratarak kendi hatalarının içinden çıkmaya çalışıyor.
Bize legalite/illegalite dersi de verenlerin halleri de bir hoş… Kendi yayın organları da legal bir yayın ama gazetenin yarısı imzasız veya kod adıyla çıkıyor. Eleştiri konusunun odağındaki şahıs sanki gençlik örgütleri arasındaki hiçbir toplantıya katılmamışcasına düşüncelerini ‘Parka’ adlı köşesinin arkasına sığınarak yaparken ve biz bu saklanmaya saygı gösterirken, küçük burjuva solcularımız bu metnin yazarının adının geçtiği 2 yazıyı büyük büyük laflar ettikleri ‘legal’ gazetelerinde yayınlamalarının ne anlama gittiğinin ise teori parçalamaları ile yapıyorlar. YBH Gençlik imzası ile yapılan eleştiriye bu metnin yazarının ismini kullanarak cevap vermenin açıklamasını, ‘her hareket bir isimle anılır’ gibi komik cümlelerle yapıyorlar. O zaman legel gazetedeki kod adlı yazı yazan adı geçen gençlik örgütü temsilcisinin yapılacak eleştirilerde adıyla anılması gerekmez mi? Eğer anılacaksa ki bütün gençlik örgütleri arasındaki toplantılara Eylül ayından beri tam yetkili olarak katıldığı için tartışmaların merkezindedir, o zaman ‘legal’ bir gazetede kod adı ile yazı yazmanın mantığı nedir? Aslında cevabı basittir, küçük burjuva solun teorisi kendi yaptığı herşey ‘devrimci’ ayni hareketin başkası tarafından yapılması da ‘burjuva siyaseti’dir.
Küçük burjuva solunun diğer ilginçlikleri ise, beş on tane örgüt ve gazete kurup hepsinin kurucuları kendileri oluyorlar, ayni kişi bir dönem bir örgütün başkanı diğer zaman başka örgütün Merkez Komite üyesi oluyor, uzun dönem diğer örgütünün gençlik temsilcisi olarak toplantılarına katılanlar aniden falanca partinin Merkez Komitesi gençlik sorumlusu oluyor ama diğer gençlik örgütleri ile yapılan ortak toplantıları basarak bu arkadaşlar ‘biz hepsimiz ayrı ayrı örgütüz, bizi ayrı ayrı değerlendirin’ diyebilmeleridir. Bunun da anlamı ahlaklı devrimci siyaset oluyor. Siyaset öğretmeye çalışanların aslında siyasette önce dürüstlüğün önemli olduğunu öğrenme zamanları çoktan gelmiştir.
Birlik konusunda küçük burjuva solun kendi oportünist çizgisini dayatması da ayrı bir tartışma konusudur. Birlik, iş ve güç birliği, üzerinde uzlaşılan bir taktik için ortak hareket etmeye karar verenler tarafından yapılır. Teorik olarak ‘çözüm ve AB’ konusunda emperyalizmin çıkarlarına çanak tutmak, ‘çözüm ve anlaşma’ taleplerini de emperyalistler çözemezler diyerek teoriler üretenler, bu düşüncelerin ve sloganların birliğin omurgasını oluşturduğu güç ve iş birliği içinde yer almaları ahlaklı değildir. Bu bizim düşüncemiz değil, gene hain burjuva demogog Lenin söylemiş hemde Marx’dan alıntı yaparak:
“İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.” Teorik kargaşalık döneminde bu sözcükleri yinelemek tıpkı bir cenazede yaslılara “gözünüz aydın!” demeye benzer. Üstelik Marx’ın bu sözleri, içerisinde ilkelerin formülasyonundaki seçmeciliği şiddetle mahkum ettiği, Gotha Programı[7] konusunda yazdığı mektuptan alınmıştır. Eğer birleşmek zorundaysanız, diye yazıyordu parti liderlerine Marx, hareketin pratik amaçlarını karşılayacak anlaşmalara girin, ama ilkeler konusunda herhangi bir pazarlığa izin vermeyin, teorik “ödünler” vermeyin. Marx bu düsüncede idi, ve hâlâ aramızda -onun adına- teorinin önemini küçümseme yolunu arayan kimseler var!”[8]
Yoksa Lenin bahsettiği Marx’ın düşüncelerini küçümseyen demogoglar bizim küçük burjuva solcular olmasın?…
Küçük burjuva solun teorileri üzerine
“Demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi olarak vatandaşların çoğunluğunun istek ve taleplerine uygun hareket etmeyi kendine temel alan KIBRIS SOSYALİST PARTİSİ”[9]
Yani bu cümleden de herkesin anlayacağı gibi KSP kitle kuyrukçusu bir siyasi oluşumdur. Tamam da, kitlelerin ‘AB ve çözüm’ talebinin emperyalizme çanak tutmak olarak karalanması acaba KSP’nin kendi programı ile çelişmesi olarak mı okunması gerekir?
