Aralarında, avukat, öğretmen, akademisyen, sigortacı, eczacı ve gazeteci gibi çeşitli meslek gruplarından bir grup birey ve kuruluş “Maraş’ın yaşama kazandırılması” talebiyle bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada “hem evrensel hukuk uyum hem de ekonomik akıl Maraş’ın daha fazla zaman kaybetmeden yaşama kazandırılmasını gerekli kılmaktadır.” görüşlerine yer verildi. Yayınlanan metnin tamamı şöyle:
“Maraş, görüntüsüyle Hollywood film stüdyolarının KORKU filmi setlerindeki yerleşimleri andıran bir şehir. “Hayalet Şehir” de diyorlar oraya. Esarete yenik düşmüş, ürkütücü ve depresif bir atmosfere sahip, sağlıklı bir geleceğe ilişkin umudu yok eden bir yer.
“Bütünlüklü çözümün parçasıdır” diyenler var. Halbuki orası ikiye bölünmüş kalbimizin ve Mağusamızın bir parçasıdır. Savaşlara tutsak edilmeyen, edilemeyen ve bunca yıldır susturulmaya çalışılan kalbimizin!
Mağusa insanı, 1974’ten önce sahip olduğu pek çok ekonomik ve sosyo-kültürel değeri bölünmüşlükten dolayı yitirmiş, çağdaş bir Master Plan’dan halen yoksun, denizle olan organik bağı kesik ve 74’ öncesindeki renkli ve ışıltılı günleri özlemle anar ve arar haldedir.
Maraş kapalı alanı, yüzölçümü olarak 6.4 km. karelik bir yer kaplamaktadır. 36 yıl boyunca Pandora’nın Kutusu gibi kapalı tutulduğundan orada farklı bir ekosistem oluşmuş, bölgeyi ara konak olarak kullanan ve bulaşıcı hastalık taşıyan hayvanlar yüzünden Mağusa bölgesindeki halk sağlığı ciddi tehditlerle karşı karşıya kalmıştır.
Resmi rakamlarla değerlendirmek gerekirse, 1973 nüfus sayımına göre Maraş’ın nüfusu 15,000 kişiydi ve yine 73’ verileri dikkate alındığında 37 listelenmiş otelinde 6302 yatak kapasitesine, otel apartmanlar da dahil edildiğinde yaklaşık 10,000 yatak kapasitesine sahipti.
Ocak-Haziran 1974 döneminde ada genelinde gerçekleşen toplam 1,334,490 turistik konaklamadan 713,455’i yani % 53’ü Mağusa bölgesinde gerçekleşmişti.
1974 yılında tüm Türkiye genelindeki turistik yatak kapasitesi toplamda 10,000’in altında idi. Günümüzde ancak 36 yıl sonra ulaşabildiğimiz KKTC genelindeki turistik yatak kapasitesi toplam 16,597’dir.
Ocak-Haziran 2010 döneminde KKTC genelinde gerçekleşen 680,347 turistik konaklamadan yalnızca 49,785’i yani %7’si Mağusa bölgesinde gerçekleşmiştir. Ada genelinde %53 paydan, adanın sadece kuzeyini kapsayan turizm hareketi içerisinde % 7 gibi hazin bir rakama düştükten sonra, ada genelindeki turizm payımızın ne olduğunu duymaya hangi Mağusalı’nın yüreği dayanır?
1973’te Kıbrıs limanlarına uğrayan toplam 2,929 geminin 1,810’u Mağusa limanını kullanmıştır. O yılki toplam 3,269,644 tonluk işlem hacminin 1,505,089 tonluk kısmı, yani % 46’sı Mağusa limanında gerçekleşmiştir.
2008 yük taşıma istatistiklerine baktığımızda, KKTC limanlarına toplam 2,818 gemi uğramış, bunların 1,424’ü Mağusa limanını kullanmıştır. O yıl KKTC limanlarındaki toplam işlem hacmi 2,276,086 ton olarak gerçekleşmiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti limanlarına ise 2008’de 4,052 gemi uğramış, bu gemilerin güney limanlarındaki toplam işlem hacmi 22,359,142 ton olarak gerçekleşmiştir. 2008’de tüm ada genelindeki limanlara ait işlem hacminin toplamını alırsak 24,635,228 tonluk bir rakama ulaşırız.
Mağusa limanının aynı yıl içerisinde gerçekleşen işlem hacmi olan 1,149,346 tonu da bu rakama bölersek % 4.6’lık bir pay elde ederiz. Gemiyle yük taşımacılığında % 46’dan yüzde % 4.6’ya, adeta yere çakılırcasına gerçekleşen bu düşüşü, kim hazmedebilir ki?
