YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı adanın işgal edilmesine, bölünmesine neden olan olayların yıldönümündeki son durumu değerlendirdi. Konu ile ilgili açıklama şöyle:
Kıbrıs’ta bir Temmuz daha yaşıyoruz…
Uzun yıllar süren, kimi zaman silahlı çatışmaya dönen Kıbrıs’taki toplumlar arası çatışmalar, 1974 yılındaki Temmuz ayında başlayıp ve Ağustos’ta tamamlanan operasyon ile bugünkü statüko ortaya çıktı ve adamız, anavatanımız bölündü…
36 yıllık işgalle gelen bu bölünmüşlük Kıbrıslı Türkleri zaman için yok olma aşamasına getirdi…
İşgal yalnızca Kıbrıs’a askeri müdahaleyi değil, etnik temizliği, nüfus taşınmasını, demografik yapının değişmesini getirdi. Bu çift taraflı nüfus hareketi yani Anadolu’dan sürekli gelen, getirilen, gelmek zorunda olanlar ve adadan sürekli kaçan, kaçmak zorunda bırakılan, kaçmaya zorlanan gençler başta olmak üzere adada yaşayanlar ile gün ve gün Kıbrıslı Türkler yok olma aşamasına geldi… Artık aktif nüfusun 500 bin olduğunu herkes kabul ediyor, bu Kıbrıslı Türklerin 4 katından fazla bir nüfusu ifade etmektedir…
Bununla beraber işgal ile birlikte Kıbrıslı Türklerin kendi ana yurtlarında köksüzleştirilmesi süreci de başladı. Ülkenin coğrafik yer isimlerinin değiştirilmesinin hızlandırılması, kültürel mirasların bilinçli politikalarla sistemli bir şekilde yok edilerek geçmişle bağının koparılması, soyadı yasası ile aile köklerinin yabancılaştırılması, TC radyo ve TVleri aracılığı ile kendine özgü dilinden/lehçesinden koparılması, kültürel asimilasyon politikaları, eğitim sisteminin TC’ye entegre edilmesi ile kendi yurduna yabancı eğitim sistemleri ile birlikte buralara ait olma duygusu yok edildi, buralardaki Kıbrıslıların izleri silindi. Türkçe konuşan Kıbrıslılara Kıbrıs Türkü olması dayatıldı, dayatlmaktadır…
Son dönemde hızlandırılan cami yapımları yanına Kuran Kurslarının da eklenmesi bugünlerde moda oldu.
Tüm bunlar adanın kuzeyinin Türkleştirilmesi ve Sunni- İslamlaştırılması operasyonun da parçasıdır.
Burayı kendine ait bir toprak gibi gören TC yöneticileri artık buradaki yaşam koşullarını TC ile mukayese etmekte ve sanki konu Türkiye’nin bir vilayetiymişcesine buralardaki hayat ve yaşam seviyeleri Türkiye’deki seviyelere çekilmesini hiç çekinmeden medya önünde dile getirebilmektedirler.
Bu rejimin bekçisi ise, hala daha ateş-kes yani savaş pozisyonundaki tam teşekküllü ordu ve TC’nin buradaki yer altı teşkilatı ile sürekli TC yardımlarından beslenen paramiliter örgütlerle hemşehri dernekleridir. Polis hala daha bu orduya bağlıdır. Adaya giriş çıkışlar yani muhaceret işlemleri tamamı ile Türkiye tarafından kontrol edilmektedir. Tüm finansal kaynaklar TC Elçiliği ve TC yardım heyeti kanalı ile yine TC tarafından kontrol edilmekte, ihalelerin çoğu Ankara’da açılmaktadır. Tüm bunlara rağmen Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşananlardan TC’li yetkililer sahte bir tavırla hala tek sorumlu Kıbrıslı yöneticilermiş gibi medya önünde afra tafra atabilmekteler…
Bu olaylar da göstermiştir ki beleş peynir yalnızca tuzaklarda olur, bu nedenle TC’nin tüm müdahalelerinden kurtulmanın yolu TC’den ve yardımlarından kendimizi ayırmaktır, kurtarmaktır. TC’nin müdahalesini, parasını yani paketini ve memurunu reddetmeyen bir varoluş mücadelesi olamaz. Bu nedenle Tüm sendikalar başta olmak üzere tüm demokratik kitle örgütlerini hemen şimdi ‘ne paranı, ne memurunu’ diyen bir varoluş mücadelesine çağırıyoruz…
Gelinen aşamada bir kez daha evet isyanımız işgaledir diyoruz…
Yeninden hemen şimdi ada üzerindeki tüm yabancı askeri birlikler evlerine dönsün diyoruz. Bir kez daha ada üzerindeki silahlandırılmış yer altı ve yerüstündeki tüm askeri yapıların, milislerin ve paramiliter örgütlerin ayrım gözetilmeksizin hemen şimdi dağıtılmasını talep ediyoruz. Adanın hemen şimdi askersizleştirilmesi için bugünden harekete geçilmesini talep ediyoruz.
Askerler, sivillerin önünde diz çöksün barışa bir fırsat verelim!