Yerel basından aynen alıntı yapmakta yarar var:
“Soyer, ülkemizde Dünya Bankası’nın bir rapor hazırladığını, KKTC olarak açık bir siyaset izlediklerini, bu noktada dünya ile entegre olmak isteyen bir ülke ve halkın Dünya Bankası ile Kıbrıs siyasal sorununun bütün sıkışıklığına rağmen böyle bir ilişki içerisinde olmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi.
Çeşitli tartışmalara ve siyasal sıkıntılara rağmen Dünya Bankası’nın uzmanlarının adamıza gelerek gerekli incelemeleri yaptıklarını ve hükümet olarak onlara bütün bilgilere ulaşabilme imkanlarına sahip olma olanaklarını sağladıklarını belirten Soyer, Dünya Bankası’nın raporunun son derece önemli tespitler ve bütünlüklü bir bakışla hem genele, hem de sektörel bakımdan avantaj ve dezavantajlarının ortaya serildiği bir rapor olduğunu söyledi”
Colony Otel’de kıyılan nikah bütün yönleri ile devam ediyor. Ankara acentalığı, IMF, Dünya Bankası akıl hocalığı, sermayenin gözetiminde bir hükümetçilik oyunu…
Ankara acentası olduklarından şüphesi olan var mı?
Bir haber daha; “Sosyal ve Ekonomik Konsey, 2004 Geçiş Yılı Programı’nı görüşmek amacıyla toplandı”, ne zaman? 17 Kasım 2003, Eroğlu Hükümeti dönemi… Gündemde ne var; “Sosyal Güvenlik Sistemi’nde düzenlemelere gidilmesi”…
Yani acentacılar değişti ama sosyal güvenlik sisteminde düzenleme yapılması değişmedi. TC ile yapılan ekonomik paketlerin içinde elden ele, geze geze bugüne gelindi. Şimdiki hükümetçilik oyunu figüranları yasa taslağına sahip çıkıyorlar ama taslağın ne anası ne babası kendileri…
Bu konuyu kaç haftadır tartışıyoruz, yeniden yazılma nedeni ise farklı. Yakında siyaset sahnesine kavuşacak parti yetkilileri ortalıkta koca koca kelimelerle açıklamalar yapıyorlar, iktidar olmaktan bahsediyorlar…
En eski siyasi partilerden birini tarihe gömerek, kendinden oluşma diğer bir parti, BDH ile birleşerek TDP ismi ile yeni bir parti oluşturma süreci ağır aksak da olsa yürüyor. Partiye ne kadar yeni dersiniz bilmem…
TDP, acaba 1998 TKP-UBP hükümet dönemini unutmamızı mı talep ediyor? Bir daha acentalık yapmayacaklarını mı iddia ediyorlar? İşte bu konular muğlâk.
Gene sosyal demokrat parti olacaklarmış. Haberleri yok, aslında hala kendilerini sosyalist parti sanan CTP Gençlik Örgütü’nün de haberi yok ama uluslararası arenada tescil edilmiş Kıbrıs’ın kuzeyindeki sosyal demokrat parti şu aşamada CTP… Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Sosyalist Partisi (PES) üyelikleri ve gözlemcilik statüleri ile CTP, sosyal demokrasi sularına demir atmış durumda. Bu iki uluslararası birlik de ortanın solu, sosyal demokrat partilerin buluştuğu örgütlenmeler… Türkiye’den CHP, Kıbrıs’tan EDEK, Yunanistan’dan PASOK, Almanya’dan SPD, İngiltere’den İşçi Partisinin üye olduğu bu yapılarda CTP’nin üyelik veya gözlemciği kabul görmüş durumda, bu durumda, yeni partinin kendi kendine sosyal demokrat demesi yalnızca Kıbrıs’ın kuzeyi için anlamlı olacak, ötesine geçebileceğini sanmıyorum. Geçmeleri de çok fazla bir şey ifade etmeyecek. Marksist kökenden olmayan, sosyal demokrasiyi 1970’ler Ecevit CHP’sinden öğrenen bir geleneğin devamcılarının dünya sol mücadelesine çok da katkı sağlayacağını düşünmüyorum. Bu sol anlayışın dayandığı ulus devletin korunması, devletçi ekonomi gibi bu çağın dışında fikirlerle, gidebilecekleri en radikal yer Keynesçi bir ekonomik model olabilirdi. Zaten kendine sosyal demokrat diyen dünyadaki örneklerinin yaşadıkları kriz ile de değerlendirdiğimizde, mesela yukarda tartıştığımız sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasını emekten yana başarabilecek kapasitelerinin olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Geçen dönemki seçimlerde SPD’nin bir anlamı ile yenilmesi, PASOK’un hükümetten düşmesi, İngiltere İşçi Partisi’nin sürekli gerilemesi ve yerel seçim mağlubiyetleri “üçüncü yolcu”ların kürsel sosyo-ekonomik saldırıların, neo liberal ekonomik dayatmaların karşısında, alternatif siyasetlerinin olmayışı, hala serbest piyasa ekonomisi ile bir şeyleri kurtarabileceklerine olan inançlarıydı. Ama günün sonunda geldikleri noktada, sağ partilerin kötü bir kopyası olmanın ötesine geçemediler. Bu nedenle Kıbrıs’ın kuzeyindeki geleneğin de iyi bir örnek olmadığını düşündüğümüzde, yeni partinin hükümet olması durumunda, ekonomik olarak başarabilecekleri ayrıca tartışılır…
Peki TC ile ilişkiler? Bu gelenekten gelenlerin yarattıkları örnekler ortada, yenilerinin farklı bir şey yapacaklarına dönükse pek bir veri yok…
O zaman elimizde kalan ne? Elde kalan, “UBP olmasın, CTP de kötü, beni seçin” gibi sığ bir siyaset… Futbol takımı tutma gibi parti üyesi olma anlayışına dayanan, kendini tanımlamak yerine diğeri üzerinden siyaset üreten anlayış bugün hükümetçilik yapıyor, yenisine ihtiyacımız mı var? UBP gidip CTP geldiğinde ne kadar şey değiştiyse, TDP geldiğinde de daha fazlası değişmeyeceğini anlamak için daha ne kadar deneyim yaşamamız gerek?
Neo liberal ekonomik dayatmalara, TC asker-sivil bürokratlara ve onların kurumlarına, şoven odaklara, mafya merkezlerine karşı sözün değil eylemin yaşama geçirilmediği koşullarda, TDP’yi umut gibi görmek ikinci bir BDH kazasından başka bir anlam ifade etmeyecek…
Bu nedenle TDP’ye umutlu bakmak için elde neyimiz var?