“Kıbrıs işçi sınıfının bölünmüşlüğüne son verecek en önemli adımın, emperyalistler arasında da olsa, bir barış ve uzlaşma olduğunun bilincinde olarak, KIBRIS’TA KAYITSIZ ŞARTSIZ BARIŞ, HEMEN ŞİMDİ! talebinin gerçekleştirilmesi acil talep olarak önümüzde durmaktadır.”[10]
Bu yazılanlardan ortaya çıkan net görüş KSP’lilerin kendi programlarını dahi okumadan politika yapmalarıdır. Çünkü diğer türlü düşünülmüş olsa idi, KSP’nin bugün ortaya koyduğu taktikler çok farklı olurdu. Ama bugün teorisi ve pratiği bu kadar net çelişen bir siyasi oluşumun rejime karşı mücadeleye ne kadar katkı sağlayabileceği ayrı bir tartışma konusudur.
Gerçi yazılanların da fazla bir ifadesi yoktur. Her siyasi oluşumu kendi kendilerine verdikleri şatafatlı ünvanlarla değil yaşamdaki yerleri ile değerlendirmek gerekir.
Diğer türlü birlik konusunda ortalıkta dolanıp büyük büyük laflar edenlerin bu açıklamısını anlamak kolay olmazdı:
“KSP dışındaki diğer sol adına hareket ettiğini söyleyen örgütlerin rejimle barışık yaşama arzuları, ülkemiz üzerinde hakimiyet kavgası veren güçlerle kol kola hareket etmeleri sonucu aramızdaki fark ortaya çıkar.” [11]
İki toplumlu etkinlikler ve küçük burjuva solun teorik sefaleti
İki toplumlu etkinlikler 90lı yılların başında yoğunlaşarak bugünlere geldi. Öncesinde çok fazla kitleselleşemeyen, koşullardan dolayı çok verimli olamayan ya da kimi sembolik toplantıların ilerisine geçemeyen bazı etkinlikleri saymazsak iki toplumlu etkinlikler 80lerin sonunda, 90ların başında sistematik olarak başladığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Her dönemde bu etkinlikleri sürdürenlere karşı bombalamalar dahil her türlü saldırı yapılmıştır. Bu etkinliklere katılanların isimleri de rejimin işbirlikçisi sağ çevrelerin gazete ve dergi sayfalarında yayınlanarak saldırı amaçlı hedefe konuldular.
İsim listesileri yayınlamanın başka mantığı olmasa gerek… Çünkü isim yayınlamanın mantığı yada teorisi başka bir şey değildir. Bu yüzden bizler haber yazarken bu etkinliklere katılan delegasyonun isimlerini eğer özel bir durum yaratacak koşullar yoksa yayınlamayı uygun görmüyoruz. Çünkü kimlerin toplantıya katıldığı okuyucunun çok da ilgisini çekecek bir haber değeri taşımaz. Etkinliğin içeriği ve buna bağlı etkinlikler dışındaki detay yalnızca bu etkinliği ‘saldırı’ amaçlı kullanmaya çalışacaklara verilecek bir fazla detaydan başka bir anlam içermez.
