Sendikalar ve örgütler 2 Kasım, Salı günü Meclis önünde, “göç yasası” olarak adlandırdıkları “Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş – Ücret) ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası”na karşı ve bu yasaya karşı yapılan eylemlerde polisi darp ettikleri için yargılanan 8 eylemciye destek amacıyla yürüyüş ve miting düzenledi.
Salı günü birçok kurumda grev varken, sendikalar, hem söz konusu yasayı hem de bazı sendikacıların yargılanmasını protesto etmek amacıyla Kuğulu Park’tan önce Meclis, sonra Maliye Bakanlığı ve en son da mahkemeler önüne kadar uzayan bir protesto eylemi gerçekleştirdi.
Meclis önünde barikat kuran polis önünde Sendikal Platform imzalı basın bildirisi Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Başkanı Güven Varoğlu tarafından okundu. Basın bildirisinin okunmasından sonra yaklaşık bin-bin 500 kişilik eylemci grubu Maliye Bakanlığı önüne gitti.
Burada Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Federasyonu (Türk-Sen) Genel Başkanı Arslan Bıçaklı eylemcilere seslendi. El-Sen Başkanı Tuluy Kalyoncu da bir basın bildirisi okudu.
Eylemciler daha sonra, 8 sendikacının yargılandığı duruşmaya destek vermek amacıyla mahkemeler önüne geldi. Yargılanan 8 eylemci, göstericileri selamladıktan sonra duruşma salonuna girdi.
Sendikal Platform’un organizasyonuyla yapılan miting ve eylem, duruşmanın dünkü bölümü tamamlanana kadar devam etti.
“Buyuran emir alan ilişkisi”
KTÖS Başkanı tarafından Meclis önünde okunan Sendikal Platform imzalı basın açıklamasında, Kıbrıslı Türklerin yıllardan beri kendi kendilerini yönetmek için varoluş mücadelesi verdiği belirtilerek, “Bu mücadeleye destek olduğu iddiasında olanların Kıbrıslı Türklerle saygıyı esas alan bir ilişki geliştirmesi şarttır” denildi.
Açıklamada, “Kuzey Kıbrıs’taki yönetimle Türkiye Hükümetleri, askeri veya sivil bürokratları arasındaki ilişkinin saygıya dayalı bir ilişkiden çok buyuran-emir alan bir nitelik taşıdığı” da ileri sürüldü.
“Buyuran-emir alan ilişki, Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesini temsil etmeyen, sadece verilen emirleri yerine getiren hükümetlerin iş başına gelmesini sağlamıştır” ifadesi kullanılan açıklamada, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü ve ekonomik sıkıntıların sorumlusunun Kıbrıslı Türkler olarak gösterilmesinin kabul edilemez olduğu savunuldu.
“AKP’ye yakın sermaye çevrelerine peşkeş”
Açıklamada, “üretim yapan kurumların özelleştirme adı altında kapatılarak devredilmesinin, son dönemde AKP’ye yakın sermaye çevrelerine peşkeş çekilmesi, adaya nüfus taşınarak sosyal, kültürel ve demografik yapının bozulmasının bütçeye ek yükler bindirdiği” kaydedildi.
Açıklamada, tüm bunların Türkiye Hükümetlerinin talimatıyla hayata geçtiği iddia edilerek, şu sorular yöneltildi:
“Çiftçilerin, hayvancıların, narenciye üreticilerinin, küçük sanayicinin, turizmcinin üretim yapmasının önüne engel koyan, ürettiklerimizin Türkiye’ye ihracatına bile izin vermeyen kimlerdir?
Türkiye’de kumarhaneleri kapatıp, adamıza taşıyan, kumar ve gece kulüplerini ekonomik gelir kaynağı olarak görüp bunların arkasındaki mafya ve çetelerin ülkemizi mesken tutmasına çanak tutan, suç oranlarının artmasına neden olanlar kimlerdir? Dayattığınız uygulamalara alkış tutan iş birlikçileriniz ve ganimetçi sermaye kesimlerinin Türkiye’den gelen vatandaşlarınızın insanlık dışı koşullarda yaşamasına ve emeklerinin acımasızca sömürülmesine göz yuman kimlerdir?
