Yüzlerce milyar harcadılar. Ne için? Avroyu ve doları, dünya bankacılık sistemini kurtarabilmek, yani kapitalist üretim, bölüşüm ve kârlıklık sistemini kurtarabilmek için. Bu devasa deneyin bedelini ise hem yoksul Güney ülkelerinde hem de gelişmiş Kuzey ülkelerinde işçiler, gençler, kadınlar, yaşlılar ve yoksullar ödüyor. Fakat bu kapitalist ekonominin iki yüz yıl önce ortaya çıkışından bu yana yaşanan ‘bildik’ çevrimsel krizlerden biri değil. Bugün sadece ‘finans piyasaları’, ‘para birimleri’ veya ekonomik büyümeyi tehdit eden ve birtakım teknik ve bürokratik önlemlerle çözülebilecek bir kriz değil, ekonomik ve ekolojik krizin iç içe geçtiği bir felaket senaryosuyla karşı karşıyayız. Emek gücünün ve doğal kaynakların iki yüz yıllık sömürüsü bu duruma neden olurken, daha iyi bir toplum için gerekli önkoşullar giderek daha da derinleşen bir tehlikeyle karşı karşıya.
‘Finansal’ kriz?
Medya ve egemen siyasetçilere göre kriz sadece ‘sorumsuz’ bir finans piyasasının, finansal spekülasyonun ve uluslararası finansal kumarhanenin belirli aktörlerinin yasa dışı entrikalarının bir sonucu. Aynı senaryo son günlerde giderek derinleşen Yunanistan krizinde de karşımıza çıktı: Yönetici sınıfın ‘yasa dışı’ entrikaları. Fakat bu doğru değil. Bu açıklamalar uluslararası parasal ve iktisadi sistemin korkutucu çöküşünün arkasındaki gerçek nedenleri gizlemek için yapılıyor. ‘Finansal kriz’ olarak adlandırılan durum tali bir olgu. Tıpkı son dönemde gözlemekte olduğumuz Avrupa Birliği’ndeki ‘borç krizi’ gibi, son yirmi yılda neredeyse bütün ülkeler devasa bir kamu borcuna sahipler -hatta bazıları Yunanistan’dan bile daha büyük bir borç batağının içinde.
Kriz esas olarak kapitalist ekonominin periyodik olarak yarattığı bir realizasyon (gerçekleşme) krizidir. Finans dünyasına ait bir problem olarak ortaya çıkmasının nedeni ise realizasyona muhtaç devasa miktarda birikmiş sermayenin, ‘reel’ ekonomideki karlılık oranlarının düşüşü nedeniyle finansal spekülasyona kaydırılmasıdır. Bu nedenle geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde özel ve kamu borçları katlanarak artmıştır ve bugünkü fatura ortadadır.
Fakat bu faturanın bedeli finans piyasalarının kuralsızlaştırılmasından, özel ve kamu borçlarına uygulanan yüksek faiz oranlarından, kamusal hizmetlerin özelleştirilmesinden kar edenlere değil 1980’lerden beri uygulanan neoliberal politikalardan hiçbir çıkarı olmayan halk kitlelerine ödetilmektedir. Dünya halkları neoliberal politikalara ek olarak ikinci bir bedel ödemek zorunda bırakılmaktadır.
İklim ve Çevre
Doğal çevrenin kapitalist üretim ve karlılık sisteminin çıkarları için iki yüz yıldır sınırsız bir şekilde sömürülmesi ve kirletilmesi ekolojik sistemin çöküşü tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz bugünkü durumu beraberinde getirmiştir. İnsan eseri ‘iklim değişikliği’nin sonuçları bugün Güney yarımkürenin bir çok bölgesi için gündelik bir gerçeklik halini alırken ekolojik sistemin bir bütün olarak yaşadığı tahribatın en korkutucu ifadesidir. Meksika Körfezi’nde yaşanan son felaket fosil yakıtların giderek artması ve daha da fazla sömürülmesinin insan yaşamını artık doğrudan tahrip ettiğini bir kere daha gösterdi.
Kanada’daki çöllerden katranlı kum çıkarılması, uranyum madenciliği nedeniyle Avustralya’daki nükleer kirlilik, boru hatlarındaki sızıntıdan dolayı Sibirya’daki petrol denizleri. Tıpkı bereketli toprağın kimyasal gübreleme ve kapitalist tarım sanayi nedeniyle giderek daha fazla zehirlenmesi ve yok olması gibi bütün bu örnekler nihai hedefi kar etmek olan bir ekonomik sistemin sonuçları. Halihazırda milyonlarca insan iklim değişikliği ve sonuçları nedeniyle yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldı ve bazı tahminlere göre 2050 yılı itibariyle iklim mültecilerinin sayısının bir milyara ulaşması bekleniyor.
