Hrant Dink siyasi cinayeti; Mit müsteşarlığından mahkemeye gönderilen “İstanbul Valiliği makamına çağrılan Dink, istihbarat bölge başkan yardımcısı tarafından Mit adına uyarılması” tehdit edilmesi, derin devlet organizasyonunun Hrant’a sonun başlangıcını başlattığının ifadesidir de.
Bu siyasi cinayette, ortaya çıkan çıplak gerçeklik ise; derin yapılanmalarda iç örgütlenme çatışmaları yaşansa bile, kendilerince ‘tehlikeli’ gördükleri olgu karşısında ortaklaşmaları ve bunun üzerinden yürümelerine engel olmamaktadır.
Dink siyasi cinayeti; derin devlet yapılanması ve derin devlette ki Ergenekon yapılanmasının ortak tutumunun bir sonucu olarak önümüzde durmaktadır.
Ergenekon yapılanması; derin devlette egemen olan hizip yapılanmasıdır. Son otuz yıllık savaşın yarattığı koşullarla toplumda ve kurumlarda; sosyal, kültürel ve siyasal yapılar içerisinde de kendi kozasını örmüş ve bu yaratımına kabul gördürmüş olan bir yapıdır.
Kürt sorununa karşı verilen mücadelenin (!), onlar için ortak paydalık teşkil etmesinden dolayı, bu derin yapı ve derin yapıda ki bu derin yapılanmalar; eylemsel geçirgenlikler ve işbirliği yapma imkanlarını da sonuna kadar kullanmışlardır. Derin yapılanmada ki derin yapılanmanın en büyük handikapı; Kürdün sesinin kısılamaması ve gelişmiş kapitalizmin ve Türkiye kapitalizminin gelinen noktada ekonomik ve siyasi olarak yeni bir yapılanmanın olması gerektiği kararlılığı idi.
Daha önceki G7 olarak adlandırılan, kapitalizmin siyasal karar platformu; kapitalizmin dünyada geldiği aşama olarak G7’yi G20 içine gizleyerek yeni bir düzenleme içine girmeleri gerekliliğidir. Bu yeni süreç, kendi çizgisini oluştururken; içinde yer alacağı aktörler başta olmak üzere, etkileşimlere göre içten dışa çember yayımını da beraberinde getirecekti. Yeni mottoların ortaya çıkmasının kaçınılmaz hale gelmesi, bu yeni durumun çekim merkezinde olan devletlerin de buna uygun olarak düzenlemeler geçirmesi, kaçınılmazlık olarak ortaya çıkmıştır.
Kaçınılmazlıklar,Türkiye açısından bakıldığı zaman; ulusçu devlet anlayışı ve uygulamalarının Türkiye kapitalizminin, kurtunulması gereken bir ayak bağı olmasıdır. Buna paralel olarak; doksanlarla birlikte TC devlet politikalarının tıkanmışlığın da gün be gün toplum hayatında da görülür/hissedilir konuma gelmesiydi. Siyasal partiler; toplum katında bitmişliklerini, tükenmişliklerini seçim sonuçları olarak önlerinde görmekteydiler.
Dipten gelen dalgalar kendilerine bir çıkış yaratmak durumundaydılar. Bunların ortak paydaları, sistemin bunları sistem dışı görmesiydi ve bunları sistem dışında tutma kararlılığıydı.
Siyasal İslam, kendini bu süreçten yenileyerek ve kapitalizmin yeni trendine güvence vererek; toplumsal gerçekliğini siyasal yönetme gerçekliğine dönüştürdü.
Onun dipten gelmesi, bünyeyle çatışmacı olması karakterini de içinde taşımasını beraberinde getiriyordu. Siyasal İslam yapısı gereği yönetme projesi özelliğine sahip bir anlayıştır.
Türkiye’ye ve Türkiye’nin uluslar arası konumuna denk düşmeyen eski yönetme tarzı “Ergenekon yönetme tarzı” tam da bu noktada iktidarını kaybetmemek için girdiği çatışmacı süreçten, eksilerek yürüyen, eksilerek varlığını korumaya çalışan bir duruma düştü. Derin devlet yapılanması ile derin devlette ki derin yapılanmanın bu çatışması, sürecin geçmişte ki egemen aktörlerini sürecin ‘mağduru’ olmaları konumuna itti.
Hrant Dink siyasi cinayeti dosyası başta olmak üzere, faili meçhul siyasi cinayetlere karşı alınan tavır ve yaratılan uygulamalar; Ergenekon operasyonlarının bünyeden söküp atma operasyonları olmadığını, Ergenekon örgütlenmesinin güçsüzleştirerek; bünyeye adaptasyonunu sağlama operasyonu olduğu görülmektedir.
Derin devlet; kendi bünyesinde ki yarayı kimi müdahalelerle tedavi edip, kendisiyle uyumlu ve tekleşmeyi sağlamaya çalışmaktadır.
Türkiye devletini geleceği örgütleme düzenlemeleri yapılırken, siyasetin uygulayıcıları; aynı zamanda bu faaliyetle, kendi egemenlik ömürlerinin uzun olması için gerekli olan adımları atmaktan kendilerini sakınmamaktadırlar.
HSYK seçimleri ve YÖK ilişkilerinde görüldüğü gibi, siyaseti çoğulcu anlayışla kurgulamaktan ziyade, şu aşamada onlara hitap eden çoğunlukçu anlayışla bu işi götürmeye çalışmaktadırlar.
Azınlıkta kalan/olan düşüncelerin yaşamasını, hukuksal teminatlara alınmasının; birlikte yaşamanın bir zorunluluğu olduğu bilince çıkıncaya kadar; siyasal yaşam gel-gitleri ve gerginlikleri yaşamaya devam edecektir.