Yapılan araştırmaların da Lenin’in ‘Ne Yapmalı’daki kıyasıya eleştirdiği ‘eleştiri özgürlüğü’ gibi terimin arkasına sığınıp bu etkinliklere katılanların çarşaf çarşaf gazetelerinde yayınlanmasının ‘büyük teorisi’ni anlamak da herhalde yalnızca küçük burjuva soluna özgüdür…
Kıbrıslı, Volkan ve Aydınlık gazetelerinden çok önce büyük büyük laflar eden gazetelerinde bu haberin yada araştırmanın yayınlanmasının teorisini ‘tüm toplumun büyük bir merakla beklemekteydi acaba bu etkinlere kimlerin katıldığını’ şeklindeki açıklamayı acaba bizim küçük burjuva solcularımız bizimle dalga geçmek amacıyla mı yazdıklarını hala anlayabilmiş değiliz. O zaman Volkan, Kıbrıslı ve Aydınlık gazetelerinin de bu isimleri yayınlamasının toplumun merağını gidermeye yönelik bir yayın olarak mı algılamaktadırlar?
Hade son bir soru da soralım, bu etkinliklere küçük burjuva sol niçin katılmak istiyor? Yoksa yayınlayacağı isim listelerini birinci elden almak mı istiyorlar? Zahmet etmesinler çünkü rejimin uşakları onların görevini yapmakta ve faşist yayınlarında bunları hergün ‘toplumun merağını gidermek için’ yayınlamaktadırlar…
Küçük burjuva sol temsilcileri yayınlarında bunların kaynaklarını ‘burjuvazinin kendi bastığı bilgiler’ diye nitelendiriyorlar. O zaman kaynakları açıklamaktan çekinmeden bu yayınları da bu ‘araştırma’ (yada bu isimlerin yayınlanmasına başka isim takmak isteyen varsa bunu bu ‘araştırma’ kelimesi yerine kullanabilir, bizim kullandığımız kelimelerden küçük burjuva solcuları fazlası ile alınmaktadırlar) metninin altına eklenmelidir ki bizler de bu basılı kaynaklara ulaşabilelim. Yoksa bunların açıklanması sakıncalı mı?
Son söz yerine
Bir süredir sürdürdüğümüz küçük burjuva sol ile ilgili polemiğin devam etmesi bugünün gündemi değildir. Küçük burjuva sol ortaya koyduğu rejimin değişimine karşı tavrı ile kendi kendini hareketin dışına itmiş, bizler de bu farklılığın derinleştirilmesi konusunda kararlı çalışmalarımızı yürüttük.
Ayrılık her zaman kötü değildir. Öyle olsa Yazın Emekçileri Derneğini (YED) tasfiye edip kendi dogma yapıları ile YED’in yayın organı olarak çıkan bir gazetenin çıkarılmaya devam edilmesi sonrası diğerlerinin ‘ayrılmaları’ yada tasfiyeleri de kötü bir şey olurdu herhalde…
Bu süreçle ilgili ‘tasfiye’[vii] edilenlerin yayın organları Uyanış Dergisinde yeterli yazılar mevcuttur. Farklılıklar karşısında ayrışmayı kendi yayın organlarının ilk üç dört sayısında uzun uzun yazılarla açıklayanların, bu yeni süreçteki ayrışmayı ‘aforoz edilmek’ olarak tanımlaması da onların kendi duruşlarındaki tutarsızlığı ortaya koyar…
Süreç hızla ilerlemektedir. Rejime karşı mücadele hızlı bir şekilde ivme alırken, kitlesel hareketteki taktikler de berraklaşmaktadır. Bunun dışında olanlarla olan ayrışma da elbette keskinleşecektir çünkü hareketin kendi içine dönüp anlamsız tartışmalar yapacak boş vakti yoktur.
