Eğer işler yolunda giderse, gazete yayınlandığı gün ülkemizde Miting yapılmakta olacaktır. Aynı çelişki yeniden ortada sırıtacaktır: Hem yazı yazılırken olacak dönemi olurken, makale okunurken de büyük aksilik olmazsa ilgili gösteri de yapılıyor durumda olacaktır. Bir başka çelişki daha şimdiden sırıttı: Konu her ne kadar siyasal ve sosyal olsada şu noktada yine takılındı: Değişim genel sistemsel değişim açılımına dek olacakmı? Yoksa yine salt suç işbrlikci kesimin değişim makyajında sınırlanıp sadece koltuk sahibi değişimle kalınacaktır? İşte daha baştan özelikle parlementer partiler koltuk hesabı nedeniyle konu sadece acentacılarla sınırlanıp dayatan temel kesime dokunulmama istencide duruyorlar. Bu yeniden Kuzey Kıbrıstaki resmi siyasal kurumsal gerçeklerin ve yaşanılanların öteleştirme ikileminde ayakta durmanın resmi olarak karşımızda duruyor.
Kuzey Kıbrısta artık herkes son ekonomik gelişmelerin Türkiye dayatmalı paketler olduğunu kabul ediyor. Yalnız çok önemli bir eksik
hala giderilmedi: Türkiyenin de dahayatığı paketlerin de kendsinin değil genel sistemin reçetesi olduğu hala pek söylenmez. Konu Türkiyede takılıyor. Burda dahi önemli gelinen nokta ile siyasal duruşun eski çelişkisi hala devam ediyor. Özelikle sistemden hala pay bekleyenler ve algılamaları hep alma kayırmacılığına dayalı kesimler söylenen ve kendilerininde tekarlamasına karşın da sloganda dahi Türkiye noktasına karşı durmaktadırlar. Zaten Kuzey Kıbrısta hep özde bilinmesine rağmen hep tabusalaştırılıp yok saydırılan resmi siyasetin yeniden tekrarı yaşanıyor. Ufak fark Türkiyedeki devlet içi egemenlik çatışması nedeniyle orda taraf olan bazı içsel işbilikciler AKP eleştirisi yapma aşamasında durma konumuna geldiler.
Şimdi Miting günü geldikçe özellikle “o değil beni tercih et” beklentisindeki siyasiler, ikide bir uzatmalı kuruluşlarla “Türkiye eleştirilmesin” uyarılarını medyadan dahi bağıra bağıra söylemektedir. Böylelikle şimdiden içsel boşaltımla konu giderek koltuk oturma hesapları daraltısına gelinme tehlikesi oldu. Zaten genelde kitlesel siyasetci güvensizlikleri hep endişelerle bekleniyordu. Böylelikle paket eleştirisi giderek UBP eksenine sıkıştırılma adımları atılma çabasındadır. Burda politik etken yeniden sırıtırken, içsel ne denli kısırlaşma olduğunu tekrar hatırlatı. Hele paketi imzalayanların şimdi koltukta olmadıkları için de konuyu daha öfkeli söylemle UBP noktasında tutarak muhalefet öfkesi ve resmi koltuk alma siyasal daraltıyla oynama tiyatrosu da oldukça önemli yer alıyor. CTP düne kadar yaptıkları ve imzaladıkları bu paket nedeniyle sokağa çıkmazken, şimdi öfkeli seslerle içi boş sologanlarla aslında Türkiye AKP çevrelerine “ben hazırım ve sendikaların bir kısmını da denetim altına alabilirim” mesajını da veriyor.
Son içsel bir uyarı; Toplumsal kesimlerde oldukça derin ötekileşmeler devam ediyor. Hatta alınan bazı kararlar eğer kendine dokunmuyorsa “oh olsun” diyecek kadar da uzaklaşmalar vardır. Sadece Yılan kendine dokunulduğunda yanıt noktasında diğer kesimlere yaklaşıyor. Şimdilik yoğunlaşan çalışan üzerindeki baskı hak gasbı diğer kesimelre dokunulmadıkça destek verilmiyor. Hele güdük işveren kesimleri gerçek el değiştirme siyasetine değil de hala kendilerine verme kayırma noktasında ilişkilerine yön vermektedir. Yani Ferdinin işveren işçi ortak payda hayali de aslında suda eriyen şeker gibi tatlıdır.
