Niko Stelya – Kathimerini (Kıbrıs)
Heyecan, korku ve dünün dayanılmaz ağırlığı nerede son bulur? Düne ilişkin umut ve sonsuz özgürlük duygusu nerede başlar? Emin olun çok uzak yerlerde değil… 36 yıl öncesinde yaşanan acı olayların ardından bu adada umut o yeşil hattın yakınlarında yeşeriyor… Savaş yıkımlarının az ötesinde bizleri gençliğin gülümsemesi bekliyor.
Hemen hemen her akşam Kıbrıslı Türk genç yeşil hattı kat edip Kıbrıslı Rum arkadaşlarıyla buluşuyor. Görüşme mekânı savaş yıkımının ve zamana direnen yapılarının hemen öte başındaki bir meydan. Genç yürek arkadaşlarının yanında ve ergen hülyaların peşinde sonsuz bir özgürlük hissine kapılıyor. Ve bu his her gün internet aracılığıyla dünyaya sesleniyor. Sosyal paylaşım sitelerinden birisinde uçsuz bucaksız genç gülümseyen edasıyla bizleri bekliyor.
Hip hop tarzında müzik ve biraz da break dance… Soğuk mu soğuk meyve suları zaman hissini sıcak ve nemli Kıbrıs gecelerinden alıp koparıyor. Genç arkadaş topluluğu el ele verip her türlü devlet otoritesini ve etnik kini sorgulayan afişlere imzalarını atıyorlar. Sınırların ve her türlü otoritenin yok edilmesinden bahsediyorlar. Sıkça sohbet dönüp dolaşıp internetten indirilen, okuması güç anarşist yazarların metinlerine gelip odaklanıyor. Kıbrıslı Türk’ün Kıbrıslı Rum arkadaşlarıyla paylaşacağı o kadar çok şeyi var ki… Her şeyden önce hülyaları… Sözde milli heyecanlar adına düzenlen tertiplerden 36 yıl sonra o genç gülümseyip arkadaşlarıyla birlik olup aramızdan saçma sapan, kahrolası bir şekilde ayrılan, öldürülen bir yaşıtı için ağıt yakıyor: Aleksis kardeşimsin!
Sevgili Aleksis, belki bugünlerde kendi yıkımıyla meşgul olan bir devlet gencecik yaşında senin canına mal oldu. Ancak geçmiş yıllarda etnik kinin hâkim olduğu bir adada senin yaşıtların çok farklı gökyüzlerinin rüyalarıyla yaşıyor. Ne denli deruni bir özgür istikbal hissidir bu? Anlatılması, betimlenmesi çok güç… İnsanı sarhoş eder, güldürür Aziz Nesin misali, Kıbrıs sıcağında bumbuz bir Kıbrıs birası misali…
Kardeşimiz Aleksis, acaba bizleri Atina’da öldürüldüğün o köşe başından izliyor musun? Her türlü milliyetçiliğe meydan okuyan bir yaşıtın sanal âlemlerden sana sesleniyor ve büyük üvey kardeşine örnek oluyor… Gerçi onların arasında büyük yaş farkı var ama o yaşıtın romantik, arabesk uykulara son vermeyi iyi biliyor. O korku nedir bilmiyor. O yaşıtlarıyla özgürce dans ediyor. O sarhoş oluyor ve kuşatılmışlık duygusuna ve korkuya delikanlılar gibi kafa tutuyor. Aleksis sen rahat uyu. Bu ufak hergeleler bu adada sözde politikacıların yapamadıklarını gerçeğe dönüştürüyorlar. Yeşil hattı delip insanı insandan koparan duygulara kafa tutuyorlar.
Ancak ne var ki büyük ağabey geçmişin heyelanına tutulup sürüklendikçe sürükleniyor. Çıkış yolunu bir türlü bulamıyor. Korkusunu sanal dünyadaki şahlanışlarla boğmaya çalışıyor. 20 Temmuz gecesi Girne’de sahilde o kutlamalarda olacak. İnternetteki profilinde bu gözüküyor. O profilin yanı başında maziden kalan, yadsınamayacak ölçüde olan gerçek hikâyeler var. Bu yaşanmış, öz ve öz hikâyelerin ortak bir payesi var: Bilinç altına itilmiş, mitleşmiş bir korku ve kuşatılmışlık hissinin dışa vurumu…
Günlerden 15 Temmuz 1974… Öğlen vakti… Öğlen namazı yeni okunmuş daha… Tüm gettolarda aynı duyumlar dolaşmakta. O gün iktidarı ele geçiren faşist, ırkçı sözde hükümet sözüm ola adadaki Türk sorununa son noktayı koyacakmış. Herkes bunun duyumunu almış. Herkes buna inanıyor. Büyük ağabey korkuyla kaçıyor. Kıbrıslı Rum tanıdıkların vasıtasıyla bir şekilde gettoların birisine varıyor. Kuşatılmışlık orada son buluyor. Geriye 36 yıllık kuşatılmışlık hissi kalıyor bilinçaltında… Mağusa’daki kapalı şehir misali… Hayalet insanlar her türlü zaman ve mekân hissinden kopmuş bedenlere bürünmüş… Yeşil hatta zamana meydan okuyan yapılar gibi…
Küçük kardeş büyük ağabeye kafa tutuyor. Gençliğin verdiği hevesle onun korkularını sorguluyor. Varsın o anlık şahlanışlarda arasın korkudan çıkış yolunu… Ufak kardeşinin başka planları var… O her zamanki mekânda arkadaşlarıyla buluşacak. Gene bir gece her türlü otoriteye kafa tutacak. Sonsuz hülyalar onların emrine amade sonuçta. Küçük hergele! O güzeller güzeli Limasollu ufak hatunun dudaklarına kondurduğu o ilk öpücük unutulur mu hiç?
Aleksis kardeşimsin!
Onların bayrakları bizleri ilgilendirmez…
36 yıl önce yaşanan o travmalara inat bu adanın daha yaşayacağı aşkları var… Hem de ne aşklar…
Aleksis kardeşimsin!
Bu adada Aleksis için İstanbul’da ve Atina’da şaha kalkan gençlikle bir olan genç yürekler var…
Bizim Aziz Nesin’i aratmayan mizahımız, İspanyol İç Savaşı’nın Barselona’sını selamlayan hülyalarımız ve Limasollu ve Mağusalı dudaklardan süzülen öpücüklerimiz var…
Bu adada inadına inat hayat var… Her türlü (lacivert ya da kırmızı fark etmez) milli şahlanışlar saygıyla onların olsun…
Not: 15 yaşındaki Aleksis arkadaşlarıyla oyun oynadığı bir esnada 2008 yılının Aralık ayında Atina Polisi’nin özel birliklerinin bir üyesi tarafından Atina’da sokak ortasında katledildi. Ölüm haberi duyulur duyulmaz Yunanistan’da ve birçok yabancı kent merkezinde yaşıtları ayağa kalktı. Avrupa’da ve Latin Amerika’da Yunanistan temsilcilikleri ve çeşitli devlet kurumları hiddet duygusundan nasiplerini aldı. İstanbul’da gençler sokaklara döküldü. İzmir’de, Ankara’da, Diyarbakır’da, Tahran’da, Yeni Delhi’de hiddet sokak duvarlarına yansıdı. Aynı durum Kıbrıs içinde geçerliydi. Limasol’da gençlik polis karakolunu kuşattı…