Galatasaray’ın yeni stadının açılışında TC Başbakanı Erdoğan ve TOKİ Başkanı’na yönelik protestolar gündemden düşmüyor. Galatasaraylı yöneticiler özür üstüne özür dilerken taraftar özür dilemeyeceğini açıkladı.
TC Başbakan’ın “organize”, Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat’ın özür dileyerek, “bu insanları bir daha bu statlara sokmayacağız” dediği olayı açılışın yankıları sürüyor. Galatasaray taraftar grubu Tekyumruk, “Özür dilemiyoruz! Özür dilemeye ve istifaya çağırıyoruz” dedi.
TEKYUMRUK: ÖZÜR DİLEMİYORUZ
Galatasaray taraftar grubu Tekyumruk, internet sitesinden yapılan açıklamada, “Galatasaray adı ile rant sağlamaya çalışanlar, kulüp yönetiminden devlet yönetimine, büyük Galatasaray taraftarının tepkisi ile hak ettikleri cevabı aldılar” dedi.
‘SİYASİ HESAP BALON GİBİ PATLADI’
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Değeri yüksek olan Mecidiyeköy’deki araziyi alıp, kuşa döndürülmüş bir proje ile yeni stat yapılmış olmasına rağmen başbakan ve devlet erkanı Galatasaray Spor Kulübüne büyük bir lütufta bulunmuş gibi davranarak kendi siyasi hesaplarını hayata geçirmek istediler. Yapılan propaganda, Adnan Polat’ında katkısına rağmen Cumartesi günü kulübün gerçek sahibi Galatasaray taraftarının bilinçli tepkisi ile bir balon gibi patladı.
TEK BORCUMUZ STADI YAPARKEN ÖLEN EMEKÇİLERE
Bizlerin bu stat için, ne devlet erkânına, ne de Adnan Polat’a bir borcumuz var. Bu stat kimsenin cebinden çıkan para ile yapılmadı. Kendi yandaşlarına peşkeş çektiği Ali Sami Yen arazisi karşılığı yapılan stat için bizim tek borcumuz, bu stadı yapan, üçünü çalışmalar sırasında yitirdiğimiz emekçileredir. Bizler bu stat için sadece evine ekmek götürmek derdinde olan, günlerini gecelerini şantiye alanında geçiren, kimi zaman maaşını bile alamayan, iş güvenliği olmadan çalıştırılan emekçilere teşekkür ederiz.”
Başkan Adnan Polat’ı Galatasaray taraftarından özür dilemeye ve istifa etmeye davet eden Tekyumruk, “Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan ve TOKİ’nin başkanı olan şahsı da büyük Galatasaray taraftarından özür dilemeye davet ediyoruz” dedi.
“Sporseverler rüşvetle satın alınamaz”
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Metin Kurt, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak’ın spor geçmişleri olduğu, her ikisinin de sporu sağ siyasete yönlendirmekte derinleştiklerini belirtildi.
Metin Kurt şöyle dedi: “Başbakan, Dolmabahçe’deki spor açılımı toplantısında spor emekçileri tarafından, Basketbol Dünya Şampiyonası ödül töreninde tüm sporseverler tarafından, Arena stadı açılışında Galatasaray taraftarları tarafından protesto edilmiştir. Başbakan bu etkinliklere spora sevdalı olduğundan değil, siyasal rant için katılmaktadır. Bu niyet sporseverlerin gözünden kaçmamış, Başbakan tüm bu etkinliklerde umduğunu bulamamıştır. Protestolar bu açıdan da değerlendirilmelidir.”
Başbakan’ın protestolar sonrasında Arena stadının yapımı ile ilgili açıklamalarının Galatasaray’ı adeta modern bir dilenci konumunda gösterme çabası olduğunu dile getiren Kurt,
“Galatasaray Başkanı Adnan Polat’ın bu gerçeği görmezlikten gelerek Başbakan’ı savunma telaşına düşmesi ve protestocu sporseverleri hedef göstermesi üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken kabul edilemez bir tutumdur.
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası, Başbakan ve heyetine dönük protestoları, onurlu spor emekçilerinin ve sporseverlerin rüşvetle satın alınamayacağının kanıtı olarak değerlendirmektedir.”
