“Çiçek Çocukları”, ABD’de Vietnam Savaşı aleyhtarlarınca geliştirilen ve daha sonra tüm dünyaya yayılan barış yanlısı gençlik hareketine verilen genel bir isimdi. Karşı karşıya geldikleri askerlere ellerindeki çiçeklerle “karşı olduğumuz siz değilsiniz, savaştır” diyen gençler, bu nedenle “Çiçek Çocukları” olarak adlandırılmıştı.
Çiçekler genelde zerafeti, sevgiyi ve barışı ifade eder. Baharda açan çiçeklerle birlikte kara kışın bittiğini müjdeler, yaza merhaba deriz.
O dönemde barış isteyen herkes saçına bir çiçek takarak meydanlara inmiş, işte o dönem Hippiler, Vietnam savaşına karşı gelerek “Savaşma, Seviş” sloganını ortaya atmış, slogan Fransa ve tüm dünyada etkili olmuş ve bir anlamda soğuk savaşın anahtarını da kırmıştı.
Çiçek Çocukları tüm dünyada barış rüzgarları estirmiş, birilerinin çocuğu olmak yerine barışın çocuğu olmuşlardı… Hippiler 1964’de “I want to hold your hand” diye mırıldanmışsa da 1967 de “Why don’t we do it in the road” adlı şarkıyı söylemişlerdir.
ABD’li ünlü arkeolog Ralp Solecki, 1971 yılında yayınladığı kitabına Çiçek Çocukları hareketinden esinlenerek “Tarihin İlk Çiçek Çocukları” adını verdi ve geleceğe bir ışık tuttu.
Ya biz? Kan ve barut kokusunun hep var olduğu bu adada Çiçek Çocukları’nın yaptığını yapabilecek miyiz yoksa Çiçeğin Çocukları mı olacağız? Bakalım!
***
Kıbrıs’tan sorumlu Bakan ve TC Başbakan Yardımcısı Cemil Çicek ise adamıza yaptığı ziyarette soy ismine uygun davranmamış, kışa adım atmakta olduğumuz bu sonbaharın günlerinde fırtına gibi esip gürleyerek bizleri dondurmuştur. Çicek, tüm nezaket kurallarını hiçe sayarak ve Türkiyedeki takkiyenin baş ustadlarından biri olarak, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyip, ilmiği boynumuza geçirmek ve Kıbrıs Türk halkının defterini dürmek için son hamlesini yapmış bulunmaktadır…
***
Cemil Çiçek, Kıbrıs Türk toplumuna bir şey yaptırmanın çölde su bulmaktan daha zor olduğunu söylerken tabii ki doğru söylemiyor. Bu adada bugüne kadar uygulanan bütün politikalar onların değil de kimin eseri?
Keşke siyasilerimiz işbirliği yapmak yerine zincirlerini kırabilseler,
ve bu yıkıma alet olmasalar. İnsan bir kere kamera önünde küçülmeye görsün; sonrasında hep küçülür ve kendisi ile birlikte toplumunu da küçültür.
Çicek, yapılan tasarrufun % 16 civarında olduğunu, bunun da yatırım için
yetersiz olduğunu ifade ederken, baklayı ağzından çıkardı ve özelleştirmelere vurgu yaptı. Toplum olarak, Madamlığa düşkünlüğümüzü görmüş olsa gerek, “Her şeyi özelleştirin, gerekirse bedava verin ama özelleştirin” deyip KTHY’yi örnek verdi. E biz de ona bir örnek verelim: KTHY batınca meydan özel hava yolu işletmelerine kalmadı mı? Bilet fiyatları da 3’e katlanmadı mı? Ha babacık? Her şeyi özel sermayeye bırakmanın sonuçlarıdır işte bunlar.
***
GSM operatörleri de özel sektöre devredilmiş ama ya fiyatlar? Onlar da size özel tabii ki. En güzel sahillerdeki oteller özel sektöre yani sermayeye çoktan devredilmiş Ama ahali denize hasret, çünkü sahile girmek dahi paraya tabi. Üniversitelerimiz hep özel. Ödediğiniz yıllık ücretler de size özel! Hastanelerimiz uygulamaları ile çoktan özele kaymış. Ödediğiniz vizite ve tedavi ücretleri de çok özel. Akaryakıt sektörü de özele açılmış ama görüyorsunuz dünyanın en pahalı, petrolu yine bizde. Kooparatifçiliğin ve devlet teşebbüslerinin dibine darı ekersen böyle işte. Vatandaşa da auv- mauv yok, yeyemem da yok demekten başka alternatif kalmıyor zaten.
Bir şey daha var: Bir önceki ziyaretçimiz TC Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ki bir başka takkiye ustası, KTHY konusunda şöyle demişti: Ortada peşkeş çekilecek bir durum yok! Akabinde ne olmuştu? KTHY’nin devre dışı bırakılması ile, 80 bin yolcusu beyefendinin yakın akrabasına ait olan ATLAS JET’e taşıttırılmış, Hazine’den de kendisine 15 milyon $ ödeme yapılarak borç Kıbrıslı’nın boynuna asılmıştır. Halbuki bu paranın yarısı KTHY’yi kurtarmaya yeterdi. Çünkü “Çangar sizi seviyor” misali onlar da sizi seviyorlar ve herşey size özel olsun istiyorlar! Özelleştirme ve özel dedikleri budur işte. “Yağma Hasan’ın Böreği”.
***
Sayın Çiçek, “Siyasette tecrübe millete ödettiklerimizdir, ne kadar az ödetirsek toplumlar da o kadar mutlu olacaktır” derken takkiye yapıyor.
“Temenni etmek bizim, temin etmek sizin işiniz” derken ise dalgasını geçiyor.
Cemil Çiçek, “Buranın nüfusu 250 bin mi, 270 bin mi, 300 bin mi, açık artırmaya çıkmış gibi 1 milyon mu? Ben belediye başkanlığı da yaptım, devletten yardım almak için nüfus rakamları şişirilirdi” derken de takkiyenin doruk noktasına ulaşmış, karşısında oturan bizim muppetçiklerle de alay etmistir. E mal meydanda be efendi, mızrak çuvala sığmıyor ve çuval da delik deşik. Soğuk savaşa da atıfta bulunan Çicek, dünyada biten soğuk savaşın devam ettiği coğrafyalardan birinin de Kıbrıs olduğuna işaret ederken, “Biz ne söylüyorsak, buradaki kardeşlerimizin lehine olduğu için söylüyoruz” ifadesini kullanırken basın dahil herkesin gözden kaçırdığı çok önemli bir şeyi söylüyordu. İlk kez bir TC’li Bakan, yaptığı ziyarette “Anavatan-Yavruvatan” ifadelerini kullanmamış, bizlerden “Buradaki kardeşlerimiz” diye bahsetmiştir. Aman dikkat, artık yavru değil yetişmiş bireyler, kardeşlersiniz. Soğuk savaşı bitiren Hippiler gibi “Savaşma, Seviş” sloganına sarılıp Çicek çocukları mı olacaksınız, yoksa Çiceğin çocukları mı olacaksınız ??? Size kalmış!