Ekonomik sıkıntı var diye çalışanların, emeklilerin, dul ve yetimlerin maaşlarından kesintiler yapılırken; hakimlerin, savcıların, sivil savunma teşkilatının ve siyasi mevkide olanların maaşlarına dokundurtmayan siz ve iş birlikçileriniz değil mi…”
Basın açıklamasında, “Kıbrıslı Türklere kemer sıkma politikaları dayatılırken, cami ve külliye yapımı için trilyonlar harcandığı” da iddialara eklendi ve bunun “şeriat özlemi içindeki AKP’nin gerçek yüzünü ortaya koyduğu” ileri sürüldü.
Açıklamada, ülkede kayıt dışılığın yüzde 80’lere, vergi kaçakçılığının ise yüzde 70’lere vardığı da kaydedildi.
Basın açıklamasında, “Ülkesinden göç etmemek, varlığını sürdürmek, Kıbrıslı kimliğini korumak ve kendi ülkesinin efendisi olmak için Kıbrıslı Türkler tüm güçleri ile mücadele etmeye, uğradıkları ve uğrayacakları her türlü saldırıya karşı koymaya kararlıdırlar” ifadesine yer verildi.
Maliye Bakanlığı’nın kapısına dayandılar
Meclis’in ardından Maliye Bakanlığı’na yürüyen ve kapısına dayanan öfkeli eylemciler burada bakan Tatar aleyhine sloganlar attı.
Türk-Sen Genel Başkanı Arslan Bıçaklı da Maliye Bakanlığı önünde yaptığı konuşmada, UBP Hükümeti’nin ülkeyi talimatla yönetmeye çalıştığını, emekçileri ve çalışanları temsil etmediğini söyledi.
Bıçaklı’nın Kıb-Tek tehdidi…
Bıçaklı, KİT ve kurumların bilerek ve isteyerek önce zarar ettirildiğini, sonra da özelleştirme adı altında yabancı sermayeye peşkeş çekildiğini belirterek, KTHY ile Saray Otel’i örnek gösterdi.
Arslan Bıçaklı, devletin Kıb-Tek’e 400 milyon, Kıb-Tek’in ise devlete 180 milyon TL borcu bulunduğunu, karşılıklı borçların ödenmesi halinde kurumun zararda olmak yerine alacaklı olduğunun görüleceğini söyledi. Bıçaklı, “Elektrik Kurumu, KTHY veya Saray Otel’e benzemez. Orada elektrik var, kötülük yapmak isteyenleri teper” ifadelerini de kullandı.
Kalyoncu: “KTKY’ye yapılan Kıb-Tek’e de yapılmak isteniyor”
El-Sen Başkanı Tuluy Kalyoncu da KTHY’nin bilerek ve isteyerek zarar ettirildiğini, arkasından özelleştirme adı altında tasfiye yoluna gidildiğini ifade ederek, bugün aynı oyunun Kıb-Tek ve Telekomünikasyon Dairesi’ne yapılmak istendiğini kaydetti.
“Enerji ve haberleşmeyi yabancılara peşkeş çektirtmeyeceklerini” söyleyen Kalyoncu, devletin Kıb-Tek’e 400 milyon TL borcunu ödemesi halinde kurumun bankalardan yüksek faizle borçlanmayacağını, borçlanmadığı için de elektrik enerjisinin daha ucuza üretileceğini anlattı.
“Ankara elini yakamızdan çek”
Eylemciler, “Ankara Elini Yakamızdan Çek, Öğrenciye Değil Sermayeye Barikat Kurun, Direne Direne Kazanacağız, Bu Memleket Bizim, Biz Yönetelim, Mezun Olup Göç Etmek İstemiyoruz, Bu Halk Bunları Unutmayacak, Göç Yasasına Hayır, Polis Devleti İstemiyoruz, Şeriatçı AKP İş Birlikçi UBP, Faşist Baskılar Bizi Yıldıramaz, Davamız Göç yasası, Hedef Belli %100 Asimilasyon, Günaydın Sayın Vali,” şeklinde sloganlar attı.
KIBRISLI TÜRKLERİ YOKETME ÇABALARINI PROTESTO
Sendikal Platform imzası olan ve Meclis önünde okunan açıklama şöyle:
Kıbrıslı Türkler, yıllardan beri kendi kendilerini yönetmek için varoluş mücadelesi vermektedirler. Bu mücadeleye destek olduğu iddiasında olanların Kıbrıslı Türkler’le saygıyı esas alan bir ilişki geliştirmesi şarttır. Gelinen durum itibarı ile kuzey Kıbrıs’taki yönetimle Türkiye’nin hükümetleri, askeri veya sivil bürokratları arasındaki ilişki saygıya dayalı bir ilişkiden çok “buyuran-emir alan” arasındaki bir ilişkiye dönüşmüştür. Buyuran-emir alan ilişkisi Kıbrıslı Türkler’in siyasi iradesini temsil etmeyen, sadece verilen emirleri yerine getiren hükümetlerin işbaşına gelmesini sağlamıştır.
Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü ve Türkiye hükümetlerinin adamıza yönelik olarak uyguladıkları yanlış politikalar sonucu ortaya çıkan ekonomik sıkıntıların sorumlusunun Kıbrıslı Türkler olarak görülmesi ve gösterilmesi kabul edilemez.
Üretim yapan kurumlarımızın özelleştirme adı altında kapatılarak devredilmesi, son dönemde AKP’ye yakın sermaye çevrelerine peşkeş çekilmesi, adamıza nüfus taşınarak sosyal kültürel ve demografik yapının bozulması ve bütçemize ek yükler bindirilmesi Türkiye hükümetlerinin bilgisi, daha doğrusu talimatı ile hayata geçmiş uygulamalardır.
Çiftçilerin, hayvancıların, narenciye üreticilerinin, küçük sanayicinin, turizmcinin üretim yapmasının önüne engel koyan, ürettiklerimizi Türkiye’ye ihracatına bile izin vermeyen kimlerdir?
Türkiye’de kumarhaneleri kapatıp, adamıza taşıyan, kumar ve gece kulüplerini ekonomik gelir kaynağı olarak görüp, bunların arkasındaki mafya ve çetelerin ülkemizi mesken tutmasına çanak tutan, suç oranlarının artmasına neden olanlar kimlerdir?
Dayattığınız uygulamalara alkış tutan işbirlikçileriniz ve ganimetçi sermaye kesimlerinin Türkiye’den gelen vatandaşlarınızın insanlık dışı koşullarda yaşamasına ve emeklerinin acımasızca sömürülmesine göz yuman kimlerdir?
Ekonomik sıkıntı var diye çalışanların, emeklilerin dul ve yetimlerin maaşlarından kesintiler yapılırken, hakimlerin, savcıların, sivil savunma teşkilatının ve siyasi mevkide olanların maaşlarına dokundurtmayan siz ve işbirlikçileriniz değil mi?
Bir yandan çalışanları açlık ve sefalete, sonuçta da adadan göç etmeye mahkum eden kemer sıkma politikalarını dayatırken, diğer yandan ise cami ve külliye yapımı için trilyonlar harcanması şeriat özlemi içindeki AKP’nin gerçek yüzünü ortaya koyarken, %80’lere varan kayıt dışılığa ve %70’lere varan vergi kaçakçılığına göz yumulması ve nüfusumuzun kontrol altına alınmasının engellenmesi bizce ciddi çelişki arzetmektedir.
Ülkelerin dostluğu üzerinde yaşayan insanların dostluğu ile ölçülür. Sürekli hakarete uğrayan, nüfus taşınarak toplumsal varlığı tehlikeye sokulan Kıbrıslı Türkler’in, AKP hükümetinin dayatmaları karşısında Türkiye’ye olan sevgi ve güven bağlarının zayıflamakta olduğu artık açık bir gerçekliktir.
Bilinmelidir ki nereden gelirse gelsin Kıbrıslı Türkler dayatmalara boyun eğmedi, eğmeyecektir. Ülkesinden göç etmemek, varlığını sürdürmek, Kıbrıslı kimliğini korumak ve kendi ülkesinin efendisi olmak için Kıbrıslı Türkler, tüm güçleri ile mücadele etmeye, uğradıkları ve uğrayacakları her türlü saldırıya karşı koymaya kararlıdırlar.
Kamera görüntüleri izlenecek!
Dava duruşmasına, Danimarka Öğretmenler Sendikası Yürütme Üyesi Lotte Launge, ETUCE tarafından uluslar arası gözlemci olarak katılırken, DAÜ-SEN Örgütlenme Sekreteri Hüseyin Özkaram ve Genel Sekreteri Hamit Caner de mahkemeyi izledi.
Mahkeme, geçen duruşma iddia Makamı’nın1’inci tanığı olan Lefkoşa Polis Müdürü Pervin Gürler’i dinlemeye devam ederken, olayla ilgili CD görüntülerini izlemek üzere duruşma 9 Kasım Salı gününe erteledi.
