Totaliter rejimlerin en önemli özelliğidir ‘emre itaat’… Yöneten, birçok neden sıralayarak emirlerine itaati zorunlu kılar, bunu zaman zaman zor yoluyla da hayata geçirir.
Yöneten için her şey aslında bir nevi gerekçedir ama yönetene karşı yönetilenin davranışları öncelikli önemlidir. Yönetenin yarattığı davranış biçimlerine uyma zorunluluğunu, diğerlerine dayatan ‘yönetilen’ tipi en sık rastladığımızdır aslında…
Kıbrıs sorunu öyle bir havaya büründürüldü ki gerçek nerden başlar, kimin neyi savunması etik artık anlaşılmıyor.
YKP, askersiz Lefkoşa’yı önerdi ve ilk karşı çıkanların başında CTP geldi, DİSİ askerliğin RMMO’da 14 aya düşürülmesini önerdi, ilk karşı çıkan AKEL oldu. Sola mı düşerdi militarizmi savunmak?
Yalnızca bununla da kalsalar iyiydi. Kıbrıs sorununda, ana iki tarafın sözcüsü durumuna düştüler yani statükonun birincil avukatı oldular, sola mı düşerdi statükoyu savunmak?
Sol yanında hep ilericilik kelimeleri ile tanımlanır oldu, statik durumları savunmak solun değil sağın görevi oldu, statik durumun, statükonun savunulmasının militarizme havalesi de sağın uzmanlığı ola geldi, solun değil, o zaman AKEL ve CTP hala sol mu?
Bazıları “ama parti içinde hala ilerici kadrolar var” itirazına da itirazım var. Eğer parti sağa kayıyorsa ve sen de bunun içindeysen, bir şey yapmalısın. Ama ilk cümleye geri dönmek gerek, parti içi disiplin diye başlayan teorilerden sıyrılıp emre itaat etmeden her türlü totaliter yapıya karşı susmama hakkının savunulması gerekir. Bunun için de zemin vardır. CTP ve AKEL’in örgütsel dokümantasyonu partiyi gerekli yere çekmek için yeterlidir ama önce emre itaatsizliğin yaşama geçmesi gerek.
Bundan önce kaç kez planların, raporların özellikle bizim liderlik tarafından red edildiğini bilenler olarak en azından, ilk kez bir şeye evet dedik diye yaratılan bu abuk subuk havadan kurutulmaya bakmamız gerek. Bu hava iki tarafta yalnızca şovenizmi yükseltiyor, bunu anlamamız gerek ve hayırın önemli gerekçelerinden birinin hala daha masada durduğunu unutmamız gerekiyor; kim Annan Planının 18 yıl uygulanacağını garantisini veriyor? Anlamamız gerek Annan Planı bir antlaşmadır ki Kıbrıs sorununu 18 yılda çözeceğiz, ama kimse bize günün sonunda barışacağız garantisi vermiyor. Barışı ancak bizler sokakta inşa edeceğiz, Kıbrıs’ta yaşan her birey olarak, Kıbrıs’ı anayurt olarak kabul edenlerle… Ama bu sürece giderken geçmemiz gerek safhaların da varlığını bilmemiz gerek. Federasyon yada adına ne derseniz bu aşamalardan biridir ve tam olarak kurulabilmesi için öngörülen 18 yıldır, kim garanti veriyor bunun kazasız belasız atlatılacağına? Kim silahsızlandırma takviminin hiçbir engele takılmadan tamamlanabileceği garantisi veriyor? Kim toprak ayarlanmasının sorunsuz olarak tamamlanabileceğine inanıyor?
Özellikle referandum sonrası yaşadıklarımızdan benim güvenim yalnızca Türkiye’ye değil, Kıbrıslı Türk liderliğine de kalmadı.
Özellikle Askersiz Lefkoşa kampanyası ile yaşananlara bakarak, paramiliter yapılar fink atıp bizi tehdit ettiği, askeri kurumların aba altında sopa gösterdiği koşullarda, sol diye kendini tanımlayanların sürecin tartıştırılmasına bile karşı çıkmaları ile neyin güvenini verebilirler ki?
Tüm Kıbrıslı Rumlara ait mülklerin referandum sonrası acımasızca yağmalanmasına bakarak biz, Kıbrıslı Türkler gerçekten çözüm istiyor muyuz? Bu yağmadan daha fazla para elde etmek için çevre katliamları, meslek ilkelerinin çiğnenmesi karşısında tüm kurumları ile susan KTMMOB, Müteahhitler Birliği, Çevre Mühendisleri, İnşaat Mühendisler falan diye giden, dahasının da sayılması muhtemel sivil toplum örgütlerine mi güvenerek yeni bir Kıbrıs’ı yaratacağız.
Girne’de artık beton olmayan metre kare bulmak imkansız. Hatta bazı müteahhitler işi o kadar abarttılar ki kamuya ait yolların iki tarafına binalar yapıp site ilan edilip Girnelilere yasaklandı. Girnelilerin giremediği sokaklar var artık Girne’de…
Böylesi orman kanunlarına ses çıkarmayanlar mı Annan Planındaki 18 yılın sorunsuz geçilmesini sağlayacak?
Her küçük bahaneyi bile şoven açıklamalar için gerekçe sayan CTP ve AKEL yöneticileri mi çözümün anahtarı olabilecek?
İki tarafta yalnızca şovenizm değil, paramiliter grupların çalışmalarında da ciddi artış vardır. Bir kez daha çağdışı yaratıkların mağaralarından çıkışları gibi, ölüm kokan nefesleri ile aramızda serbestçe dolaşmaya başladılar tüm gerici düşünceleri ile… Irkçılık hiçbir zaman, özellikle bizim gibi küçük bir adada huzuru getirmedi, getiremez. Ama sorun bu değil, çözümü savunanların bunlara karşı duyarsızlığı en tehlikeli olandır…
Yani çok olumlu düşünmek için fazla gerekçemizin olmadığı dönemlerden geçiyoruz.
Zor zamanlarda, zor görevleri kaldıracak örgütlere ihtiyaç var.
Yeni Kıbrıs Partisi, her üyesi ile bu sürece hazır olmayı bilmeli ve artık eleştirme, deşifre eylemleri için zaman tükendi. Yeni bir Kıbrıs’ı kuracak olan bu kadrolar olacak. Askersizleşmeyi, uluslararası hukuğa uygun bir rejimin yeniden tesisini kuracak olan da bu kadrolar olacak. Gerekirse illegal yapıların feshini sağlama işi de YKP’nin kadrolarınındır.
Artık söz, eleştirme zamanı tükendi çünkü görev artık net şekilde YKP’nindir.
Şimdi, yeni bir Kıbrıs’ın inşasına başlamak gerek…