Bir toplum düşünün ki nüfusunun çoğu yurdunu terk etmiş ama insanlarının tüm etkili ve yetkilileri anavatanları dedikleri başka bir ülkenin yöneticileriyle beraber her gün nutuklarla kazanılan zaferleri kutluyor. Şimdi de New York’a taşınan lider dedikleri adam ve şakşakçıları o yabancılarla beraber BM genel sekreterinin fırçasını yedikten sonra Adalarının öteki tarafında yaşayanlara çözüm olmayacak annadınız ya derken övünüyorlar.
Dünya kıt kaynaklarla acı çeken milyarların sorunlarına çözüm arayışında iken üstüne üstlük aşırı tüketimden hava sıcaklarının artmasının yaratmaya başladığı sorunlara çözüm arayışında ama barış lafını ağzından düşürmeyen bizimkiler ise BM kaynaklarını zevkle tüketmekte ve bu para hakkımız değil dememektedir.
Bunlarla utanmamak elde değil.
Omorfo’da Baf direnişimiz amacına ulaştı diye nutuk atanları dinleye bu toplum mum gibi erirken vur patlasın çal oynasın gidenler var. Hem de lider veya ileri gelenler gibi görülüp karşısında etek ilikleyenler var. Bir de el öpme modası çıktı. El öptürene mi öpene mi, b aktıkça utanç duymamak elde değil.
Ama Rum da bunlardan farklı değil diyenler bunları affettirebilir mi? Rum’un arasından çıkacak benzer karakterleri sayıp da bunlara genel af çıkaramazsın. Çıkarsan da benim midem gene de bozulur.
Uzun zaman BM’nin gönlünü kazanıp görüşmeleri başlatacaksın ama sonra bir adım ilerlemeyeceksin! Sonra da zaman geçti millet bıktı deyip affedilmeyi bekleyeceksin. Olacak iş değil. El koyduğun ganimeti iade etmeyi önerir misin? Yoksa önce mülklerinden vazgeçtikleri miktarla tatmin olmak sonra federe sınırları konuşmakta direnecek misin? Konuştuğunda da gene zaman tüketip paket antlaşmanın arkasında saklanmaya devam mı edeceksin?
Daha da yerleşmek için ekinden geleni yaparken ve Kıbrıslı Türkleri yurdundan edecek düzenleme ve paralarla Rumları çözümden umudu kesmeye götürmek değil mi yaptıkları bunların?
Hristofias kendini tehlikeye sokan dönümlü başkanlığı bile kabul ettiği halde sen ne teklif ettin, malların kullanıcısına ilk seçme hakkını önermekten başka? Sadece Talat devrinden miras ve Ahmet Davutoğlu üslubunda çözüm isteriz, barış şarttır gibi lafazanlıklar değil mi tekrarlanan? Bu kadar zamanda sadece Limnidi kapısını açtılar o kadar.
New York’ta açıkça çözüm için çabalamıyorsunuz, zamanı boşuna geçiriyorsunuz diye fırçalandılar ve halkın umutlarını tükettiniz barışı destekleyen de azaldı diye ihtar edildiler. Amma bizimki memnun çünkü Ocak’a kadar müddet verdiler. Sanmayın ki Ocak’a kadar çözeriz diye umutlandılar diye memnundurlar? Hayır. Bu müddetin sonunda da çözüm olmayınca yakamızı bırakacaklar. Biz de ganimetin üstüne oturacağız diye sevindiler.
Gene de rahat değiller çünkü anavatanları Kıbrıs’ın yarısı ile yetinmezler. Gantörüm ben deyip Güney’i de denetlemek ister. Denizlerdeki haklar gibi başka şeyler de var. Türklern varlığını ileri sürüp denizdeki haklar için onların da onayını almadan petrol falan arayamazsınız diye resti çektiklerine göre gerisini tahayyül edin.
Bu sorunu Türkiye çözmek istemez. Ayrı devleti tanıtmaya kalktığında bile garantörlük haklarını bırakmamıştı onu tanıyacak diğer devletlere de garantörlüğünü tanıtmaya kalkacaktır ama olmayacaktır. Onun için sürgit bu sorunu sırtımızda taşıyacağız.
Ülkesini kaybeden insanlar listesinde nüfusundan fazlasını kaybedenler arasına yazıldığımızdan beri şaşıyorum niye etrafa bakıp da biz niye yurdumuzda yaşamaz duruma düşürüldük diye kafa yormuyoruz? Hiç mi kendimize saygımız yok. Üstelik ilk sebebe takılıp kaldık ve esas sebebi görmemekte direniyoruz.
Rumlar bizi yutacaklarmış o yutmasın diye kendimizi yutturduk. Hem de çoğumuzun şükranlarıyla…
Asıl sorun kafamızı kuma gömmemiz ve çare aramaktan vazgeçmemizdir. Bizi satanları da iyi bellemememizdir. Çünkü çare aramadığımız gibi arayanları mahvetmek için devrede olanlara destek olanlarımız da vardır. Çareyi söylediğimizde önümüze çıkarlar ve doğrulara inanmayın bunlar muhalif yalan söylerler diyorlar. Summakdayı olmayıp bunları da hesaba katmamız gerek. Dünya barışına yönelik, insanlığın hayrına BM’nin kaynaklarının korunmasına yani Kıbrıs’ın çok ötesinde maksatlara da hizmet edecek olan politikaları destekleyenlere saldıran ve saldıranlara destek olanları affedemeyiz. Türkiye garantisini en sona saklayıp “nasıl olsa kabul etmezler” oyunuyla paket antlaşma yürütmek ve iyi görünmeye çalışıp Rumların Annan planına hayır demelerinin getirisini toplayıp durmak insanlığa sığmaz. Ganimet zamanı geçti silahla fütuhata son verilmelidir. Kimseye 21. yy.da da hudutlarla oynama izni verilmemelidir yoksa atom devrinde savaş patlatır sonumuzu getiririz.