Bu rakamlardan hareketle, 36 yıldır Maraş’ın atıl halde tutulmasından birinci derecede maddi-manevi kayba uğrayan ve büyük yoksunluk yaşayanlar, esasen Kıbrıslı Türk ya da Kıbrıslı Rum; Mağusalılardır.
Maraş’ın bugün için yeniden imarına yönelik yapılan hesaplamalar, asgari 2 milyar Euro’luk bir yatırım maliyetine işaret etmektedir. Bu pastadan Kıbrıslı Türk veya Türkiye kökenli firmaların müteahhit olarak doğrudan, ya da taşeron olarak dolaylı yoldan kazanç sağlamaları, karşı tarafla müzakereye açık bir konudur. Maraş’ın imarını müteakip ise, Mağusa bölgesindeki istihdamda, iş hacminde, mal ve hizmet alımlarında patlama yaşanması ve sürdürülebilir kalkınma ivmesinin yakalanması kaçınılmazdır.
Bütünlüklü çözümü beklemeksizin, Maraş’ın BM gözetiminde yasal sahiplerine iadesi hususunda, 19 Mayıs 1979’daki Denktaş-Kipriyanu arasında imza edilen “10 Point Agreement” ten başlayarak sayısız BM Güvenlik Konseyi kararı mevcuttur.
Yine son dönemde, AİHM tarafından iç hukuk yolu olarak kabul görüp çalışma prensipleri onaylanan KKTC Mal Tazmin Komisyonu’nun, statüsünün tanınmasındaki en temel etkenlerden birisi de, boş tutulan Kıbrıslı Rum mülklerinin yasal sahiplerine geri iadesinin, KKTC makamlarınca kabül ve taahhüt edilmesidir.
Kısaca, hem evrensel hukuka uyum hem de ekonomik akıl Maraş’ın daha fazla zaman kaybetmeden yaşama kazandırılmasını gerekli kılmaktadır.
Maraş’la ilgili bir girişim, Mağusa limanının AB kontrolünde uluslararası deniz trafiğine açılmasını, dolayısıyle; yük taşımacılığındaki performansımızın katlanmasını, yabancı cruise ve yolcu gemilerinin Mağusa limanını serbestçe ziyaretini de kapsayacaktır.
Şu an çeyrek kapasitede çalışan limanımız canlanacak, daha da önemlisi; ölü kapasitede çalışan Mağusa Suriçi ve Mağusa’nın diğer bölgelerine düzenli turist akışı ve yüksek getiri sağlanacaktır. Mağusa limanının AB gözetiminde faaliyete başlaması, Türkiye’nin kendi limanlarıyla alakalı olarak Rum bandıralı gemilere uyguladığı yasağı da gözden geçirmesine yardımcı olacaktur.
Son olarak Maraş’ın açılmasına yönelik bir hamle, Mağusa Suriçi’ndeki tarihi ve kültürel varlıkların uzman yabancı kurumlarca restorasyonunu ve koruma altına alınarak UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmesini de nihayet mümkün kılacaktır.
Yıllardır savunageldiğimiz ve yukarıda sözünü ettiğimiz, 3 farklı ama paralel unsuru bünyesinde barındıran bir bölgesel açılım paketinin, her iki taraf arasında görüşülmeye başlanması, bölge halkını tatmin edecek ve önümüzde yeni ufuklar açacak bir potansiyel taşımaktadır.
Böylesi bir paketin uygulanmaya konması, uluslararası kamuoyunda Türkiye’ye karşı gün geçtikçe artan sempati ve saygınlığa katkı koyacak, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için müzakere başlıklarının açılması sürecini hızlandıracak ve Kıbrıs’ta bütünlüklü çözüm için sinerji yaratan bir katalizör etkisi oluşturacaktır.
İşte bizler tüm bu sebeplerden ötürü, aşağıda ismi yazılı bireyler ve kuruluşlar olarak, bahse konu açılım paketi konusunda taraflarca derhal adım atılmasını talep eder, “Hayalet Şehir” i artık ete kemiğe büründürme vaktinin geldiğini vurgular, hassasiyetlerimizi paylaşan herkesi Deklarasyonumuza destek olarak imza koymaya davet ederiz.”
İmza koyanlar şunlar:
Serdar Atai (İşadamı), Okan Dağlı (Doktor), Ercan Saymen (Sanatçı), Rifat Yalınç (Mühendis), Ergin İlktaç (Eczacı), Cemal Mert (Doktor), Halil Onbaşı (Avukat), Ersan Dağlı (Sigortacı), Derviş Doğan (Gazeteci, Yazar), Şener Elcil (Eğitimci, Sendikacı), Gökhan Noyan (Mimar, Müteahhit), Yenal Süreç (Ekonomist, Akademisyen), Hasan İnce (İşadamı), Ergün Ökçün (Doktor) Hayati Yaşamsal (Restaurant İşletmecisi), Çimen Varer (Mimar, Gemi Acentesi Sahibi)