‘Başka bir B gezegeni yok!’ Kopenhag’daki alternatif iklim zirvesinin sloganlarından biriydi. Fakat egemen sınıf son doğal kaynaklar da tükenince şu ankiyle değiştirebileceğimiz bir başka gezegen varmış gibi davranmaya devam ediyor.
Kapitalist Bir Çözüm?
Temel problem egemen ekonomik sistemin derin krizini çözme girişimlerinin, aslında sistemi kurtarma önlemlerinin tamamı doğanın korunması için yapılması gerekenlerin tam karşıtıdır. Daha fazla büyüme, daha fazla üretim, daha fazla tüketim… Tüm bunların anlamı; doğal kaynakların daha fazla sömürülmesi, daha fazla kirlenme, daha fazla atıktır. Petrol lobilerine yakınlığı ile bilinen eski ABD Başkan adayı Mc Cain krize kapitalist cevabı kendi tarzıyla ifade etmişti: ‘Kaz oğlum kaz’ . Obama yaptı. Bunun sonuçlarını bugünlerde Meksika Körfezi’nde görüyoruz.
Avrupa’nın burjuva Yeşil Partileri de bir taraftan ‘Yeşil bir Yeni Sözleşme’ (Green New Deal) için çağrı yapıyorlar. Ama bunun çözüm olmadığını, sadece egemen sistemi yeşile boyamak olduğunu görmezden geliyorlar. Yeşil diye tanımlanan enerji kaynakları bile her durumda yeşil değil. Trafiğin yarattığı kirlenme sadece egzos dumanından kaynaklanmıyor, bir bütün olarak trafikten kaynaklanıyor. Bu nedenle, elektrikli arabaların geliştirilmesi iklim değişikliği sorununu hiçbir biçimde çözmeyecek, sadece kapitalist sanayinin yeni kar kaynakları bulma sorununa çare bulacak.
Kısa vadede kapitalist bir çözüm yolu var ama sadece ‘finansal’ krize yönelik ve bunun da işleyip işlemeyeceği henüz kesin değil. Egemen sınıfın şu anda üzerinde çalıştığı çözüm, çevre ve iklim krizini kesinlikle derinleştirecek. Bu çözüm, daha fazla borca dayalı niceliksel büyümenin bedelinin ücretlerdeki ve sosyal haklarındaki kesintiler, doğal kaynakların daha fazla sömürüsü ve özellikle Güney ülkelerinde zorunlu göç, açlık, yoksulluk ve savaşlarla çevresel koşulların kötüleşmesi yoluyla ödenmesidir.
Egemen sınıfın üzerinde çalıştığı bu çözüm bir çözüm değildir. Daha çok Brecht’in bir şiiirinde ifade ettiği türden bir girişimdir: ‘Bize beyaz boya verin / Bu mezbelelik yıkılmadan ve çok geç olmadan / Bize beyaz boya verin/ Sonraki bir zamana kadar herşeyin üstünü örtmek için’
Başka Bir Dünya Gerekli –ve Mümkün!
Kapitalist yaşam tarzı bu gezegendeki nüfusun büyük bir çoğunluğu için bu pisliğin üzerinin örtülmesi anlamını taşıyor. Bunun dışında bir çözüm daha var. Ama bu çözüm egemen sistemin ötesine geçmekte yatıyor. Gerekli olan sürdürülebilirliğe dayalı, çevreye duyarlı ve eşitlik, dayanışma ve sosyal adaleti temel alan tamamen farklı bir yaşam, üretim ve tüketim tarzı. Sadece doğanın ve insanın sömürüsüne, kar için mücadeleye, rekabete ve birinin öbürüne karşı savaşına dayalı bu sistemden kurtulmak, bugün sadece bir adalet sorunu değildir. Bütünleşik ekolojik ve ekonomik krizin korkunç sonuçlarıyla yüz yüze kalan yüz milyonlarca insanın hayatta kalması sorunudur.
İhtiyacımız olan, radikal bir dönüşümdür ve bu toplumsal ve çevresel bedellerine hiç aldırmaksınız imtiyazlarını korumaya çalışan ufak bir insan grubuna karşı yapılmalıdır.
İhtiyacımız olan, egemen sisteme karşı en geniş koalisyonla yapılacak evrensel bir isyan ve doğal çevreye ve toplumsal haklara yönelik saldırılara karşı kolektif örgütlenmedir.
Ortak geleceğimizin mutlak yıkımına karşı birleşelim!
Krizin bedelini ödemeyeceğiz, onlara ödettireceğiz.
(Bu yazı IV. Enternasyonal’in İstanbul’da gerçekleştiren Avrupa Sosyal Forumu’nda dağıttığı gazeteden alınmıştır.)