Geçen hafta Savcı Varol, meseleyle ilgili olarak Burak Maviş, Hasan Belen, Münir Rahvancıoğlu, İlkşen Varoğlu Atik, Cenk Gürçağ, Serman Yiğit, Devrim Barçın ile Gökhan Özakan’ı “polisi görevinden men etme” ve “darp” suçlarıyla ilgili olarak itham etmişti. 8 sendikacı aleyhine getirilen suçlamaları ret etmişti. Varol, daha sonra ilk tanığı olan Lefkoşa Polis Müdürü Pervin Gürler’i mahkemeye dinletmişti. Gürler’in şahadetinden sonra Savunma Makamları, tanığı istintak yapabilmeleri için mahkemeden tehir talep etmişti. Bunun üzerine Salı güne ertelenen duruşma, Pervin Gürler’in, Savunma Makamları tarafından sorgulanmasıyla devam etti.
AV. YEŞİLADA: “YOLU KAPATMANIZ YASAL DEĞİL”
Pervin Gürler’in 28 Ekim tarihinde Meclis önünüde gerçekleşen eylemde, trafik akışının kapatıldığını bunun 51/84 Sayılı Polis Yasası’nın 92’inci maddesine göre yapıldığını aktararak, eylemcilerin güvenliğin sağlamak için gerekli önlemlerin alındığını söyledi. Bunun üzerine ilk olarak Av. Öncel Polili, tanığı sorgulamıştı. Salı günü de sanık avukatlarından Ali Faik Yeşilada, Gürler’i sorgulayarak, eylem günü anayolu kapatmasının eylemlerin yasal olmadığı yönünde olduğunu iddia etti.
Yeşilada: “Dolayısıyla sizin o gün yasanızın size verdiği belli durumlar ve belirli süre için bazı yolları trafiğe kapatma değildir. O binanın önünü kapatamazsınız ve o yasada öyle bir yetki yok” iddialarını ortaya koydu.
AV. KALMAZ: “EYLEMCİLERİN EYLEM VE YÜRÜYÜŞ HAKLARINI ELİNDEN ALDINIZ”
Daha sonra Avukat Uygar Kalmaz, Pervin Gürler’i sorgulayarak, polisin eylemcilerin yürüyüş ve eylem yapma haklarını Meclis önüne kordon çekerek, ellerinden aldığını iddia etti. Pervin Gürler, bu iddiaları kabul etmeyerek, polis yasasının kendine verdiği yetkiyi kullandığını aktardı. Ayrıca eylem sırasında görevli polislerin üzerlerindeki isimlerinin yazdığı rozetlerin olmadığını ve bunu sırf eylemcileri tahrik etmek için isteyerek yapılan bir uygulama olduğunu öne sürdü. Tanık Gürler’de, polislerin rozetlerinin yapışkanlı olduğunu, eylem sırasında çıkabilecek bir arbede sırasında rozetlerin sökülmemesi için, polislerin çıkardığını ancak kendisinin böyle bir yetki verdiğinin doğru olmadığını savundu.
CD GÖRÜNTÜLERİ İÇİN AĞIR CEZA MAHKEME SALONU TALEBİ
Savunma Makamlarının sorgulamasının ardından, İddia Makamı mahkemeye sanıkların eylem günü polisi görevinden men ve darp ettiklerini gösteren kamera görüntülerini izleteceğini söyledi.
Kamera görüntülerinin CD içerisinde aktarıldığını ve bunun gösterilmesi için gerekli donanımın mevcut mahkeme salonunda bulunmadığını söyleyen Savcı Ahmet Varol, Kıdemli Yargıç Fügen Ulutekin’in uygun görmesi üzerine duruşmayı gerekli donanımın olduğu Ağır Ceza Mahkeme salonunda yapılmasını talep etti.
SAVUNMA MAKAMLARINDAN İTİRAZ
Savunma Makamları ise İddia Makamının bu talebine itiraz ederek, müvekkillerinin Ağır Ceza Mahkeme salonuna götürülmeleriyle, İddia Makamı tarafından psikolojik bir baskı uygulanmak istediğini ileri sürdü.
Lefkoşa Kaza Mahkemesi Ceza Davaları Kıdemli Yargıcı Fügen Ulutekin, CD görüntülerinin izlenmesi için duruşmayı 9 Kasım Salı günü saat 14.00’a erteleyerek, duruşmanın Lefkoşa Kaza Mahkemesi Ceza Davaları salonunda devam edilmesine karar verdi.