Arka arkaya yaşadıklarım beni şaşırtmaya devam ediyor…
Bir süredir insan hakları, ayrımcılık gibi konularla ilgileniyorum, hem güneydeki hem de kuzeydeki örnekleri görebilme, konuşabilme olanağına da sahibim. Bu konularda mücadele eden dostlarımızın deneyimleri ile yeni şeyler öğrenirken, bu arada yaşayarak yada okuyarak öğrendiklerim karşısındaki şaşkınlığım bir o kadar artıyor…
Adanın güney coğrafyasına yönelik, son dönemde Irkçılığa Karşı Avrupalı Ağı – Kıbrıs (ENAR-Kıbrıs) ve diğer AB bünyesindeki insan hakları, ayrımcılık ve ırkçılık karşıtı yapılar tarafından hazırlanan çeşitli raporlarla durumu daha net görüyoruz ama kuzey?
Kuzeyde göçmenler, mülteciler, kaçak göç ve sığınmacılar konusu adeta bir muamma, bunların farklı şeyler olduğu, her birinin insan hakları ve yabancı düşmanlığına karşı mücadele noktasında ortaklıklarının olduğunu ama farklı hukuksal uygulamalarla ele alınması gerektiğini anlayan çok az insan var.
Kaçak göç bugün tüm dünyanın sorunu… Yaşadığı coğrafyanın artık kendisi için yetersiz kaldığını düşünen her birey umuda yolculuğa çıkıyor. Tam bu noktada kritik soru ortaya çıkıyor; bu yetersizlik parasal mı? Eğer parasal ise ve ülkesinden yasadışı çıkarak, başka bir ülkeye yasadışı olarak giriyorsa kaçak göçmendir. Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba ait olması veya siyasi görüşü sebebiyle zulüm görmekten haklı nedenlerle korku duyan ve ülkesinin korumasından yararlanamayan ya da yararlanmak istemeyen veya zulüm korkusu nedeniyle buraya dönmek istemeyen kişinin zaten ülkesinden yasal yollarla çıkışı imkansızdır ve/veya can güvenliği yoktur ki, ülkesini yasadışı terk eder. Böylesi bir durumda elbette diğer bir ülkeye yasadışı yollarla girer. Birçok kez, baskı altında olanın birey, baskı yapanın da devlet olmasından kaynaklanan sorunlardan dolayı yasadışı başka bir ülkeye sığınanların bulundukları durumu her zaman kolaylıkla ispatlaması olanaklı olmaz. Bu nedenle giriş yapanlar talepleri halinde sığınmacı statüleri alırlar ta ki BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) yetkililerinin gözetiminde, 1951 Cenevre Konvansiyonuna (Mülteciler Konvansiyonu) ve ek protokollerine uygunluklarını ispatlayıp mülteci statüsü alabilsinler. Bu sürecin bir sonrası mülteci kabul edecek ülke bulunmasıdır.
Sistem böyle işler de, kuzeydeki yönetim hem ilgili uluslararası belgeleri hem de AB müktesebatındaki önemli hukuksal düzenlemeleri tanımadığı veya hukuksal düzenleme yapmadığı için kuzeyde insanlık dramları yaşanır. Çünkü kuzeydeki yönetim böylesi durumda olanları toplu yargılar, yasadışı giriş yaptılar diyerek bir cezaya tabi tutar ve sonra Türkiye üzerinden sınırdışı eder. Sınırdışı! Bu aslında çok tehlikeli iştir, geri gönderdiğiniz bir eşcinsel için İran, idam edilmektir. Ayni şekilde bir Kürt için Suriye, işkence görmek, gözaltında kaybolmak veya idamdır. Iran, Irak, Afganistan, Pakistan Suriye rejim muhalifleri için ölümün kol gezdiği coğrafyadır. Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetim ise buna aldırış etmeden yıllardır sınırdışı politikası uygular, başlarına gelecekleri umursamadan, peki insan hakları örgütleri?!
Peki burada kaldıkları sürede yaşananlar… Baro konu ile ilgilenmiyor, devlet umursamıyor, insan hakları örgütleri olayı yok sayıyor ama bu insanlar ‘suç’ işlemeden polis karakollarında gözetim altında tutulduklarında yaşadıkları ile kim ilgilenecek?! Polisin tüm iyi niyetine rağmen yetersiz koşullarda bu soğukta, bodrum katlarında günlerce yaşamaya mahkum edilenlerin olduğu koşullarda insan haklarından bahsetmek mümkün mü?
Geçen hafta 34 Suriyeli ülkeye giriş yaparken yakalandı, ihbarla… yani insan kaçakçıları hem her birinden ortalama 2000 dolar aldı, hem de kendilerini ihbar etti. Bu olayı öğrendiğimde ilk aklıma gelen mafyalar da Kıbrıslı ortaklarına kazık atmaya başladı şekli oldu. Bu insanları Kıbrıs’ın iki tarafından ortakları ile güneye geçirmek için bu insanlardan para alanlar, karlarını paylaşmamak için, dönüp bir de polise ihbar ediyorlar.. ne günlerden geçiyoruz…
Bu 34 Suriyeli bir haftadan fazla Girne Polis Müdürlüğündeki Bodrumdaki hücrelerde tutuldular. Üstlerindeki giyecekleri incecikti ve polisin yetersiz koşullarında bir battaniye ile kimi günleri geçirmek zorunda kaldılar, Lapta’dan ve çevre karakollardan kaydırılan battaniyelerle biraz daha iyi ısındılar ama küçük bir hücrenin içinde… Aralarında 15 yaşında Amar da var… Amar da umuda yolculuğa çıkanlardandı. Çocuklar hakları sözleşmesini geçirdik diye büyük büyük demeçler veren politikacıların, yılın birkaç gününde çocukları hatırlayan yetkili ve örgüt temsilcilerinin duyarsız ve ilgisizliğinden kulağından rahatsız olmasına rağmen o da bir haftadan fazla o hücrelerde, on sekiz yaşında diğer bir Suriyeli ile birlikte günlerini geçirdi.
Daha önce de söyledik, yine söyleyelim. Bu insanların işledikleri tek suç umuda yolculuktur, ne katil ne soyguncudurlar, bu nedenle böylesi muameleleri hak etmiyorlar. Temel insan hak ve özgürlüklerine ek olarak, kadın hakları, çocuk hakları temelinde de konuya yaklaşılmalı ve Kıbrıs’ın kaçak göçte bir önemli ara durak olduğu bilinci ile artık bir şey yapmaya başlayalım…
Unutmayalım ki insanca muamele, insan hak ve özgürlükleri bir gün size ve herkes lazım olabilir…