Merak etmeyin ruh çağıracak değilim. Maksadım Kıbrıslı Türklerin ezik ruhlarını anlatmaktır.
Hatırlarım “Ne! Hocayı tanıman.” Derlerdi. Doğrusu tanımamıştım. Çok sonra onun beni tanıdığını ve hakkımda en özel şeyleri birilerine rapor ettiğini öğrendim. Hiç de bana kötülük yapmasını affedecek değilim. Benim hakkımda rapor hazırladığı gibi başkaları hakkında yazmış olduğu anlatılıyordu. Onların da affetmemesi gerekirdi ama bazılarına iyilik ettiğini de duydum çünkü o rapor edilenler ondan hayırla bahsediyorlar ve yaptığı iyiliği, bilmem hangi gumandan ona takmış da o, onun bildiği gibi olmadığını iyi çocuk olduğunu söylemiş de kurtarmış.
Öbürünü de istihbaratçılıkla ün yaptığını hepimiz biliriz de dokunmadıkları sıraya girip övgüler düzenlediler.
İsimleri lazım değil de daha iyi bir sosyal düzen için herkesin terlemesi gerektiği açıktır. Hâlbuki bu adamlar onu bunu jurnalleyerek insanlarımızı baskı altında tutan bir rejimin ajanlarıydılar. Arada cezalandırılacak kadar bir tehdit olmayan kişilere hatır yapmaları ve onların bana dokunmayan yılan bin yaşasın gibi tavırları onları affettirmez.
Kimse sanmasın ki yaptıkları unutuldu. Ekmek parası gibi mazeretler de geçmez. Bir baskı makinesinin cenderesinin çalışması için çenelerinin adalelerinden biri oldular. Hukuksuzluğun yani çatışmaların bile bir hukuku vardır fikrinin yerleşmesine değil çatışma sırasında hak hukuk mu kalır diyenlerin fikirlerine çanak uttular.
Serebrenitsa’da sıra sıra dizilen sandukalarda yatan cesetler halkın ne olursa olsun sineye çekeceğine ve konuşmayacağına inananların bulunduğunu anlatıyor. Bilselerdi ki çatışmanın da hukuku vardır ve Lahey’de mahkeme kurulacaktır eli silah tutmayanları katletmezlerdi. Fişlemişler insanlarımızı ve o fişlere göre gizli kararlar alıp uygulayacak olanlara vermişler. Onlar da kimilerini gizlice infaz etmişler, kimilerinin kendi yakınlarını işsiz bırakmak için önlemler almışlar. Bu arada bazılarına “seni mimlediler ama ben durdurdum” masalını okumuşlar veya gerçekten de hatır için birilerine ilişilmesine engel olmuşlar ama bunun önemi esas iştirak edilen suça göre devede kulak olmuş.
Denebilir ki istihbarat da bir savunma gerecidir ve olmazsa olmaz. Lakin arkadaşının başına kesri geçirip de Rum tarafına kaçan ve orada intihar edenin de bize öğrettiği gibi her gün önünde oturup kahve içtiği insanın karısının ilişkilerini deftere geçirmek de görevleri imiş. Gazetelerde yayımlanan haberlerde de gördüğümüz gibi çocukluk aşkları da, garip huyları da rapor edilmeliymiş ki edilmiş.
Bazıları becermiş. Kendilerini istihbarata vermişler ama canına okudukları okumadıkları insanlara kendilerini sevdiklerini ve zarar vermediklerini, tam tersine kendisine zarar vermeye niyetli olanlara izin vermediklerini söylemişler ve inandırmışlar. Nasıl olmuşsa inandırmaya muvaffak olmuşlar.
Halkı susturmak için en kolay yolun korkutmak olduğunu bilen bizim tür teşkilatlar ajanlar kullanarak korku salarlar. Korkunun en rezili de ekmeği ile oynanabileceğini göstermektir. Lakin her yol mubahtır. Haminiz de kesilirler. Biri size tehditkâr gösterilir ve öteki sizi korur. Hem korkutulursunuz hem medyun olursunuz.