Çekilen hiçbir şut emekçi kalesine girmeyecek
Birgün Gazetesinden Kemal Ilıkkan’ın Metin Kurt ile röportajı
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası’nın (Spor Emek-Sen) (16 Aralık 2010 tarihinde) kurulduğunun ilan edilmesini üzerine, Metin Kurt ile bir söyleşi yapmazsak olmazdı. Sporun paraya tahvil edildiği, amatör ruhun giderek ortadan kaybolduğu şu günlerde, spordaki sömürü mekanizmasıyla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini konuştuk. “Futbol arsada oyun olarak güzel ve temizdir; borsada ise kirli ve çirkindir. Biz bu oyunun arsada oynananını sevdik borsadakini değil.” Sözüyle hem solcu hem de futbolsever bireylerin kalbinde ayrı bir yeri olan Metin Kurt, spor emekçilerini yeniden bir araya getirmeyi ve bir mücadele hattı oluşturmayı önüne koymuş. Sloganları ise hayli dikkat çekici: “Hiçbir şut emekçi kalesine girmeyecek. Önce, sporda ter dökenler kazanacak”
Mücadeleniz, Spor Emek-Sen ile yeni bir sürece evrildi. Bu faaliyet içerisinde temel amaçlarınız nelerdir?
Bizim esas mücadelemiz sistemledir. Bugün sporda şike yoktur, doping yoktur, mafya yoktur, şiddet yoktur, ırkçılık yoktur diye iddia edebilir misiniz? Hepsi vardır. İşte bunlar sistemin sorunudur. Biz bu sistemde ezilen kesimi bir araya getirip onların özgürleşmesini sağlayacağız. Bu konuyu daha geniş bir tabana yayabilmek için de devrimci spor emekçileri sendikasını kurmak zorunda kaldık. Anayasala haklarımızı, evrensel haklarımızı sağlama almak onları güvence altına almak için örgütleniyoruz. Emekçinin en büyük silahı örgütlü olmaktır. Bugün eğer Türkiye’de spor emekçileri bu doğal haklarından bile yoksun bırakılmışsa, yöneticilerin iki dudağı arasına bırakılmışsa bu örgütsüzlükten kaynaklanıyor. Yürüdüğümüz yol belli,12 Eylül öncesi de denedik ve başarmıştık. Eser Özaltındere İstanbul başkanlığı yaptı. Beşiktaş sorumlusu Mehmet Ekşi, Trabzon sorumlumuz Şenol Güneşti.
Peki, ne gibi somut adımlar atılacak?
Öncelikle spor-iş yasasını çıkartmak için mücadele edeceğiz. Zengin ve son model otomobillere binen futbolcu/sporcu modeli yalnızca tavandaki bir avuç azınlık. Esas olarak, sömürüye açık, bugünleri ve yarınları yöneticilerin/patronları iki dudağı arasında olan geniş bir kesim var. İşte biz, tabanda yer alan bu spor emekçilerini örgütleyeceğiz. Bunlar devasa spor sektörünün sesi çıkmayan emekçileridir. Bu kesime yönelik bir kanun yok. İş kanunu bile sporculara uygulanmaz deniyor. Halbuki, sporcularda tam gün çalışıyor. Öncelikle spor emekçileri bir araya gelmeli ve spor iş yasasını çıkartılması için uğraş vermelidir. Çünkü gerçek güvenceleri spor iş yasasıdır.
Spor-iş yasasının çıkması ne gibi bir kazanım olacak?
Kanun çıktığı zaman sporcu parasını alacak. Normalde nasıl işçi ücretini alamadığı zaman mahkemeye başvurup alabiliyorsa aynı şekilde spor emekçileri de alacak. Bugün hukuk sisteminde bu konuyla ilgili yasal bir boşluk var. Futbol üzerinden gidelim. Başkanlar ve yöneticiler kulüpleri kendilerine borçlandırıyorlar ve bu sayede uzun yıllar orada yöneticilik yapıyorlar. Sporculara da istedikleri gibi davranabiliyorlar. Spor-iş yasasıyla bu boşluk doldurulacak. Patron patronluğunu bilecek, işçi emekçiliğini bilecek. Kulübün bütçesi bu kadar az ise neden hovardalık yapıyorsun, neden kulübün geleceğini ipotek altına alıyorsun? İş kanununda bunlar belirtilecek. Çalışmalarımızı başlattık. Bizim amacımız, bu hukukun yerine gelmesi. Sorunları biliyoruz, haklarımızı biliyoruz. Bunların yasal güvence altına alınması için hukukçularımızla çalışıyoruz. Tabanı örgütleyeceğiz, tabandan aldığımız güçle üst düzey yöneticilere çıkıp, bunun kanunlaşmasını isteyeceğiz.
