Ülkemizde yapılan yerel seçimler ve Mağusa’daki ara seçimin sonuçları bir bardak suda fırtına koparmaya yetti de arttı bile.
Her seçimdeki gibi TC’nin taşeronu olmak için yapılan bu seçimlerde koparılan yaygara ve fırtına bir başka yazı konusu olmaya da adaydır aslında. Bu ülkede seçim yapmanın hiçbir demokratik altyapısı yok ama yine de özgür seçim varmışçasına davranıldığından ortaya çok absürd manzaralar çıkıyor. Lafım işini yapanlara değildir elbette ama düşünün ki halkın tamama yakının yerel sorunlardan şikayetçi olduğu bir ülkede, 28 Belediyenin 25’i yerini koruyor. Dahası tümü kendisini marka ilan edip halk tarafından da efsane başkan payesine layık görülüyor.
E madem durum böyle, o zaman lütfen hiç kimse çıkıp da “Çöpüm toplanmıyor, suyum akmıyor, yollarımız çok kötü, dere yataklarına evler yapılıyor” diye şikayet etmesin.
***
Gelelim, Mağusada ki ara seçim sonucuna. Dr. Derviş Eroğlu’ndan boşalan milletvekili koltuğu için yapılan ara seçimde DP destekli UBP’den Resmiye Canaltay TDP-CTP-BG ortak adayı Hüseyin Angolemli ve ÖRP adayı yarıştı. Resmiye’nin adaylığı deyim yerinde ise fırtınalar kopardı. İtirazların ortak noktası; babası Eroğlu’ndan boşalan koltuğa aday olmasıydı. Böylelikle hanedan suçlamalarına maruz kaldı ve en ciddi muhalefeti kendi partisi içinde yaşadı. Kişinin babası siyasetçi diye siyaset yapmasına karşı olanlardan değilim. Resmiye’nin adaylığı 30 yıldır aktif siyasetin içinde olan bir insan olarak, en doğal demokratik hakkıdır. Fakat akabinde babasından boşalan bir yere aday olması toplum tarafından hoş karşılanmadı. Halbuki önemli olan sistemin ne derecede demokratik olduğudur. Kimin ya da kimlerin siyaset yaptığı değil.
Örneğin Amerika’da Baba ve Oğul Bush örneği var. Kimse de hanedan yakıştırması yapmadı. Yine Amerika’da benzer türden yüzlerce aile boyu siyasetçi örneği var. Kısaca bizdeki sorunun özü ülkede demokrasinin ve demokrasi kültürünün tam oluşmamasından kaynaklanıyor. Mesela 28 Belediye Başkan adayından hiçbiri ön seçimle seçilmemiş, tepeden dikte edilmiş isimler. Ülkede milim demokrasi yok, oysa biz var gibi hareket ediyoruz. Ülkede demokrasi olmayınca doğal olarak partilerde de olmuyor. Bir başka örnek; son yapılan UBP’nin olağanüstü kurultayında 7 Genel Başkan adayı varken bir gecede meçhul ellerin müdahalesi ile, birlik beraberlik edebiyatıyla adaylara zorla el çektirilmesidir. Demokrasi her zaman olduğu gibi tatilde, Freddy ise daima işbaşında! Düşünün ki ülkeye demokrasi getireceklerini iddia eden Meclisteki siyasi partilerimizin tümü ayni mentalitede olunca, yansıması da trajik oluyor ve demokrasi kaf dağının arkasında kalmaya devam ediyor.
***
Meçhul ellerin müdahelesi UBP’yi ilk kez bu denli çatlatmış ve partide içten içe isyanı tetiklemiştir. Elm Sokağı’nın kabusu Freddy’nin de katkısı ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağlanan DP desteği başarıyla hayata geçirilmesine rağmen, işbirliği yerel ve ara seçimde çalıştırılmamış, parti içi küçük hesaplaşmalar, kamplaşmalar, seçim süresince yaşanan KTHY’deki problemler ve taşınan nüfustan dolayı ülkede uzunca bir süredir frenleri boşalmış giden ekonomi, UBP için sonun başlangıcının göstergesi olmuştur. Sandığa birkaç gün kala yapılan UBP meydan mitinginde Resmiye Canaltay’ın, 3 Temmuzda Kuran kurslarının başlayacağını müjdelemesi aslında içine düştüğü acizliğin ve çaresizliğin bir ifadesiydi.
Kurulu rejim bütün gücün siyasi bir partide toplanmasına müsade etmiyordu. Bu ince ayar geçmişte CTP-BG’ye de çekilmiş, 25’e 25 tereyağından kıl çeker gibi sonuçlar çıkarılmış, şimdilerde ise bu UBP’ye uyarlanmıştı. Böylece gücün bölünmesi sağlanıp, kervanın kazasız belasız yürümesi sağlanmaktaydı. İşte Kıbrıs’ın kuzeyindeki yerel alt yönetimde işler böyle dönüyordu.
***
Bunu çok iyi bilen DP lideri Serdar Denktaş, büyük bir itaat gösterdiği Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertesindeki yerel seçimlerde ayni itaatı göstermedi. Örgütüne verdiği talimatla da Milletvekilli seçimine değil Yerel Seçimlere odaklanılmasını istedi. Bunu yaparken pek tabii ki derin ellerin arzusunu yerine getiriyordu. İşte bu koşullarda Miletvekilliği seçiminde CTP- BG-TDP ortak adayı deneyimli siyasetçi Hüseyin Angolemli siyaseti bırakmışken yine ön plana çıktı ve kazandı.
Verdiği ilk demeçte bunu “Halkın Zaferi” olarak yorumlayıp. Bu sonucun UBP hükümetine sarı kart olduğunu ifade etti. Çıkan sonuç aslında parti içinde var olan hesaplaşmaların ve rejimin ince ayarından başka bir şey değildir. Eğer bir uyarı varsaydı, o da sandığa gidenlerin değil gitmeyenlerin uyarısıydı. Çünkü küçümsenmeyecek oranda seçmen sandığı boykot etmiş, bir anlamda siyasi partilerin geçersizliğine dikkat çekmiştir. Aslında sandığa gidenler de bunu iyi bilmekte fakat menfaat ilişkilerinin ön planda olduğu bir ülkecikte oralarda gözükme zorunluluğu hissetmektedir. 36 yıldır oynanan oyunda nihai sona gelinmiş, siyasi partileri ağır ağır terk eden kitleler sendikaların etrafında toplanmaya başlamıştır. Bu da verilecek kavganın farklı bir zeminde yürüyeceğinin ilk işaretleridir. Yani kimse Resmiye Canaltay’ın birkaç oyla kaybetmesini bir raslantı olarak görmesin Freddy her zaman olduğu gibi faaliyette ve tam mesai çalışmaya devam ediyor.