Bu bakımdan bugünkü mücadele de, taktiklerde uzlaşanlar tarafından birlikte devam edecektir. Küçük burjuva solun bundan çıkaracağı ders kimin daha birlikçi olup olmadığı değil kendi üretimi olan büyük büyük laflarla bezenmiş taktiklerini gözden geçirmektir…
Yoksa küçük burjuva sol 35 bin kişinin rejime karşı ‘AB ve çözüm’ talebi çerçevesindeki mücadelesini emperyalizme çanak tutmak olarak nitelendirmesini doğru mu saymaya devam edecek? Öyleyse çanak tutucularla ayrışma niçin kötü olsun ki?
[1] Bu yazı 10 Aralık 2002 tarihinde, Eylül ayından beri farklı gençlik örgütleri ile süren güç birliği sürecinin sonunda YBH Gençlik tarafından ‘KSP’nin son süreçteki tavırları üzerine YBH Gençlik’in tavrı’ başlığı ile bir rapor hazırlanması ve bazı örgütlerle ilişkilerini askıya almasının yazılı olarak yalnızca ilgili gençlik örgütlerine bildirilmesi üzerine Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek Gazetesinin 85 ve 86 sayılarında Murat Kanatlı ve siyasetin abcsi’ ve ‘Murat Kanatlı ve YBH Gençlik’ başlıklı yazılar üzerine yazılmıştır. YBH Gençlik’in hazırladığı raporun tartışmaların odağına oturtulması nedeni ile internette de YBH Gençlik’in sitesinde de yayınlanmıştır. (http://www.yenicag-net.com/ybhgenclik/%20ksp_uzerine.htm)
[2] Anti-Dührin, Friedrich Engels, Sol Yayınları yada http://www.kurtuluscephesi.com/marks/antiduhring.html
[3] Murat Kanatlı ve YBH Gençlik, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Aralık, sayı 86,
http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/makale/makale86.htm#ybh
[4] Komünizmin Çocukluk Hastalığı, “SOL” KOMÜNİZM, sol Yayınları, Syf 73
[5] ‘Sol’ Komünizm syf67
[6] ‘Sol’ Komünizm syf24
[7] K. Marx, F. Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi. “W. Bracke’ye Metnin Sunuluşunda Marx Tarafından Yazılan Mektup – 5 Mayıs 1875”, Sol Yayınları, s. 20.
[8] Lenin, Ne Yapmalı, Sol Yayınları
[9] Kıbrıs Sosyalist Partisi Programı
[10] age
[11] Kıbrıs Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Mehmet Süleymanoğlu’nun ‘KSP kuruldu’ başlıklı bildirisinden
[i] Aslında küçük burjuva sol, bu konuda ara sıra kendi gazetelerinde ilginç tesbitler de yapmaktadırlar. Uzun süredir ‘Anti-emperyalist Birleşik Halk Cephesini’ ağızlarında sakız yapanlar, Kıbrıs’ın kuzeyinde bunun kabul görmediğini utangaçca da olsa itiraf da etmektedirler. Buna rağmen gene de kendilerinin haklı olduğunu ısrar etmekte de hiçbir sakınca da görmezler…
“Buraya kadar iyi güzel de Kıbrıs’ta KSG’nin bu siyasetini benimseyen ve birlikte bu siyaset doğrultusunda çalışmak isteyen parti veya örgüt yoktur.” (Tekrar etmekte yarar görüyoruz…, Elif Kara, Kasım 2002, sayı 83) http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/makale/makale83.htm#tek
[ii] Daha önce de yapılan saldırılara internette yazılan yazılarla yanıtlar verilmişti. KSG ve Ekim Gençlik üzerine ve Kendini tekrarlarken tüketen sol üzerine yazıları bir önceki sürecin tartışma konularıydı. Küçük burjuva sol terminolojiyi hala daha ‘kendince’ kullanmaya devam ettiği açıkca görülmektedir.
