YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, son dönemde yaşananları değerlendirdi. Konu ile ilgili açıklamanın tamamı şöyle:
Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasetin seviyesizliği, yeni bir hanedanlığa giden süreç ve seçilenlerin Ankara’nın postacısı, acentası olmaktan öteye gidemeyişine yakından tanıklık etmekteyiz…
Denktaş ailesinin tüm bireyleri ile kendilerine ait hanedanlık kurması sonrası, Eroğlu ailesinin de kendi hanedanlığını geliştirmeye başlaması, öncelikle bu siyasi partiye üye olanların düşünmesi gereken bir konudur. Siyasette düşüncelerin, ideolojik yaklaşımların yarışması gerekirken kimin kızı-oğlu olduğun siyaseten sana avantajlar sağlamaya başlıyorsa bunun tek bir ismi vardır: HANEDANLIK!
Toplumsal eşitlikle ilgili kurumsal çalışma yapılmaya çalışıldığı koşullarda, Eroğlu’nun yeni makama otururkenden bu çalışmaları hemen bertaraf etmesi, kurulmaya çalışılan yapının elemanlarını hiçbir gerekçe göstermeden görevlerinden uzaklaştırmasına maalesef sessiz sedasız şahit olduk. Yine toplumsal eşitlik konusunda ‘Güzin abla’ (!) usulü sorunların çözülmesi, “kadın dediğin çay partisi yapar” gibi sığ yaklaşımların yeniden domine olarak hayatımıza girmesi bu siyasal seviyesizliklerin bir başka yönünü oluşturdu.
Seçim öncesi kurulduğu iddia edilen ama hiçbir ilke ve düşünceye göre değil, sadece koltuk hesabına dayanan ittifaklar sonrasında yaşananlar da bir başka siyasal seviyesizliktir… Her seçim öncesinde seçime 3-5 ay kala ittifaklar kurulduğu iddia edilmesi, buna katılmayanın siyaseten aforoz edilerek kınanmasına sürekli olarak şahit olmaktayız ama unutmayı ve unutturmayı gerekçe yapan ve kullanan benzer siyasiler, her seçim öncesi ayni tiyatroyu oynamaktadırlar… Bu kez de, Talat ve Eroğlu arkasında kümelenenlerin ilkeleri, siyasal düşüncelerini ikinci plana iterek kendi aralarındaki kavgasına, koltuk kavgalarına şahit olmaktayız. Bu da bir başka siyasal seviyesizliktir… Bu sığlığın başka bir yönü de Kıbrıs’ta başka söyleyip, Avrupa’da şaşanların halleridir. ÖP gibi partinin nasıl kurulduğunu, kimlerden oy almaya dayandığını, asıl oy depolarının Karpaz olduğunu bilmesine rağmen ittifak yapıp, seçim sonrası radyo-TV’lerde ittifak yapmayı sürdüreceğini açıklayan BKP liderliğinin Avrupa’da bu partiye oy verenlerden şikayetçi olmasıdır. Bir yandan ÖP liderliği ile kol kola, bu tabandaki oylara göz dikecen, diğer yandan da bu oyları AP içindeki bir toplantıda şikâyet konusu yapacan! Bu gibi yaklaşımlarla Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyaset sığlaştırılmakta ve seviyesizleştirilmektedir.
Siyaseti sığlaştıran bir diğer konu ise, idarenin başındayken imzaladığın mali protokolleri sanki ilk defa duymuş gibi bugün muhalefet yapma girişimidir. Çok uzun zamandır TC yıkım paketleri hayatımızdadır ama toplumsal muhalefetin yükselmesi nedeniyle özellikle 90ların ortasından itibaren dayatılanlar akılda kaldı, hatırlanmaktadır. Bunlara imza atanlar bir kez olsun özeleştiri vermedikleri için ve işin komiği bunlar bir öncekinde yazılanların bir sonrakine kopyalayıp yapıştırma usulü ile iletildiği için aslında herkeste sorumluluk olmasından dolayı ciddi bir muhalefetin geliştirilememesini doğurmaktadır. Bugün konu edilen ve değiştirilmesi halinde bazı siyasi partilerin tarafından direnç gösterileceği söylenen tüm yasal düzenlemeler bir önceki dönemde hazırlanan ve komitelerde bekleyenlerdir. Bu nedenle bir önceki dönem hazırlanmasına katkı koyanların muhalefeti de bu nedenle kısıtlıdır, sınırlıdır. Buna rağmen ‘kim muhalefet ederse onunla birlikte olmak’ gerek anlayışı bizi sığlaştırmakta, toplumsal hareketin yükseltilmesinin önüne set çekmektedir.
Acentalarla uğraşmak, acentalara aday olanların ayak oyunlarında kaybolmak yerine rejime karşı mücadelenin yükseltilme gerekmektedir. Aksi takdirde gidebileceğimiz çok uzun yol yoktur. Buna rağmen acentaya aday olanların kavgasını gerçek siyasal mücadele sanan saflık ve siyasal sığlık süreklilik arz etmekte…
Benzer sığlık Kıbrıs sorunundaki gelişmelerde de yaşanmakta. Postacılık görevini üstlenen Eroğlu, daha görüşmeci ekibini kurmadan TC’nin dışişlerinin eline tutuşturduğu mektupları Hristofiyas’a ve BM genel sekreterine iletmesi ile postacılık görevinde ne kadar hızlı olduğunu ortaya koydu. “Sarayı açacam” laflarını unutup, buradakilerin görüşlerini almadan TC’dekilerle ‘uzun’ diye iddia edilen 3 saatlik toplantı ile yol haritasını çizdikleri kamuoyuna açıkladı. Bu açıklama ile aslında seçim dönemindeki tüm vaatlerini çiğneyeceğini deklare etmiş oldu. Ulusal Konsey kurup TC ile oluşturdukları görüşleri mi değiştirecekler, yoksa bu Konsey TC dışişlerinin görüşlerini pazarlama işlevi mi görecek?! Görüşmeler şeffaflaşacaktı, şimdiden kapalı devam ediyor, kapalı veya çok azının kamuoyu ile paylaşılacağı açık. Kapalı kapılar arkasında ne konuştuğu nelere karar verildiği açıklanmadı, acaba TC dışişlerinin kendisine yaptığı önerilerin tümünü seçim döneminde vaat ettiği gibi halkla paylaşacak mı?! Eğer hayırsa bunun hesabını biri sormayacak mı? Bu hesabın sorulamaması da siyasal seviyelerimizi düşürmektedir.
Seçim döneminde bizim yaklaşımlarımızı kıyasıya eleştiren dostlarımız bu acenta ve postacı ilişkilerinin bu kadar net devam ettiği böylesi bir dönemde bir özeleştiri verecekleri mi bilinmez ama YKP yola devam etmeye kararlıdır.
Hızla taksime, kalıcı bölünmeye doğru gittiğimiz bu koşullarda yapılması gereken Kıbrıslıların tribünlerden sahaya inmesidir.
YKP, bir kez daha bu yaşananların değiştirilebileceğine olan inancını vurgular.
YKP, yaşananların gerçek çözümünün rejime karşı mücadele olduğunun altını çizer.
Bu nedenle önümüzdeki süreçte toplumsal muhalefetin önündeki birinci görevin seçimlere seçim deme için mücadele olduğu gerçeği ile tüm örgütleri bu konuda tavır almaya çağırırız.