Yeniçağ: BM’nin yeni yıl çalışmalarının başlaması dolayısıyla deyip o bahaneyle taraflar New York’a taşındılar. Ancak gitmeden önce propaganda hareketlerinden vazgeçmediler. Uzun görüşme sonunda vardıkları yer sadece oku oku bitmez teferruatla dolu içeriksiz boş sayfalara doldurulmuş durumda.
Türkiye aklınca TOKİ yani toplu konut idaresi gibi bir şirketle Rum mallarının tazminatı olarak Güney’deki Türk mallarını inkişaf ettirip bir dönüm arsadan kırk konut çıkarıp arazi yerine bina verip mülk sorununu halletme formülünü Rum tarafına onaylatmaya çalışıyor. Buna da iyi niyetle yapıcı öneriler hazırlamak denilmesini istiyor.
Oynan oyunun sadece halkla ilişkiler çalışması olduğunu Eroğlu’nun ifadelerinde yakalamak olası. Ona göre Downer artık sabrını yitiriyormuş çünkü Rum tarafı yapıcı öneri sunmaktan kaçınıyormuş. Halbuki Downer’in Rum tarafının önerileri hakkında bir değerlendirmesini duyan olmadı. Rum tarafında Başpiskopos dahil Downer’i eleştirenler çok. Onlara göre Downer Türkleri kayırmakta ve Rumlardan kabul edilemeyecek taleplerde bulunmaya hazırdır. Uluslararası konferansı dayatmaya çalışmak da bunların arasında.
Uluslararası toplumun Rum tarafından daha çok taviz istediği iddiasını Hristofias da yaptı ama bunu Downer’e bağlamadı. Ne yazık ki Rum tarafı hem uluslararası toplumun desteğini arar hem de ondan korkar. Şimdi Hristofias BM genel kuruluna katılıp konuşma yapacak ve Kıbrıs sorununun esaslarını önlerine koyup Kıbrıslı Türklerin sorunlarına da sahip çıkan ayrım yapamayan bir idare olarak kabul edilmesini isteyecek. Türkiye de aksini iddia edecek ama orada bulunanlar Kıbrıs sorunu hakkında hükümetlerinin verdiği notları almış bulunmaktadırlar ve başka şey yapacak değillerdir. Kıbrıs sorununun anlaşılmasını hala sağlayamayanların yapacakları bir şey kalmış değildir. Dünyada ilgilenenler arasında sadece şimdi çözülmesin ve tarafları kullanabileyim diyen bazı devletler dışında çoğunluk bir antlaşma sağlansın diye konuya bakmaktadırlar. Elinde geriye kalan bir takım taviz olanakları tutunlar onlarla her temas ettiklerinde bir şeyler daha vaat etmek zorundadırlar. Hristofias’ı korkutan da budur. Herkes Türkiye’nin antlaşmayı aklına bile getirmediğini sadece çabalıyormuş gibi yaptığını bilse bile yapacağı fazla bir şey yoktur çünkü devletlerin çoğu baltasını Amerika’nın boynuna asmıştır bir şey yapmak niyetinde değildir.
Eroğlu bu ortamda New York’a hareket etti. Orada BM genel sekreteri Ban Kim’un ile görüşecek ama gazetemiz haberi hazırlanırken daha Hristofias’la beraber mi görüşeceği şüpheli idi. Haberi kim hazırlamışsa üçü beraber ayrı ayrı görüşecekler dedi. Yani üçü görüşecek ama ayrı ayrı da olabilir birlikte de gibi bir belirsizlik var.
Eroğlu bu arada demagojiyi de bırakmadı ve ta oradan Kutlay Erk’e yanıt verdi. Biri kendisine görüşmeler sonunda hala ayrı devletiniz kalacak mı demiş o da elbette kalacak çözümden sonra iki ayrı devlet ve bir de federal devlet olmayacak mı demiş diye güya açıklığa kavuşturdu. Çünkü Kutlay açıkgözlük edip onu iki devletlilikten vazgeçti diye gösterecek ve seçmeninden soğutacak. Eroğlu bu kanar mı? Hemen bir çalımla kurtuldu. İki devletliliğin federal devletin iki parçası da olabileceğini çoktan söylemişti zaten. New York’tan da ayni şekilde konuştu. Amma zavallı Kıbrıslı seçmenden başka kendisini anlayanı bulamadı. Neden iki ayrı devlet mi, iki federe devlet mi konusunu açıklığa kavuşturmadığını anlayamıyorlar. Bir politikacının maksadını açıklamayı bu kadar zorlaştırmasını kabul etmek olası değil.
Türkiye de belirsizliği Osmanlıcılık olarak kutsamaya başladığından beri sorular çoğaldı. Artık Avrupalı, Batı’ya yönelmiş bir Türkiye mi var diye sorular soruluyor. Onların basını kurcaladıkça da Osmanlıcılar ilgi çekmekten memnun. Reklamın iyisi kötüsü olmaz deyip intihar teşebbüsünde bile bulunan artistler gibi Türkiye’yi yeri bile belirsiz bir ülke haline çevirdiler. Kıbrıs sorununa yıl sonuna kadar çözüm istiyoruz diyerek itibar kazanma çabasıyla umutla yaratmaktan da çekinmiyorlar ama varacakları yer uzak değil. Aralık’ta koyunlar Fırat’ı hoplaya hoplaya geçmeye başlayacaklar ve ak mı karar mı belli olacak.
Görüşmelerde mülkiyet başlığı vardı bir adım ileri gidilmedi sadece Türk tarafı malların Rumlara ait olduğunu reddetmediğini gösterdi ama esas konunun başlangıcı olan yönetim sınırlarını ele alamadılar. Onun için konunun başlıklarını ileri götürüp sonunda federal hükümete konu bırakmayacakmış gibi ayrıntıya kaçtılar ve anlaşamadılar.
Kıbrıs sorununun esası ise hala daha Kıbrıs’ın federal birleşmeden sonra bile Türkiye’nin tahakkümünde mi kalacağıdır çünkü garanti ve askerlerden sonra Kıbrıslı Türkleri kullanarak tüm Kıbrıs’ı denetim altına alma niyeti her yerde var. Onun için ilerleme var demek görüşme sürecini her şeye rağmen korumaya çalışmaktan başka bir şey değil.