[iii] Küçük burjuva sol, bugünlerde övgüler düzüp, iktidar alternatifi olarak gösterdiği ‘Bu Memleket Bizim Platformu’(BMBP)nun aslında Ulusal Halk Hareketi (UHH)’dan farkının ayrıntıdan ibaret olduğunu iddia edecek kadar ileri gidebilmişti. Bu iddia sonrası bugün, iktidarı BMBP için talep edenlerin bu çelişkisi yazının tümünde de görüldüğü gibi küçük burjuva solunun bulunduğu ideolojik sefaletinin konumunu net olarak ortaya koyan örneklerden biridir…
“Bu nedenle Rejimin açık savunucusu UHH ve bilmem kaç örgütün yarattığı blok ile sistem içinde “çözüm ve AB ” diyenlerin farkı sadece bir ayrıntıdır.” (Onların varsıllığı, bizim yoksulluğumuzdur!, Başyazı, Eylül 2002, sayı 78) http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/basyazi/basyazi78.htm
Küçük burjuva sol, ideolojik sefaletini yalana dayalı yorum ve açıklamalarla desteklemeyi kendince haklı görmektedir:
“Bir kere herkes açıkca bu sistemi desteklediğini belirtmemeli. Bir kısmı taraf iken diğer bir kısmı da muhalif rolünü üstlenmeli. Bir sistemi değiştirmek için onun yerine başka bir sistem getirmenin şart olduğunu bilenlerin gözlerinin içine baka baka sistemi değiştirmekten bahsedebilirsiniz. Sadece lafta ama. Pratikte bunun tersini yapmak şart. Bakın CTP, TKP ve YBH’ya göreceksiniz, öğreneceksiniz. Şükrancılara muhalefetiz diyerek Türkiye’nin garantörlüğünün devamını talep etmek az mı öğünülecek iştir. Biz halkın emekçinin yanındayız diyerek, halkla emekçiyle çıkarları 180 derece zıt olan ticaret burjuvasının yolunda yürümek her sistem muhalifinin yapabileceği iş değildir. En önemli işlerden birisi de, belki de en zor olanı bu, “saman altından su yürütme” işidir. Halkın yanında olmadığını anlamamalarını sağlama işi. Hem BMBP’nda, bu memleket bizim, biz yöneteceğiz diyenlerin arasında olmalısın hem de ticaret odası gibi memleketi kimin yönettiği ile ilgilenmeyen, sadece cebini doldurma yarışı yapan bir kuruluşla da birlikte çalışacaksın.
…
Gerçekten sistemin devamını sağlamak tahmin edebileceğiniz gibi hiç de zor olmasa. Bireyciliği örgütlülüğün önüne çıkardınız mı tamamdır. Açıktan yapmanıza da gerek yok, var gibi gösterin. İşte en güzel örnek BMBP. 41 tane örgüt birarada!!! Ara bölgeye gidip bazan Annan’a mektup bazan da güvercin uçurursunuz kimse sizin kimin için çalıştığını anlayamaz.” (Bir de böyle… , Londra Mektubu, Elif Kara, Eylül 2002, sayı 78)
http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/londramektubu/londramektubu78.htm
Bir yandan birlik üzerine büyük büyük laflar edip, kendinin en büyük birlikçi, geride kalanların ise birliği bölmeye çalışanlar olarak yazılar yazacaksın, diğer taraftan yayınladığın gazetede birlik yapmak istediğin siyasi oluşumlara bu şekilde ‘eleştiri’de bulunacaksın… Eğer görüşleri buysa niçin birlik? Eğer bunlara gerçekten inanılıyorsa niçin BMBP için iktidar talep ediliyor? Küçük burjuva solunun bu çelişkilerini anlamlandırmak çok da kolay değildir. Ancak ötesinde yalana dayalı açıklama ve yazılar hiçbir sol tartışma platformunda kabul edilemez. Eğer bir iddia ortaya konuyorsa, isbatı da iddia sahibine aittir. Yukarda Elif Kara’nın makalesinde YBH’nın garantörlüğü savunduğu iddia edilmektedir. Küçük burjuva solla ilişkileri dondurma sürecinde YBH Gençlik’in ısrarlı sorularından biri olan, ‘YBH’nın garantörlüğü savunduğu ile ilgili belge nerde?’, ‘YBH rejimle nasıl işbirliği yapıyor?’ sorularını burdan bir kez daha sormanın yararı olur mu bilinmez çünkü küçük burjuva solunun propaganda methodu yalnızca yalana dayalı iddia atıp, sonrasında sorulan sorulara yanıt vermeme geleneğine dayanmaktadır.
