1981’de ülkeyi darmadağın edip iktidara gelmelerini halka isteten bir kadro asker adına Türkiye’de idareyi almış ve gece gündüz sonradan “Özal politikası” denilen devri açmıştı. Demirel’in 24 Ocak kararlarını uygulama iddiasında olanlar kendilerine askeri bulmuşlardı. Bütün arzu korumacı bir Türkiye’yi geride bırakmak ve liberal ekonomi ve dışa açık ekonomi politikasını devlet politikası yapmaktı.
Bunun için liberal ekonomiden hoşlanmayacak olan devlet himayecileri ezilmeli idi. Kimdi bunlar? Tabii ki başta askerler.
Dışa açık ekonomiye karşı olanlar kimdi? Başta kabotaj bayramını kutlayan askerler tabi.
Öyleyse asker gücü ile nasıl oldu da 24 Ocak kararları yani Özal ekonomisi askerler tarafından korundu? Siz sorun isteyen yanıt versin. Bana göre mantığın bittiği yerde başlayan askerin işe karışması zaten soruya mantıklı bir yanıt vermeyi de olanaksız hale getirir.
Bir çelişki olduğu ortadadır. Atatürk’ün nutkuyla yüceleştirilen içe kapalı ekonomi veya milli ekonomi askerler tarafında yıkılmış ve sonunda ekmeği için dışa muhtaç Türkiye yaratılmış. Buna Atatürk’ün ordusu destek vermiş. Veren vermiş ama bir ordu nasıl ekonomi politikasını devlet parasıyla savunur? Hukuk devleti de demokrasi de orada yok olmaz mı?
1981’den sonra bu maskaralıkları Türkiye’ye yaşattılar. Bizi de gırtlağımızdan yakalayıp bırakmadıkları için biz de maskaralığa bulaştırdılar. Gençlerimiz yüksek öğrenim hastası oldular ve gittikleri her yerde Özal’ın ilham perileri Thatcher ve Reagan öğretilerini bilim diye okudurlar. Gittikleri üniversitelerde başka ekonomik görüşler okutulmaz mıydı deye sormayın, bizimkiler herhalde okul kitabı ile yetinen ezberciliklerini de beraberlerinde götürmüşlerdi. Onun için LSD gibi solcu yetiştirmekle meşhur üniversiteye gidenler bile yalnız ekonomi dersi veren yerlerde değil ekonomi dersi verilen işletme ve sairede de ayni monetarist ama mal ve hizmetle ilgisini koparmış bir monetarist şablonları okudular.
Ortaya bir paket atın ve acı ilaç yutmazsa toplum bu sorunlardan kurtulamaz deyin hepsi de arkanızdan gelir.
“Bize kararlı ve cesur lider lazım” derler, “paket tamam olacak, yarım tedbir hiç tedbirden kötüdür” derler ve peşinizden sürüklenirler.
Ersin Tatar da ayni kafalardandır. Paket deyip duruyor. Şimdi Rum tarafından alış veriş etmeyin der yoldaşlarını bırakmış değildir. Sıkıştı mı herşeyi sulandırmak şanlarındandır. Yoksa milliyetçilik mi depreşir bilemem ama bildiğim Hoca’yı dinlerler, eşeğini değil. Eşek istediği kadar anırıp durumun vahametini yani %60 aşırı değerlenmiş TL bölgesinde ithal mallarının fiyatları bakımından ithalatçı büyük bir avantaj kullanmaktadır; nasıl olur da kuzey hala pahalı olur diye ses çıkarsın onlar dinlemezler. Üstelik monetarist geçinirler.
İthalatçı haklı yani %60 aşırı değerlenmiş TL kullanımını yok edecek kadar ithalattan alınan vergiler varsa hükümete saldıracaklarına susuyorlar. Tatar, monetarist, o da çocukların elinden oyuncaklarını alıyor. Ne zeka? Masa şahsi eşya değilmiş! Veya bu kadar oyuncak satış amacı taşıyormuş. Amma miktar az diye istediğini alamazmışsın.