İnsanın güvenliği ne askerde ne poliste ne de mahkemededir. Esas güvenlik şeffaflıktadır. Ajanlık ise şeffaflığın öldüğü yerde başlar. Size dokunmayan bin yaşasın ama size de dokunurlar. Evinizin başköşesinde ağırlamayı yararlı bulduğunuz hergelelerin hangi maksatla misafirliği istismar edeceğini bilemezken herhalde rahat olmazsınız. Rahat olmak için kimseyi evinizin başköşesinde ağırlama gereğini duymamalısınız. Değil mi?
Bu huylarınızı değiştirin efendiler. Size dokunmayan yılan başkalarına dokunuyorsa bin yaşamasın. Onu ululamayın. Sizi gomutana karşı kollamış gibi görünmesine rağmen başkalarına balta olmuşsa, fişlemelere katılmışsa, patronunuza sizi övmüşse arkasından nutuklar atmayın.
Onun bunun ahlaka aykırı fişlenmesine yardakçılık etmek onurlu bir iş değildir. İstihbaratın ne olduğunu istihbaratçı bilir ve istihbaratçı gizli birisidir. Size kendini belli eden güvendiğini göstermez, istihbaratçı değil baskı kurmak için aile içi dedikodu mevzularını kullanarak baskı kurmak ve bazı menfaatler sağlamak isteyenin örgütlediği şeydir gördüğünüz şey. Nitekim bizimkilerin istihbaratının ne olduğu meydana çıkmıştır. Güya halkı milli davaya bağlı tutmuşlar ve sapmaya kalkanları korkutup cezalandırmışlar. Yani baskı kurmaktan öteye geçmemişler.
Bunları onurlandırmak bundan sonra da işlerin bu şekilde götürüleceğinin delilidir. Hayretle ünlü yazarların da onurlandırmalarda sıraya girdiklerini görüyoruz ki çok sarsıcı. Demek ki ayni rezillikleri gene yaşayabiliriz.
Serebranitsa’daki töreni izlerken katılanlardan kaçının savaşta da olsa silahsız adamı öldüremezsin, Lahey’de bir mahkeme var seni yargılar kanısına vardığını görmek istedim. Daha da önemlisi silahsız insanları öldürmeye kimsenin hakkı olmadığını kimler kabul etti diye inceledim. Evvelallah Erdoğan bunu kabul ettiğini söyledi. Öldürmeyeceksin derken doğruyu söyledi. Amma benimle beraber yayını izleyen birisi anında, söylediğini kulağı duyuyorsa iki şehit, bir de ölü ele geçirilen terörist var denilmesine mani olsun dedi. Haberin verilişi bile kanıyı ifade eder.
Size iyi gerisine kötü davranmak ancak sinsi niyetlerle olabilir. Size mahsus iyilik ananızdan gelebilir belki, gerisi yüze bakarak yapılır. Başkalarına kötülük yapanlar iyi olamazlar. Arkanızı dönmeyin. Bize sahte kahramanlar da bırakmayın.
Sonunda teşkilatçılık bitti ama izleri kaldı. Hala daha arkalı olmak için sahtekarları sırtında taşıyan geri kalmış ülke demokrasisini temsil etmekten kurtulamadık. Halk seçer ama halk seçtiğinden korkar. Hep beraber siyasi partiler Türkiye bu kez müdahale etmedi veya çok az etti dediler. Demokratik bir seçim geçirdik dediler. Öyle ise kusur artık temeldedir. Halk arka seçme niyetiyle sandığa gitti ama belasını buldu. Mebusuna bile harcadığı paraları göstermeyen, KTHY’nin devir sözleşmesini vermeyen ve beş tane uçağı havaalanında bekletip cezaya girdiniz kim ödeyecek denilince o bir şirkettir, ne bulurlarsa alırlar diyebilen bir hükümet sahibi oldu.