[iv] Küçük burjuva sol, YBH Gençlik’in 10 Aralık tarihinde ortaklaşa hareket eden gençlik örgütlerine bir rapor göndererek, küçük burjuva sol yapılarla ilişkileri askıya aldığını açıklamıştı. (http://www.yenicag-net.com/ybhgenclik/%20ksp_uzerine.htm). Bu gelişme üzerine KSG’nin 85. sayısında KSG ve Ekim Gençlik imzası ile “Murat Kanatlı ve Siyasetin ABC’si…” başlıklı bir yazı yayınlandı. Elektronik formatta konan tepkilerimiz üzerine de 86. sayıda “Murat Kanatlı ve YBH Gençlik” başlıklı bir yazı daha yayınlandı. Tartışmayı kişileştirmeye çalışanlara yanıt yazının devamında verilmiştir. Ama bir ekleme daha yapmak okuyucunun küçük burjuva solunun çelişkisini görmesi, ‘kendi yaparsa haklı, karşı taraf yaparsa haksız’ çalışma methodunun küçük burjuva solun geleneği olduğunu anlaması yönünde yararlı olacaktır. Aşağıdaki alıntı 96 yılında Yazın Emekçileri Derneği (YED) imzası ile girilen bir polemikte Uyanış Dergisinde Derviş Okan’ın yazısı üzerine yazılmıştı:
“Arkadaş kişilerle değil de savundukları görüşlerle uğraşsa hem kendine, hem derneğimize ve hem de devrimci harekete daha yararlı katkılarda bulunacağına inanıyoruz” (Güneş Balçıkla Sıvanamaz, YED Yönetim ve Yazı Kurulu Ortak açıklaması, Nisan 1996, sayı 3)
Bu alıntıda adı geçen eleştiri yazısında Derviş Okan kimi ciddi tesbitlerde de bulunmaktaydı. Okan yazısının girişinde daha sonra YED Genel Kurulunda seçilemeyen ama gene de gazeteyi sahiplenen(!!!) küçük burjuva temsilcilerine karşı ciddi bir tavır almıştı.
“Yazın Emekçileri Derneği’nin yayımladığı Sosyalist Gerçek gazetesinin ilk sayısına gönderdiğim bu yazının hiçbir yerde yayımlanmasını istemezdim ama, Dernek Yönetim Kurulu’nda ve Yazı Kurulu’nda bulunan arkadaşların yazıya karşı takındıkları tavır, bu yazının yayınlanmasını gerekli kılmıştır.” (Artık Bölünerek çoğalmak istemiyoruz…, Doğrusu Budur, Derviş Okan, Uyanış Dergisi, Mart 96, sayı 16)
Yazının devamında Okan:”görevi antifaşist- antiemperyalist- antişovenist demokrat, devrimci ve sosyalistleri çatısı altında toplamak olan derneğimizin Yönetim Kurulunun Gazete çıkarma olayındaki katılımcılığı hiçe sayarak ve üyelerini sürece katmayarak zaten cılız olan devrimci hareketi bölme riski taşıyan tekkeci tavırlarını kınarım” diye yazmıştı. Geçmişten günümüze aslında değişen çok fazla şeyim olduğunu söylemek hatalı olur.
