Kıbrıs’a her şey sonradan gelir… Ada ülkesi olmasından rötarlı gelişler; belki bazıları tolere edilebilir ama siyasi alandaki rötarlar, 10 yıllık farkla gelince tabii biraz ilginç oluyor, hele de bunlar yeni diye yutturulmaya çalışılırsa, o biraz da ayıp oluyor…
Bir süredir Kıbrıs’ın kuzeyinde “yeni sol” diye bir kavram dolaşır oldu… Aslında bizler, YKP çevresinde olanlar, radikal solcular, bu kavrama hiç yabancı değildik. Hatırlatalım bir kez daha, Tony Blair, Schröder ve ekipleri ya da daha da açalım, İngiltere İşçi Partisi, Almanya SPD, Fransa Sosyalist Partisi başta olmak üzere sonradan Yunanistan’dan PASOK “yeni sol”, “üçüncü yol” diyerek, politik olarak “esnediler”(!) ve hükümetçilik oynamaya kalktılar. PASOK aslında Türkiye’deki CHP’ye ideolojik/popülistlik olarak daha çok benzediği için ayrı tutmak gerek ama İşçi Partisi, Sosyalist Parti ve SPD bunun bedelini yaşayarak ödedi. Son 20 yılda Avrupa’da serbest piyasayı koruyacak, onu biraz daha sosyalleştirecek, neo liberal politikalara sosyal sos katacak “yeni sol” etikeli hareketler denendi ve tutmadı. Yazının sınırı içinde diğerlerini yani Avusturya’da SPÖ, İtalya’da Prodi koalisyonu falan, bunlara girmeyecem, Avustralya’daki sosyal demokratların yenilgileri ayrıca konuşulmayı hak ediyor ama dediğim gibi yazının sınırları belli… Tüm bunlar daha uzun bir yazıda ele alınabilir ama spesifik 3 partiye dönelim. Bu süreç sonunda SPD içinde kopmalar oldu, kopanlar PDS ile birleşerek Die Linke’yi oluşturdu (Almanya Sol Partisi)… İşçi Partisi İngiltere’de bahardaki seçimlerde tarihi bir hezimet aldı. Öncesinde yerel seçimlerde tarihi farklar yedi. Fransa’da Sosyalist Parti aldığı yenilgiler sonunda ciddi şekilde çark edip daha sola meyilli liderle yoluna devam ediyor, kendine radikal sol ortak aramakta… Yani “yeni solculuk” çıktığı coğrafyalarda soldu… Şimdi yenisini aramaya çıktılar…
Sosyal Demokrasi, ortanın solu konusunda tek başarılı örnek Latin Amerika’dan geldi. Brezilya İşçi Partisi (PT) bu konuda bir yere kadar geldi ve devam etmekte kararlılar. Şili ve Arjantin halen daha sallanmakta… Gerçi Bolivya ve Venezüella’nın başını çektiği daha radikal sol söylemli ülkelerin baskısı ile Latin Amerika yeniden ele alınması gereken bir konu ama PT en azından neo liberal politikalara kısmi de olsa dur demiş, serbest piyasayı kısmı olarak daraltarak, kamu olanaklarını genişleterek kendine yol açmaya çalışmaktadır.
Peki Kıbrıs? Buyurun;
“Ancak her şeyin ötesinde “yeni sol” bir sınav verecekse bu esasen iş dünyası ile ilişkiler noktasındadır. “Adil paylaşım” adına iş dünyası ile karşıtlık üzerinden ilişki kurulmasını önererek, onlara hadlerini bildirircesine bir üslup takınarak “yeni sol” siyaset serdedilemez. Çok iyi biliyoruz ki Kıbrıs Türk solu 1990’lara kadar iş dünyası ile ilişki kurmayı kategorik olarak yanlış görmüştü. “Yeni sol” bunu aşmış olmalı artık.”
Bunları Birikim Özgür, 23 Ağustos’a Yenidüzen’deki köşesinde yazıyor…
Bunun ne demek olduğunu 16 Ağustos’ta ayni köşeden Birikim Özgür açıklamıştı;
“Ve piyasaya etkisi azalmış bir devlet modeli er veya geç şekillenecektir! Çünkü ekonomideki payı ve etkisi en aza indirilmiş bir devlete dönüşmeksizin halkın talepleri doğrultusunda siyasetçinin gözünü diktiği o devasa bütçesini denkleştiremez zengin kaynaklara sahip olmayan devletler – ve batar!”
“piyasaya etkisi azalmış bir devlet modeli” konusuna nasıl gideceğimizi de ayni yazıda Birikim Özgür yazmakta;
“Dolayısıyla eğer petrol kuyunuz yoksa daha fazla refah için yeni toplum/devlet modellerine uyum sağlamak zorundasınız. Özerkleştirme, devletsizleştirme veya özelleştirme diye anılan pek çok uygulamayla devleti ve toplumu yeniden örgütlemek bizde de gündeme gelmektedir bundan ötürü.”
Bu kısım, hiçbir yoruma yer bırakmaksızın kendini anlatıyor. Asıl ilginci, bir süredir SPD ile çok içli dışlı ilişki içinde olan CTP’nin geleceği konusundaki Birikim Özgür’ün düşünceleri… 23 Ağustos’ta bu yönle ilgili Birikim Özgür bize fikirlerini söylüyor:
“Neredeyse 15-20 yıl sonra bile hâlâ bu dönüşümün parti tabanına mal edilememiş olması, Kıbrıs’ın kendi koşullarına özgü bir durumdur. Şimdi bunu aşması ve CTP’nin “yeni sol” değerlerini “kapalı devre” olmaktan çıkarıp özgürlükçü anlayışla zenginleştirerek içini doldurması gerekiyor.”
Yani CTP’nin soldan istifa edip ortaya resmi olarak, tüm tabanı ile gitmesi gerektiğini söylüyor ama bu cümlede bir de itiraf var. CTP liderliği zaten orda yani CTP artık sol falan değil, artık merkezde bir parti, bazı üyeler ayak diretiyor, Birikim Özgür diyor ki bu da aşılmalı… Bu “aşma” işi Kıbrıs’ta yeni siyasal hareketleri doğurur mu? CTP, SPD’nin yaşadığını yaşar mı? Bunları ileride yaşayarak göreceğiz…
Bir de şu “yeni” meselesine de değinelim. Birikim Özgür “yeni” olmak için yapılması gerekenleri 23 Ağustos’taki yazısında söylüyor… Peki yeni olmak ne demek?
“İş dünyası “ekonomik büyüme” meselesinin hallinde çok önemli görevler üstlenmesi beklenen bir toplum kesimi iken, siz sadece adil paylaşım kavgasına odaklanmak kaygısıyla kendi sentezinize de ihanet ederek iş dünyası ile uzlaşmadan uzak bir siyaset izleyemezsiniz. Bunu yaparsanız, “yeni” olamazsınız.”
Yeni olmak için özelleştirme, özerkleştirme, devletsizleştirmelerin desteklenmesi gerek, iş dünyası ile yakın ilişki kurmak gerek… Bunları yaparsanız “yeni sol” olursunuz denmesi, aslında komik hatta trajik komik… Bunlar yapılırsa yeni bir şey olunacağı kesin da ama bunun sol olmadığı da bir o kadar kesin…
Belli oluyor ki CTP kurultayının yeni tartışma materyali bu “yeni”lik işi olacak…
Bu durumda fındık reklamı geliyor akla, ‘yeni sol CTP’ye iyi gelecek, YERSANIZ!’