Sen öyle konulursan sana Ercan ve Mağusa’yı hatırlatmazlar mı? Nitekim hemen hatırlattılar. Bu zamanda sen hududu bu maksatla denetlemeye alırsan sana hesabı kaçırdığını söylerler. Hani sen serbest ekonomiden yana idin? Liberal ekonomi yanlısı olduğunu söyleyen UBP değil mi?
Monetaristleri de gerisi de ekonomik laflar edenler niye konuşmazlar? Güney ile ticaretten Kuzey karlı çıkmaktadır. Güney’den gelen paradan toplam olarak bahsedersen resmi rakamlara göre kumarı sayamasan da ihracattan gelen para dolayısıyla karlısın. Turizm, işçi ücretleri, sağlık yardımlarını ihracata ekle hesap ortada, istatistik yıllıklarına göre karlı olan Türk tarafıdır. Kimse konuşmuyorsa bile parça parça rakamlar basında yer almaktadır.
Esas olan rejimin iflas etmiş olmasıdır ve monetaristlerin reçeteleri çare değildir. Bir sürü şarlatan ortada laf dolaştırsa da halk buna inanmamaktadır. Solcular da yabancı boyunduruğundaki bu ülkede hükümetçilik oynamaya kalkarak kendini rezil ettiği için çare önerecek halde değildir. Dünya bunalımında işler daha da zordur. Çünkü satılıklar kafaları bulandırırken sosyal hak diye yapılan destekleri çar olarak gösterirler ve çare arada yok olur.
Örneğin bu haftaki eylem emekli haklarını savunma idi. Onlardan kesilen vergilerin geri alınması için açılan dava idi. Hale göre mahkeme iptal etse ekonomi düze çıkacak, maliye denkleşecek ve Türkiye denetimi kalkacak değildir, iptal etmese Türkiye şart koştuğu için mahkeme iptal etmedi diyecekler yargı bir darbe daha alacak ama çare gösterilmiş olmayacak.
Hal-i hazırda işler ipek. Veya Çiçek. Emekliler kurtulsa KTHY kurtulmayacak, memur maaşlarının kesilmesine çare olmayacak ve çare gösteren de olmayacak. Kermiya’da yaşanan rezalete de çare olmayacak bir miting düzenlendi. Bunlar tabii ki direnişti ve çarelerin ortaya çıkması için kuvvetli uyarıcılardır. Amma çare değildir. Şarlatanlar ortada 12 Eylül çığlıklarındaki ekonomi politikalarını yoğunlukla halkın beynine doldururken çareyi göstermek ve halkın anlamasını sağlamak gerekir.
Ekonomi bütün olarak görülmeli ve para politikasının her yere etki ettiğini ilk iş olarak dünyaya açık bir ekonomi için para reformu yapılmalıdır. Yönetimin yükü akçalıya taşıtılmalı ve vergi adaleti yanında etkinliği de sağlanmalıdır. Şaşmıyorum ama monetaristler konuşurken vergi etkinliğinin kaybedilmiş olmasından bahsetmemesi, aramızdan bu kadar kısa zamanda bu kadar dolar milyoneri çıkarma becerisi göstermemizden bellidir ki halk aptal denilecek kadar soyulmaya hazır durumdadır. Yönetimde reform ve reorganizasyon yap, halkın üretmesine izin verecek bir para ver, denizdeki balığı vergilendirme de kazancı bul, kumarhaneleri kapat mafyaya baş kaldır, görürsün ki işler yoluna girer. Hesap sormadan bunları yapamayacağını da bil.
Hesap sorma ve kazancı bilme en temel ekonomik politikadır. Kim ne derse desin kazancı bilemeyen ve vergi kaçıranı kovalamayan bir hükümet bataktır. Kazancı bilmiyorsan teşvik nasıl yaparsın? 1974’ten beri bizimle dalga geçiyorlar, hala uyanmadık. Resmen sadece %4’ün sermayedardan geldiğini bilerek vergi politikasını ve toplamayı yapmayan bir takım lafazanlardan umut beklemeye devam ediyoruz.