[v] “Küçük burjuva sol, son olarak:
“Ulusal “sol” ise ABD ve AB emperyalistlerinin tezgahladıkları planlara kurtuluş olarak sarıldılar. Hedef “çözüm ve AB diyerek emperyalist çözüm planlarına çanak tuttular.” (Umut tacirliğine son, Başyazı, Aralık 2002, sayı 85) http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/basyazi/basyazi85.htm
Küçük burjuva sol ‘AB ve çözüm’ talebine daha önce de ‘eleştiri’ adı altında değişik yazılar yazıp, bu düşünceyi destekleyenlere saldırmıştı…
“Bu gelişmeler karşısında Çözüm ve AB hayalleri ile kah Ankara’nın kah AB’nin peşinde koşan teslimiyetçi aydınlarımız ve ‘sol’ derin bir hayal kırıklığı içindedir.Emperyalist tahakküm altında adil bir barış ve hatta AB hedefinin bile oyalamaca olduğunu hissetmeye başlayıp moralleri bozuluyor.Bunca yıldır AB hayalleri kuranlar şimdi “biz bu hayallerin peşindeki hayalperestlermiyiz?” diye kendi kendilerini sorgulamaya başladılar.” (Buyurun cenaze namazına!, Sosyalist Gözlem, Özdemir Göçer, Eylül 2002, sayı 78)
http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/kose/koseyazilari78.htm#sos
“Çözüm ve AB şakşakçılığı yapanlar bilinçli veya bilinçsiz olarak sistemin devamına ve egemen sınıflara hizmet edenler ve sosyalist olduklarını iddia ederek halkımızı kandıranlar umutsuzluk ve çaresizliğe itenler bilmelidirler ki anti-emperyalist mücadele noktasında birleşmedikçe ve anti-emperyalist birleşik Kıbrıs için mücadele etmedikçe ne barış istemenin ne de bu memleket bizim demenin bir anlamı olmaz.” (NEREDE BİRLİK?, K. Genç, Ekim 2002, sayı 80) http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/makale/makale80.htm#bas
Yukardaki alıntılara rağmen ‘AB şakşakçıları’, ‘teslimiyetçi aydınlar ve ‘sol’’ ile birlik konusunda küçük burjuva solunun tavrı gerçekten ilginçtir. ‘AB ve çözüm’ konusunda bu kadar ‘net’ görüşleri olanların, bu düşünceler temelindeki birlikte hareket ile kendilerinin de ‘AB şakşakcısı’, emperyalizmin çanak tutucusu’ ve ‘teslimiyetçi aydınlar ve ‘sol’’ tanımlamalarının kendileri içinde geçerli olacağı gerçeği karşısındaki tutumları da siyaseten küçük burjuva solun iki yüzlülüğünü ortaya koyan ciddi bir örnektir. Küçük burjuva sol bu hareketini birlikte hareket için ne kadar iyi niyetli olduklarının isbatı olarak açıklıyor. Sıfat isminin önündeki dilbilgisi kurallarına göre onu tanımlayan takıdır. Kendileri de ‘AB ve çözüm’ talebini alanlarda savunduklarına göre yukardaki takılar da küçük burjuva solunun isminin önüne gelmesini nasıl önlüyorlar bunu anlamaksa gerçekten güçtür.
[vi] Küçük burjuva solun tavırları anlamaya çalışanlar için gerçekten çok karmaşıktır. Bizlerin ayrışma süreci, ilişkileri askıya alma konusundaki tavrımızı:
“Ülkede sol güçlerin birliğine olan ihtiyaç azalacağına artmakta iken birliği bölmeye çalışmak ne yaptığını bilmemektir. Birliğe hizmet et. Bölmeye değil!” (Murat Kanatlı ve YBH Gençlik) diyerek tavır geliştirenler bundan bir süre önce de safların belirlenmesi çağrısı yapmıştı.
