Seçimlerden bir gün sonra, Havadis gazetesinin ön sayfasında iki fotoğraf yer almıştı.
İrsen Küçük emektar bir başpehlivan gibi, yanında muzaffer Başpehlivan edasındaki Cemal’ın elini havaya kaldırarak birlikte tebessüm saçarak poz vermekteydiler. Küçük, bir gözüyle kameralara bakarken, aynı anda ve aynı fotoğraf karesinde diğeriyle yanağında güller açan ve kendisi gibi bir şekilde yeniden “baş” olmaktan kaynaklı gülücükler dağıtan Lefkoşa’nın yeniden Belediye başkanı seçilmiş Bulutoğlularını izliyordu.
Sağda üstte ikinci fotoğraf karesinde ise, kimliğine “entel iş kadını” görünümü nakşettirip pekiştiren gözlüklerinin arkasında, bir yanlışlık olduğu daha 24 saat dolmadan anlaşılacak olan “ayva tüyü farkı ile milletvekili seçilmesine tebessüm eden şimdiye kadar aday olduğu her seçimde kazanan “Eroğlu’nun kızı Resmiye Canaltay” yer alıyordu.
UBP’nin hükümette olduğu için, kendi hanesine olumsuz puan olarak eklenen ekonomik durgunluk ve ayyuka çıkan son KTHY rezaletiyle halkın seçimlere karşı daha da azalan ilgi ve alakasına rağmen kamuoyu çoğunluğunu sanki hala yedeğinde tutabilmekte olduğunun, zorlamayla da olsa (çünkü Canaltay aslında vekil seçilememişti) bir delili gibiydi bu iki fotoğraf.
Aslında üç aşağı beş yukarı diğer gazete ön sayfalarını da benzer fotoğraf temaları süslüyordu.
Gerek “muhalif” gerekse hükümet yanlısı olsun tüm gazetelerde verilen mesajlar ise UBP ekseninde olup “Galiptir bu yolda mağlup” veya “Mağluptur bu yolda galip” türünden üç aşağı beş yukarı aynı şeylerdi.
………………………………………………………..
Biz gelelim son yapılan yerel seçimler ile Mağusa’da Eroğlu’ndan boşalan meclis koltuğu için yapılan ara seçimle ilgili olarak birçok gazetenin bir gün sonra ilk sayfasını işgal edecek bu iki olaya.
Sanırım Lefkoşa’daki Belediyesi ile Mağusa’daki mebusluk seçimi, Kıbrıs’ın kuzeyinde “27 Haziran seçiminin galibini” belirleyecek, siyasal partilerin de önde gözükmek istedikleri “en önemli” iki virajdı.
Bu nedenle de o an için kazananların (Resmiye hanımın tüm gazetelerde ilan edilmiş mebusluk heyecanı bir gün bile sürmeyecekti) ilan edildiğinin resmi olan bu iki fotoğraf karesi, aslında bir gün sonra Angolemli’nin şeftali tüyü farkıyla seçimi kazandığının duyurulmasıyla, Bulutoğlunun zaferine karşı aslında maçın berabere sonuçlandığını ima edecekti.
Evet bir gün sonra günlük gazetelerin ön sayfasını işgal eden fotoğraflarda Resmiye hanımın üzgün yüz ifadesi ile Çakıcı ile Angolemli’nin bir gün önce Küçük ile Bulut’a nazire yaparcasına “asıl baş pehlivanlık bizde” kareleri birlikte yer almıştı.
…………………………………………………………
Aslında 27 Haziran yerel seçimlerinde Lefkoşa, Mağusa, Girne, Güzelyurt, (Omorfo) Gönyeli, Değirmenlik ve Lapta gibi büyük seçmen kitlesine sahip olan yerlerde de dahil olmak üzere 28 belediyenin 25’inde belediye başkanları değişmedi.
Nasıl ki Denktaşların Demokrat Partisi’nin Vadili’deki seçimi kazanarak partilerinin belediye başkanlıklarını 4’ten 5’e çıkarmasını sağın yükselişi olarak okumak mümkün değilse, aynı şekilde İnönü (Sinde) ve Çatalköy’de eski UBP belediye başkanlarının yerine bağımsızların seçilmesini de sağın ya da hükümetin bir yenilgisi olarak değerlendirmek mümkün değildi.
Bu nedenle son yerel seçimler ve Mağusa mebusluğu için yapılan ara seçim, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanların gidişat konusunda çok da şikayetçi olmadıklarını göstermiştir denirse, çok da yanlış bir değerlendirme yapılmamış mı olur?
Galiba öyle…
………………………………………………………….
Öte yandan seçimlere katılımın düşük olacağı, seçimlere olan ilginin düşüklüğünden belliydi.
Özellikle Lefkoşa’da Belediye seçimlerine katılım % 60’da kalırken, bunun anlamı her beş Lefkoşalı seçmenden ikisinin sandığa teşrif etmediğiydi.