Yöneticiler/patronlar keyfi davranamayacak yani…
Aynen öyle. İş kanunu olmadığı sürece bu düzen böyle sürecektir. Sporcu örgütsüz olduğu için mevcut duruma katlanmak zorunda. Örneğin, sporcunun sözleşmesinin son senesini girildiğinde kulüp diyor ki ‘ya sözleşmenin bizim istediğimiz şarlarda uzat ya da seni oynatmayız’… Bu durum büyük bir sömürü örneğidir. Spor emekçiler birlikte hareket edecek. Biz bu devrimi gerçekleştireceğimizi düşünüyoruz. Çünkü yeterli birikimimiz var, deneyimimiz var, geçmişte yaptığımız çalışmalardan sonra bu alanın nasıl dönüştürülmesi gerektiğini, nasıl bir örgütlenme çalışması yapabileceğimizi biliyoruz. Buna uygun kadrolarımızda var şu anda. Ama bütün isimleri şu aşamada açıklama durumumuz yok.
Bir de amatör-profesyonel ayrımı var…
Amatör dedikleri sporcular bize göre sözleşmesiz güvencesiz spor emekçileridir. Profesyoneller ise sözleşmeli güvencesiz sporcudur. Aynı işi yapıyorlar. Gelirleri farklı ama güvencesizlikleri aynı. Yani, düzenin sporu düzenin spor emekçileri var. Sporun amatörü diye bir şey yoktur. Bu düzen içerisinde spor iş yasası ile bunları sosyal güvenceye kavuşturmak esas amacımız. Milyonlar kazanan adamın sendikada ne işi var diyorlar. Biz onlar için kurmuyoruz ki zaten. Tabandaki spor emekçisin sorunlarını çözmek için örgütlendik Bu örgütlenmeyi tamamladığımızda bizde de İtalya’daki gibi sporcu grevleri olacaktır.
Peki bu mücadele her branşın kendi sendikasını kurmasına evrilebilir mi?
Daha sonra olabilir. Oraya giden bir kapı açılacaktır. Ama şimdi hep beraber hareket etmemiz gerekiyor. Spor iş yasası tüm spor emekçilerini ilgilendiriyor. Bütün branşlarda sendika kurulur ve bir konfederasyon örgütlenir. Spor iş yasasını çıkartmak için önce bir araya gelmemiz gerekiyor. Bunu başardıktan sonra herkes kendi sendikasını kuracaktır. Güçleri bölmemek lazım. Spor iş yasası taslağı hazırlanacak, işin uzmanlarıyla bunlar değerlendirilecek, sempozyumlar vs. ile geniş kitlelere ulaştırılacak, diğer ülkelerdeki deneyimlere bakılacak. Bugünkü hükümet bizim hazırladığımız taslağı elbette ki hemen kabule etmeyebilir. Ama bu bir mücadele sürecidir.
Toplumsal muhalefetin gelişmesine katkıda bulunacak mı peki?
Ben inanıyorum ki, bizim spordaki örgütlenmemiz, eminim şu anda örgütlenme konusunda geriye düşmüş devrimcileri, ilericileri, sosyalistleri yeniden atağa kaldıracaktır. Bunun bir model olabileceğini düşünüyoruz. Spor emekçileri sendikası olarak elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Sporcuların herhangi bir sorun karşısında kapısını alabileceği bir adresi yaratıyoruz. Spor emekçisi kavramını, sporun bir iş kolu olduğu kavramını, bunun yasalaştırılmasını sağlamak sporda devrimin başlangıç noktasıdır. Sporcuların sisteme sorgulamaya ihtiyacı var. Onları başlatacak nokta bu faaliyetin kendisidir.