“Siz, mücadele içinde kararlı ve yürekli gençler; Solun değerlerine sarılın. Sömürücülerle kol kola olan örgütlenmelerden kendinizi ayırın.” (GENÇLİK; MÜCADELENİN MOTORUDUR., Başyazı, sayı 79)
http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/basyazi/basyazi79.htm
Ayrılık çağrısı yapanların, ‘sömürgecilerle kol kola’ tanımlaması ile suçlananların ‘kendini ayırma’ hakkına bölücülük diyerek saldırması herhalde küçük burjuva sol siyasetin gelenekselleşen ‘kendi yaparsa hak başkası yaparsa suç’ tavrının yeni bir örneğidir…
[vii] Küçük burjuva sol, terimleri de kendince ve özensiz olarak kullanmaktadır. YBH içinde yaşanan süreç kendini tamamlamadan kimi üyeler istifa etmiş ve yeni bir oluşuma gitmişlerdir. Birilerinin bulundukları görevlerden uzaklaştırmaları tasfiye olarak tanımlanamaz. Ama küçük burjuva sol bunu gönül rahatlığı ile yapabilmektedir:
“Ülkemizde son dönemde yurtseverlerin önündeki en önemli gündem maddelerinden birisi de YBH’daki ayrışmadır. Parti içi siyasi kanatların çatışması ve en nihayet bir kanadın tasfiyesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu.” (İttifak Partisi mi? Partilerin İttfakı mı? , ÇAĞRI , Mehmet Süleymanoğlu, Ekim 2002, sayı 80)
http://www.st-cyprus.co.uk/sayi/kose/koseyazilari80.htm#naz
Ancak benzer süreçten kendileri geçerken bunu büyük büyük laflarla anlatmayı da ihmal etmemişlerdi:
“2. Olağan Genel Kurul, YED’nin ve “Sosyalist Gerçek” gazetesinin geçmiş mücadele ve siyasi-ideolojik çizgisinden farklı bir çizgi ortaya çıkarmıştır. Yeni seçilen Yönetim Kurulu’nun çoğunluğunun ortaya koyduğu çizgi ile YED’nin geçmiş çizgisi arasında derin ayrılık olduğu ortaya çıkmıştır.
…
Yeni seçilen Yönetim Kurulu’na bu çizgiyi erozyona uğratma fırsatı vermeden, bu çizgiyi daha da ileriye götürmek, Kıbrıs sosyalist hareketine yeni bir ivme kazandırmak için YED dışında yeni bir oluşumun gereği ortaya çıkmıştır.
…
Biz, gerek YED’nin bir yıllık geçmişine, gerekse “Sosyalist Gerçek” gazetesinin yayınlanan ilk üç sayısına sahip çıkıyoruz.
…
Bu bakımdan sosyalist hareketler, küçük burjuva siyaset ve hareketlerden arındığı ölçüde güçlenebilir, gelişebilir ve kitlenin beklediği politikaları ortaya koyabilir.” (Başyazı, Mayıs 1996, sayı 4)
Yukardaki alıntıdan da görüleceği gibi KSG geleneği, Genel Kurulda seçilmiş Yönetim Kuruluna karşı yapılan ‘darbe’ sürecine dayanmaktadır. Yazın Emekçileri Derneği (YED) Genel Kurulu’nu beğenmeyenlerin, YED’in geleneğini sahiplenerek geriye kalanları ‘tasfiye’ etmesi gerçeği ortada dururken, YBH’dan birilerinin bulundukları makamdan uzaklaştırılmaları sonrası partiden istifalarının ‘tasfiye’ olarak tanımlaması da çokca altını çizdiğimiz ‘kendi yaparsa haklıdır’ düşünce mantığının yeni bir örneği olarak da okunabilir.