Diğer herkesimin göz ardı etiği genel noktaya gelelim: Kimse hala şunu tam anlayamadı: Uygulanan reçete genel İMF yeniden paylaştırma Pazar açılımı olmaktadır. Türkiye de en önemli müşteri uygulatıcı olmaktadır. Bunu Kuzey Kıbrısa da taşırken sistem içi rolünü hep göz ardı ediyoruz. Unutuyoruz ki ekonomik siyasetin genel bir piyasal parçası uygulaması olduğunu: Yine devamında genel AKP siyasetinin ister ılımlı İslam ister diğer etiketi Yeni Osmanlı idolojisi de Emperyalist siyasetin Orta Doğu eksenli ve genel kültür-
ler çatışması stratejisi adımı geliştirmesini hep bellekten siliyoruz. Oysa bunları birlikte ele alırsak daha net sınıfsal ve yeni Orta doğu siyasetlerle ekonomik çöken ama devamda direnen Neoliberalist kuramları kavrarız. O zaman da Mücadele alanlarını daha net belirleriz. Oysa bizde hala statik devamlılıkla koltuk kapma, varolanı elde tutma, pay sağlama gibi duran ama adına kişisel faydacı yer alma değişimlerle takılıp kaldık. Hele de toplumsal olarak değişen nufustan tutun beklenti ve parçalanmışlıklar hala sistemin devamını sağlıyor. Onun için çoğu eylemler sanki yok gibi koltukcular şovlarla temaslar ve insanların arasında gezip gayet normal sohbetler yapmaktadırlar.
Dünyayı izleyenler acı tabloları bu şekilde değişik biçimlerde görür: Tunus istisnası ise yeni bir hatırlatma gibi oldu. Hala siyasal önderlik net olmamasına karşın, yönetim kesiminin verdiği bakandan devlet başkanına kellelere rağmen ille de genel değişimde direniyorlar. Bu küçümsenen ve düne kadar sosyal muhalefeti dahi söylenmeyen Tunusta oluyor. Dünyadaki yankısı zaten bu nedenle önemli oldu. Oysa Avrupa dahi bize acı bir ilaç içiriyordu. Yunanistan, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi nice ülkelerde bu tip ekonomik kemer sıkmalar gündeme geldi. Sendikalar ve diğer kesimler konu parlementoya gelğince sokağa çıktılar: Fransa ve Yunanistan oldjukça sert gösteriler ablukalar dahi yaptılar. Ama yasalar parmak sayısıyla geçince de yeniden sokaklar kendi haline geldiler. Yönetimler koltuklarında kaldılar. Hatta Yunanistanda en sert gösterilerde Birleşik Sol partisinin kamu oyu desteği Yüzde 28 çıkarken, yumuşayan ortamda yapılan yerel seçimde bu partinin adı dahi okunmayıp iktidar partisini daha güçlü şekilde ortaya çıkardı. Çünkü poletik önderlik ve toplumsal talep çizgisi bazen sert muhalefet olsada siyasal yönelim değişimi oldukça etkili rol almaktadır.
Tunusu Avrupadaki toplumsal sokak konumundan ayıran noktada budur. Gelen yasalarla kaybedileceklere karşı direnç olup orda kalındı. Seçimlere dahi oy yansımadı. Hatta bazı ülkekerde daha sağa kayışla sistem daha bir güçlendirildi. Oysa Tunusda verilen sözler, istifalar ve diğer sistemi koruma adına yapılanların toplumsal sokağı durdurmadı. Burda belirsizlik ise hala değişim diyenelerin politik önderlik hedefli sonucu belirsiz olmasıdır. Böylelikle demokratik Avrupada sokaklar kemer sıkmayı durduramazken, küçümsenen Afrikadaki Tunus beklide başka bir sokak dersi veriyor. Burda bize dönerek dersler ve örgütsel gerçeklerle siaysal hedefleri birlikte alma durumunu artık çağrıştırması gerekiyor. Ama ne sınıfsal nede ulusal ortak paydası olmayan siyasetimizin kolayca kandırılma tangosunda takılıp kalma tehlikesinden çıkıp doğal hal alan davranış oldu. Bunu da egemen elit kullanıp kemer sıkmaları dahi kendini dıştalayarak ayrıcalıklarını daha fazla artırarak yapmaktadır. Bunu dahi gerçekleştirecek değişim söylenmez. Çünkü ne acıdır aynı ayrıcalıkları toplumsal muhalefet içinde bulunan bazı kesimler de istemektedir.
Tüm bu anlatıklarımdan sonra hala Dervişten Kıbrıs sorununu çözecek umuduyla konuşma anlamı varmı?