Bu haftalar yakın tarihin yıl dönümleri. Yapılan darbe ve sorası müdahale ile oluşan iki parçalı Kıbrısın yaşadığı gerçeklerin yıl dönümü oluyor. Söylenmesi çok olgularla söyletilmeme gerçekleri arasında sıkışıp kalırız. Hele sosyalis hareketlerin de sıfıra inmesiyle artık emperyalis gerçeklikle konuya bakma tamamen belekten silindi. Hiç duymazsınız o dönemin paranoyal sol hastalığını, yeni sömürge siyasetini ve burda olanlarla ingiltere Amerikan gerçeyine ulaşamazsınız. Sadece iki basit ironiyle karşılaşırsınız. Güneyde kaybetmenin feryat çığlıkları ve kuzeyde örtülen gerçekle üstüne ekilen zafer naraları duyulur. Bir ötekeleme ve seçkisel yalan uydurma abartısı alır gider. Bir zamanlar devrimnci hareketlerin söyleyip sloganlaştırdığı sistemsel gerçekler şimdi sanki hiç söylenmemiş gibi silikleşip onuturuldu. Ama en acısı şudur. O denli yaalnlarla siyaset dolduruldu ki tartışmak gereken gerçeyi bir yana itip daha en azından yazılı olanları dahi söylemekten uzaklaşılan bir probaganda oluyor.
Başlık ifadesini boşuna koymadım: Hemde yakın tarihin yıl dönümü olan günlerde. Çünkü meydanlarda gösterilen en basit haklılık nedenleri dahi yazıdakini tutmuyor. Ne güzel sesle söylenir “Türkiye KKTC garantörü olarak müdahale etti, veya türklerin fiyli garantörü olarak uluslararası hukuka uygun müdahale edildi” probaganda söylemi sadece garantör anlaşmasını okuyan bir kimse bunun ne denli yanlış algılatıldığını anlar. Ama kime sorarsanız farketmez adını yönetici veya resmi bilim adamı koyun, hepsi ayni nakaratı bir fazla veya iki eksik vurgular. Oysa metin dahi net oluyor. Garantörler Kıbrıs cumhuriyetinin toprak bütünlüyüne sorumluluk yüklenmektedir. Yani hani derler ya “Türkiyenin hakları” ifadesi de yanlıştır. Kıbrıs cumhuriyetinin varlığından sorumlu oluyorlar. Oysa anılan yakın tarihte Yunanistan cunta yaptı Türkiye de müdahale edip adayı ikiye ayıran duvarı çekti. ingilizin onay verip Amrikanın da izni katgısıyla olduğu ve kafasındaki Küba paranoyasının da etkisi olduğu artık biliniyor.
Bu örnek dahi Kıbrısı Kıbrıstan yazmanın ne denli zor olduğunu ortaya koyar. Çünkü ilgisizlik bir yana sunulan ister direk poletika, isterse bilim adına hep yanlışlar saptırmalar olmaktadır. O zaman var olanı konuşma başlangıcı deyil konuya girerken önce söylenen yalanları kabulendirip olanları konuşmak sürecine ancak girersiniz. Şimdi bizde olsun Türkiyede de öyle bir uluslararası hukuk ve siyasal hak ekseni oluştu ki bunun yazıyla yanlışlığı belgelerde olsada yine bunun kabulenmediyi siyasal koşullarda yaşıyoruz. Dahası son AHİM kararlarıyla dahi Kuzeyin Türkiye işkalinde olduğu belirtilmesi ve hem Kuzeyde hemde Türkiyede bu belge zafer diye kabulemesine karşın bunu söylemek yanlış olur. Kabulenen ve yargısal bedeli ödetilen karar dahi başkasınca söylenince her nedense iftira dencek ikilemler hep oluyor.
Kıbrıs Kıbrıstan önce kendimize anlatmak zor. Dahası normal konuşmada bazıları kabulenirken, iş resmi ortanma gelince ret edilen iki yüzlü duruşlar da bol miktarda vardır. O zamanda dün pakete karşı çıkıp meydanlara giden bazı örgütler kutlamalarda da tam aksi ne güzel işlerin yapıldığı yalakasına takılırlar. işler böyle olunca da Kıbrısı Kıbrıstan anlatmak güç olur. Önce doğru kararları ve yapılanları söyledikten ve koşulları o sürece taşıdıktan sora ancak gelecek hedefleri söylemek mümkün olur. Şimdi resmi alanda hala özgür egemen devlet nutukları ile garantörlüklerin Türk halkının haklarıyla konuşan ve bunlarla aslında yapılan nice kirli olayı örtme durumu nedeniyle tartışmak güçtür. Hele örgütsel olarak kurumsalaşan bu yanlışların karşısında sosyal muhalefet çizgisi dahi olmaması oldukça travmatik oluyor. Bir de son kuzey nufusunun çoğu denilen olayları burda yaşamayıp duydukları resmi endeksle öğrenmeleri işin paradoksal diyer yüzü oluyor. Bunlarda hep şu karşıt sosyalis dünya ekseninin eksikliyi sırıtıyor.
Seksenlere kadar hem burda hemde Türkiyede Bağımsız Kıbrıs Bütün Halklar kardeşdir sloganları devrimci mitinklerde atıldı. Türkiyedeki sol yayınlar dahi o dönemde Kıbnrıs siyasetini sorguluyordu. Ne yazık ki sanki şimdiki Kuzey Kıbrıs ve Türkiye hep aynimiş gibi de kavratılıp konuşuluyor. Oysa 20 Temuz olayında Türkiyede karşı çıkan bildiriler dahi yayınlandı. Ama hakikaten sistem tüm bunları belekten silinip şimdiki tek eksenin doğru olduğunu kabulendirdi. Olayı bilmeyenler de atıp tutarak da buna adeta destek veriyormuş. Hani bizde hatırlamasak ve yaşamasakta, birilerinin dediyi gibi “bu yörede kendilerinden başka solcu hiç olmadı” olacaktır. Onun için herkes şimdileşip konuyu onutmaması gerekir.
Ne dedim; Kıbrıstan Kıbrısı yazmak zor. Kıbrısta ilgisizlik ve çıkarın kurgularıyla gelen nufusun konuyu bilmeyip resmileşmesi sonucu burdaki tarihi iyice onutup salt gündem çıkarıyla ezberlerle konuşup öğreniyor. Türkiye ise adeta resmi yasak çizgisinde dilediyi gibi konuşmaya davranmaya devam ediyor. Zaten onca karara ve yargı sonucuna karşın hiç bir deyişim yapmıyorsa, o zaman perde arkası sistemi ve Amrikadan ingiltereye dek uzanarak anlarız. Ama belli ki artık var olanla deyil yalanlarıngeriye çektiyi noktadan önce olanı kabulendirmekle başlama güçlüyü ilgisizleşen kiteller içinde takılıp savruluyorum. Şimdi başlık nedenini anladınızmı?