Lefkoşa’daki %60’lık katılıma karşın Mağusa’daki yerel seçimlere katılım oranı %70’i aşamadı ki bu da Mağusa’lı seçmenden her üç kişiden bir kişisinin sandık davetini kabul etmediği anlamına geliyordu.
Mebus oylamasına katılımın %75’e ulaşmasına rağmen, UBP, Eroğlu’nun kızının aday olması hasebiyle çok iddialı olması gerektiği ve sonuçta kendisi için meclis aritmetiğinde çok kritik bir durum yaratabilecek olan bu ara-seçimde, seçmenleri sandığa kanalize etmekte oldukça zorlandı.
Nitekim Mağusa dışındaki Belediyelerde seçime katılım oranı % 80’lerde seyrederken Mağusa’da % 70’i aşamadı.
En büyük ikinci seçmene sahip Mağusa’da oyların adaylara dağılış yüzdelerine bakıldığında ise, bir yanda diğer sol örgütlerin tabanından da kopardığı %38 oy toplamıyla CTP-TDP adayı Hüseyin Angolemli’yi, diğer yanda ise UBP-DP adayı Canaltay ile ÖRP ve diğer adayların kalan yüzde %62’lik oy toplamını buluruz.
Bu rakamlar, adanın kuzeyindeki demografik yapıdaki değişimin siyasi mevzilenmeye yansımasında bir fikir verip veremeyeceği sorusuyla daha da önem kazanır sanırım.
Şöyle ki adanın kuzeyini küçük Türkiye yapmakta bir sakınca görmediğini açıkça dillendiren UBP ve DP desteğindeki Resmiye Canaltay’ın oylarının önemli sayılacak bir bölümünün Türkiye’nin sağcı-muhafazakar seçmenlerden gelmiş olduğu göz önüne alınacak olursa, Türkiyelilerin partisi olarak nam salmış ÖRP ve diğer anakronik “Türk Milliyetçisi” mebus adayın aldığı oyların büyük bir bölümünün de yine Türkiyeli muhafazakar-milliyetçi kesimin hanesine yazılabileceği bir gerçektir.
Denilebilir ki demografik yapıdaki değişim, her seçim döneminde oyların “milliyetçi-muhafazakar” söylemleri öne çıkaran partilerle ile “vatan millet kurtarmayı meslek edinmiş” adaylara doğru kaydığını, ya da bu işkembe-i kübra’dan sallayan siyasilere karşı sandığa gitmemek şeklinde pasif bir boykota doğru yöneldiğini göstermektedir.
Zaten yerel seçimlerde % 60 ile en düşük katılımın gerçekleştiği Lefkoşa ve % 89 ile en yüksek katılımın gerçekleştiği Vadili dahil tüm belediye seçimleri sonuçlarına bakıldığında, sadece 3 belediye başkanının değiştiği, diğerlerinin aynı kaldığı göz önüne alındığında “son seçimler adada siyasi çözüm veya bir siyasi değişim yönünde herhangi bir heyecan yaratmadı” diyebiliriz.
Bir bakıma adanın Kuzeyindeki demografik yapıda ağırlığı artan Türkiyeli nüfus, desteğini daha çok Türkiye ile bütünleşmeyi savunan sağdaki muhafazakar-milliyetçi partilere vermeye devam ederken, bu arada belediye başkanlıklarını değiştirmemekle de yakın bir gelecekte statükonun devamının kökleşmesine en büyük katkıda bulunacak adresin kendisi olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Elbette durumun devamı statükonun devamı anlamında Kıbrıslıtürklerin kendi geleceklerini tayin etmekte ellerini her gün daha da güçsüzleştirecektir.
Son iki seçim sonuçlarından (Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler) okunabileceği gibi adada sürekli geleceğe ertelenen bir siyasi çözümün sunduğu siyasi gidişat da bu yönde, ne yazık ki statükonun kökleşmesi yönündedir.
Annan Planı sürecinden sonra biçim değiştirerek yeni şekillenen statüko için illa da bir tanım bulmak gerekirse, buna “Kuzeyin, Güney ile 2003’den beri başlayan ve bir birleşmeye yol açmayacak kadar rutinleşmiş ve kanıksanmış sosyal ilişkileri çerçevesinde Türkiyelileşmesi” denebilir mi?…
Sanırım Annan Planı süreci sonrasında CTP’nin hükümette olduğu dönemdeki aracılığıyla elektiriği alınarak sakinleştirilip sokaktan çekilen heyecanlı örgüt ve kalabalıkların hakkından gelindikten sonradır ki, artık seçimler eski bildik seyrine dönmüştür.
Üstelik bir zamanlar statükoya karşı olduğunu avaz-avaz bağıranları da statükonun güçlü ve adaleli kolları arasına alarak.
Varsın bizim pehlivanlar yüzlerinde gülücükler birbirlerinin kollarını galip diye havaya kaldırsınlar!…