Geçen hafta “Demokrasi: Demokratik Bir Yönetim Şekli Değildir” başlıklı yazıda, kısaca değinmek gerekirse, Demokrasi çerçevesinde devletin işleyişini ve iktidarın ve egemenliğin kullanımına ilişkin sorunları tartışmıştık…
Görünürde “devlet toplum için vardır” demagojisinin temelinden yola çıkarak, işleyişi konusunda devletin var olabilmesi için, yönetilen kesim ile hiyerarşik bir ilişki içinde olduğunu, bu yüzden insanların devleti kutsal bir varlık olarak içselleştirdiklerini/ kendi üstünde varsaydığını belirtmiştik…
Ve yazıyı, demokrasi temelinde devletin sistem içindeki konumunu değerlendirerek, tüm çelişkilerine rağmen sistemin oldukça iyi işlediğini belirterek, hala bir hareket geliştirilemediği üzerine bitirmiştik…
***
Şimdi geçen haftaki yazıyı, Kıbrıs’ın kuzeyinde var olan düzen ile kıyaslamak gerekirse, karşımızda iki temel yaklaşım vardır.
Birincisi; KKTC’nin devlet olarak kabul edilmesi ve bu doğrultudan yola çıkarak mevcut düzenin, içsel yansımasını ve KKTC’nin dışsal sorunları ile bağlantılarını ele alabiliriz…
Bu yaklaşım izlenirse birçok sorunu da beraberinde getirir elbet. Çünkü uluslararası hukuk çerçevesinde kabul görmeyen koşullarda varlığı kabul edilen bir düzenin siyasal örgütlü yapısı ne kadar işlevsel olabilir tartışılır… Elbette uluslararası hukuk dediğimiz şey; şuan dünyadaki emperyalist güçlerin koyduğu yasalar çerçevesinde kabul edilen yasalardır. Ve bunun yeterliliği her açıdan üzerinden geçilmesi gerekir.* (Burada yeterlilikten bahsederken ki amaç; KKTC’nin kabul edilebilmesi için savunur görüşünü yansıtmak değildir!) İkinci yaklaşımda daha rahat görülecektir: Birinci yaklaşımı savunan kesimin neden savunduğunu bilmediği bir anlayışa sahip olması ya da altı boş hurafelerle günübirlik duygusal bağların arkasına sığınarak sadece geçmişte çakılıp kalması, rejimin çıkarına dahi olsa, güncel siyasal sorunlardan toplumda mademki alt tabakayı oluşturan kesimin bir üyesidir, kaçınılmaz nasibini alacaktır. Sonuçta devlet olarak kabul ettiği kurumdan bir beklentisi vardır… Ve toplumsal bir hareket oluşmadan, sistemin dönüştürülmesi sadece hayaldir… Örgütlü bir yapının başlattığı toplumsal bir hareket ancak sonuç getirebilir… Ve toplumsal bir hareket başlamadan, insanların görüşleri ne olursa olsun sırf sahip olduğu anlayış sistemin doğrudan varlığına hizmet ediyor diye, hakkını aramamak bizi özgürlükçülükten soyutlar…*
***
İkinci yaklaşım ise KKTC’nin belirli tarihsel süreçlerde, dünya üzerindeki stratejik konumundan kaynaklanan belirsizliklerin ve zaman içerisinde gelişen, tarihsel olayların sonucunda oluşturulan kukla bir devlet olduğu ve günümüzdeki tanımı ile Türkiye’nin alt yönetimi, bir başka deyişle işgal altına olduğu görüşüdür.
Kıbrıs, Amerika ve İngiltere gibi katil devletlerin taşeronu Türkiye’nin, Kıbrıs’ın kuzeyinde sürdürülen politikaları ile yönetilen sahte bir devlet pozisyonundadır…
Bu görüş; Kıbrıs’ın tarihsel süreci ile gelişen olaylara ve günümüzün siyasal ‘gerçek’leriyle incelendiği zaman göreceğiz ki doğrudur…
Kıbrıs, kendi tarihi boyunca her zaman sömürge yönetimleri tarafından işgal edilmiş ve sömürge yönetimlerinin, orta doğudaki çıkarlarını elde etmek için batmayan üs olarak kullanılmıştır…
Kıbrıs’ın gündeminde şuan çözüm olarak gösterilen alternatiflerin, en üzerinde durulması gerekeni Kıbrıs’taki toplumların birbiri ile kalıcı bir çözüm üstünde anlaşıp, federal bir Kıbrıs oluşturma görüşüdür… Bu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararasında tanınırlığından ve Türkiye’nin sömürgesinden kurtulmaktan başka bir fayda getirmeyecektir. Ki Avrupa Birliği’ne dâhil olduğu için AB sömürgesi altında varlığını sürdürecektir.
Ama belirtilmesi gerekir; şu anda Kıbrıs’taki en mantıklı kabul edilebilecek görüş budur…
***
Geçen haftaki yazı ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapıyı karşılaştırmak gerekirse; hangi anlayış tarafından kabul edilirse edilsin, demokrasinin kendi içinde çeliştiği gerçeği ile kıyaslandığı zaman görülecektir ki; Devlet’in olduğu yerde eşitsizlik her zaman olacaktır. Ve Halk kendi kendini temsil edebileceğine inanmadan, bu sistem içerisinde kalıcı bir düzen oluşturmak imkansızdır.
Ve sisteme karşı tek alternatif Komünizmdir!..
—————————————————————————————————————————
*Uluslar arası hukuk dediğimiz emperyalist güçlerin kendi çıkarlarını korumak için koyduğu yasaları elbette, Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapıya karşı alternatif bir düzen şekli olarak göstermek değildir belirtilmek istenen… Düzenin tek alternatifi elbette sosyalizmdir. Ve belirmek istenilen birinci yaklaşımdaki bakış açılarına sahip egemen sınıfı destekleyen bireylerinde haklarını koruyabilmek için hukuk devleti olarak varsayılan yapının sorunlarını kendi içindeki çelişkilerle birleştirerek gösterebilmek daha gerçekçi bir yaklaşım olur.
* Özgürlükçü bir insan: Sadece kendi siyasal/ ideolojik görüşüne uygun görüşleri savunursa özgürlükçü olmaz. Bencil olur olsa olsa… Ancak başkasının özgürlüğünü savunduğu bir yerde özgürlükçü olunabilir. Farklı görüşlerin sahip olduğu siyasal/ ideolojik yanlarını eleştirmelisin, ama özgürlüğünü savunarak özgürlükçü olabilirsin. Özgürlüğün gelişebilmesi için başka yol yok!
Örneğin Türkiye’deki başörtüsü yasağı, insanın kişisel özgürlüğüne doğrudan müdahale etmektedir. Biz o insanın özgürlüğünü savunmalıyız, başörtüsü takıyor diye sessiz kalmak yanlıştır. Neden taktığı eleştirilmeli, ama özgürlüğü savunularak özgürlükçü olduğumuz kanıtlanabilir…