Bir tantanadır gidiyor,
Ne ararsan var bu ülkenin kuzeyinde,
Kerhane, kumarhane, karapara,
Tecavüz, sirkat, hırsızlık, yolsuzluk, intihar, cinayet,
Trafik kazalarındaki ölünlerde nerede ise dünyada birinci,
Mahalle araları çocuk doldu,
Okullardaki sınıflar üst üste,
Hastanelerde bakınmak için sıra bulmak mümkün değil,
Çalışan huzursuz, çalışmayan huzursuz,
1974 sonrası ganimet rejiminin yarattığı olumsuzlukları saymakla bitmez,
Ancak en önemli yıkım toplumsal yapının bozulması olmuştur,
Düşünün bir başka ülkenin bir bakanı geliyor, bu ülkenin kuzeyindeki yönetimin üst düzeyindekileri topluyor karşısına ve hakaret üstüne hakaret yağdırıyor,
Bu durum karşısında bir tanesinin olsun isyan edip, “ ben bu söylediklerinizi reddediyorum” deyip istifa etmeyi denemiyor,
Tayyip bey İrsen beyi, sanki kapıcısıdır misali, televizyonlar karşısında aşağılayıyor,
Onun şahsında Kıbrıslılara mesaj yolluyor,
Bütün bu aşağılama ve hakaretlere rağmen, UBP yetkilileri kurultaya hazırlanıyor,
Kurultayda üç tane de başkan adayı ortada dolaşıyor,
Peki bu başkan adayları niçin ve neden aday olduklarını açıkladılar mı?
Açıkladıkları zaman duyacağız, ancak herhalde en büyük meziyetleri, TC yetkililerinin hakaretleri karşısında daha boynu bükük durmayı becerebilmek olmalı,
Tabii böylesi bir tablo karşısında bu ilgili şahısların sokağa çıkamaması gerekirken bunlar köy köy, kasaba kasaba gezip kongre yapıyorlar, nutuk atıyorlar.
Ve bu toplantıları izliyorum, içlerinden birisi kürsüye çıkıp da bu rezilliklerin hesabını sormuyor,
Toplumun aşağılanmasına fırsat yaratan yöneticilerine “ siz bize hakaret edenlere ses çıkarmadınız, çekip gidiniz artık” diyemiyor.
Tatar da bu toplantıların içinde yer alıyor, o da konuşuyor,
Ama ona da hiçbiri “ be arkadaş, sen emeklilerden vergi alınmayacak diye yazılı söz verdin, sonra sözünden caydın, bize yalan söyledin” diyecek gücü bulamıyor,
Neden ve niçin oluyor bu ve benzeri davranışlar,
Toplumsal yapı bozuldu da ondan.
Hala daha bu hakaretlere boyun eğenler UBP’den menfaat bekliyorlar,
Onun için koşturuyorlar peşlerinden,
Daha dün CTP’nin peşinden koşturmadılar mı,
Yılarca UB’nin peşinden koşturanlar ansızın geçmiş dönemde CTP’nin peşinde koşturmadılar mı?
Niçin? Ganimet düzeninin yarattığı menfaatlerden yararlanmak için,
Ve tabii ki neden ve nasıl bu davranış içine girebiliyor insanlar, elbette ki bozulan toplum yapısı sonucu.
Kıbrısın kuzeyinde yaratılan olumsuzluklar sonucu Kıbrıs Türk toplumu yok oluşun eşiğinde,
Nüfus taşınması, üretimden koparılması, işsizlik vs vs hepsi toplumun yokoluşuna neden olan sebeplerdir,
Ancak toplumun yokoluşunu hızlandıran en temel neden, toplumun onbin yıllık kültürünü kaybetmesi, toplumun varolan karakterinden uzaklaşması olmaktadır,
Bir geçmiş dönemleri hatırlayalım,
Kahvehanelerimiz vardı. Burada sosyal bir hayat vardı,
İnsanlarımız köylerde yeni evlerinin betonlarını dökmeye para vermiyordu, köy halkı toplanıp birlikte dökerledi, ondan sonra yerler içerlerdi,
Komşuluklar vardı. Komşular birbirlerine pişirdikleri yemekten verir alırdı,
İnsanlar yolda karşılaştıklarına selam verirdi,
Girne kapısından Sarayönüne gidene kadar, Dr. Küçük, Aşçı Mustafa, Çorenik’e rastlar onlarla en güzel şakaları yapar eğlenirdi insanlarımız,
Şimidi ise, kapı komşularını bile kimse tanımaz oldu, merdivenlerde karşılaştığı komşusuna bir “günaydın” ı esirger oldu insanlarımız,
Sokakta, yıllardır görmediğin birisi ile karşılaştığında bile, bir selamı esirgeyenler çoğaldı,
İnsanlar birbirleri ile şaka edemez oldu. Sıkıysa şaka etmeye çalış, bıçağı yersin,
Kıbrıslının o hoşgörülü, şaka kaldıran hallerini arıyorum, ama bulamıyorum ,
Bunları hatırladıkça da ister istemez üzülür insan,
Bu toplumu ayakta tutan en önemli karakteri idi bu yapı,
Ama gel gör ki toplumsal yapı yerle bir edildi,
Bu yüzden hakaretleri, aşağılamaları, yalan-dolanı alkışlayanlar çoğaldı,
Bu yüzden bu duruma isyan etmek isteyenler güçlü örgütlenmeler yaratamıyor,
Ve bu yüzden hergün biraz daha yokoluşa sürükleniyoruz,
Peki bu gidişten kurtulmak için umut yok mu, sorarsanız umut her zaman vardır,
Çünkü bu gidişten rahatsız olan sessiz çoğunluğun bir gün “ yeter be artık yeter” deyip ayağa kalkacağı umudunu taşıyorum.