Sporcu ve solcu olmak bir çok sporseverin görmek istediği bir şey aslında…
Geçtiğimiz günlerde Bursasporlu Ivan Ergiç’le bir paneldeydik. Beni medyadan tanıyormuş, sendikal faaliyetlerimiz biliyormuş. Kendi ülkesinde felsefe eğitimi almış ve gerçekten derin bir bilgiye sahip olduğu belli oluyor. Sistem içerisinde şunu itiraf edecek kadar dürüst: Biz gereğinden fazla para alıyoruz. Doğru söylüyor. Onlara verilen trilyonlar sabah 6 da kalkıp işine gitmek zorunda olan emekçilerin emeğini bir karşılığıdır, aslında. Milyonlarla genç bugün , sporcu olmak umuduyla, sınıf atlamak umuduyla yaşıyor. Bunları sevk eden şey sistem içerisindeki bu idollerdir. Zengin futbolcuların geride kalan yoksul hayat hikayeleri efsanesi… Solcu sporcular, endüstriyel futbolun bu ayak oyunlarını deşifre edecek kimselerdir bana göre.
SAKALLARIMI NEDEN UZATTIM?
1970’li yıllarda ben Galatasaray forması giyerken temdit uygulaması vardı. Mukavelem bitmişti ve kulübe gittim. ‘Sana 110 bin lira vereceğiz’ dediler. ‘Peki dedim bana sormayacak mısınız kaç para istiyorum diye?’. Bunu üzerine ‘Niye soralım ki’ dediler, ‘senin mukaveleni yapar, maaşını yatırır, sözleşmeni uzatırız.’ O zaman beni niye çağırdınız dedim, ben kabul etmiyorum sizin teklifinizi ve bunu protesto etmeliyim dedim o an. İlk defada sakallarımı bunun için uzattım.
TABAN ÖRGÜTLENECEK
Tavandaki 3-5 sporcu değil taban örgütlenecek. Atılan hiçbir şut emekçilerin kalesine girmeyecek. Biz önce sporcuları örgütleyeceğiz sonra hukukçularımızla hazırladığımız taslaklardan sonra idarecilerin kapısını çalacağız.
Biz sporda devrimi gerçekleştireceğiz derken, tabanı örgütlemekten bahsediyoruz. Spor işi yasası sporda devrimin değil başlangıcın bir ifadesi olacaktır. Sonuç olarak BirGün mutlaka…
Endüstriyele futbol futbolcuları birbirine düşmanca rekabet eder hale getirdi.
Sen yöneticiye sesini çıkaramazsın ama onlar senle istediği gibi oynarlar. Başvuracağın, hakkını arayacağın bir mecra yoktur. Örgütsüz olduğun için mecburen itaat edeceksin.
Başka Metin Kurtlar var mı?
Olmamasının nedenini araştıralım 68 kuşağından ağabeylerimiz benimle iletişim kurmasaydı, tartışmayı, okumayı bana aşılamasalardı, gerektiğinde benim Avrupa’dan getirdiğim kitapları çevirip tartışmalasalardı, Metin Kurt Metin Kurt olmazdı; bende sıradan bir futbolcu olurdum.
12 eylül öncesinde spor arenalarında demokrat sporcular vardı. Faşist ve dinci gerici sporcular geri plandaydı. Spor bugün gericileşiyor. Gericilerin egemenliği söz konusu. Federasyonlarda ilerici insanlar, işin ilmini bilen insanlar vardı. Sporda faşistleşme gericileşme süreci Refaattin Şahin’in Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’ne getirilmesiyle başlamıştır. 1979 yılında 2. Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde başladı. İlk yaptığı iş, tüm devrimci ve ilerici diye tanımlanan spor akademili öğrencileri yerlerinden uzaklaştırmak oldu. Yerlerini işi bilmeyen ve daha az yetenekli olsa da kendi adamları olan kimseler geldi. Bütün su başlarını tuttukları için, bu arada darbe ile solda gücünü yitirdiği için meydan gericiler kaldı. Yeni Metin Kurtlar vereceğimiz mücadeleyle ortaya çıkacaktır.