Son günlerde sadece ben mi fark ettim bilmiyorum…
Hemen hemen her yerde…
Radyolarda, televizyonlarda veya birebir sohbetler de feminizm tartışmaları aldı başını gidiyor…
En azından eski günlere nazaran daha çok gündemde diyebiliriz.
Bu konudaki tartışmalarda toplum yetersiz ya da cevapsız kalabilir.
Normaldir…
Yani (bence) şuan toplumda kadın ve erkek eşitliği konusunda herhangi bir beklenti yok…
Ama kadınlar açısından öyle mi pek incelediğim bir konu değilse bile ancak öyle olması gerektiğini belirtmekte fayda var…
Ki bende feminizm tartışmalarının içeriği konusunda rahatsızlık yaratan bir konu üzerinde durmak istiyorum…
Genellikle yapılan tartışmalar; erkek egemen toplumlarda kullanılan sözlerin, feminist bakış açısından reddedilişine ilişkin olarak sürüyor…
Bu bende, klişeleşmiş gereksiz tartışma olarak görülüyor dersem, ne hisseder feminist arkadaşlar, bilmiyorum ama herhalde ukala derlerdi…
Sebebini açıklamak gerekirse, şuan bir kişiye yanlış kullandığı bir kelime için feminist açıdan yanlış olduğunu söylüyorsak, muhtemelen alacağımız yanıt: Sen ne kadar öyle demek istemediğini bildiğin/ bildirdiğin halde, kelimenin yanlış bir anlam içerdiği konusunda dursan da; kişi ısrarla “böyle demek istemediğini” belirtip, başka bir şey söyle(ye)meyecektir. Ve neden bu şekilde düşünüldüğü üzerine kendini yetersiz hissetmesinden çok, bu bakış açısını yanlış anlayacaktır ki; yanlış olduğunu düşünecektir.
Ben bu yüzden ukalalığa başvurup bu konuda birkaç şey söylemek isterim…
Hemfikir veya değilsiniz, feminizmin; toplumun beynine işlemiş, erkek egemen ideolojinin mirası birkaç kelimelerin düzeltilmesi ile gerçekleşecek hareket olmadığı gibi, bu mirası yok etmek için seçilen yöntem sadece gereksiz tartışmalardan ibarettir.
En azından benim bu güne kadar ki tartışmalarımın sonucu bu şekilde bitti…
Feminizmin ne olduğu ile ilgili bilinç düzeyi yapılan tartışmaların içeriğinden rahatça anlaşılabilir.
Yani feminizmin örgütlü bir hareket olarak, geçmişteki mücadele süreçleri veya günümüzdeki feminist hareketlerin konumu nerede olduğunu tartışmak; bu yukarıda da belirtildiği gibi erkek egemen geçmişin kalıntısı YANLIŞ cümleleri tartışmaktan daha önemlidir…
Gibi geliyor bana…
***
Ne zaman kendimi feminist biriyle tartışırken bulsam, sadece yanlış kullandığım bir kelimenin üzerinde duruyoruz…
Zaten tartışmanın da asıl sebebi bu oluyor…
Fakat benim önemli surette üzerinde durmak istediğim birkaç olgu vardır ki, bu da yanlış kullanılan kelimelerin ataerkil bir geçmişe sahip olduğumuzdan dolayı, bilinçaltımıza yerleşen ve bilerek veya bilmeyerek telaffuz ettiğimiz safsatalardır…
Kesinlikle bu telaffuzların yanlış olduğunu söylemekte yarar var ki yanlış anlaşılmaya sebep olmasın. Bu yanlışlıkları kesinlikle kabul ettiğimden dolayı değil yani. Sadece rahatsız olduğum konu, toplumda feminizm köklenmiş değil, halen daha tohumdan ibaret… Biz bu tohumların filizlenmesini istiyorsak, ancak toplumla beraber mücadele şekilleri belirleyebilmemiz gerekir.* Eğer sadece erkek egemen sınıf üzerindeki eleştiriler ile yetinirsek bunun sonuçlarını göremeyiz…
Hareketin ancak topluma nasıl yansıdığını gördüğümüz zaman sonuçları üzerinde değerlendirmeler yapılabiliriz…
***
Örnek üzerinden hareket edersek daha anlaşılır olacak: “Adam gibi iş/ adam/ mücadele vesaire…” cümlesinde elbette karşı durmamız gereken bir taraf mevcuttur. Ki bu tarafı biraz açarsak, “adamlığın temsil ettiği iş ile kadın temsil ettiği iş arasındaki kalite açısından kadın emeğinin yere vurulması” elbette reddedilmesi gerekir. Fakat bunun üzerine çıkılması ve bunu toplumunda görebileceği bir ortama sunmak gerekir…
Bu da medyada kadının bir meta, erkeğin gözünü doyurmak için kullanılan cinsel obje olarak yer alması…
“Şehit, mücahit, gazi” annelerinin, duygusal olarak sömürülüp ekranlarda kullanılması…
Gece kulüplerindeki kadınların, seks makinesi olarak satılması…
Genellikle orta ve alt sınıfları oluşturan kesimde görülen kadına yönelik şiddet…
Çocukluk ve gençlik döneminde, evde yetiştirilirken kız ve erkek çocukları arasındaki sosyal ve psikolojik ayrımlar… Bu ayrımlar sonucunda kadının kendi üzerine yerleşen ikinci sınıf muameleler sonucundaki kabulü…
Bu gibi örnekleri daha da çoğaltabiliriz elbette… Yukarıdaki örnekler, şuan toplumdaki anormalliklere karşı sessiz olan hatta daha da kötüsü gittikçe yerleşen şeyler…
Toplumdaki kadınların bu yerleşmiş erkek egemen ideolojiyi reddetmeleri ancak; feminizmin toplumda kabul görmesi, tartışılması ile kabul görür…
Zaten bunlar üzerinde durulurken, kadınlarda gittikçe sertleşecektir…
Not: Eğer;
– “Çok konuştun be efendi, bir çözümcük söyle da görelim… Fazla zırvalama” derseniz ki demeniz gerekir… Gece kulüplerine karşı yapılan eylemleri çoğaltıp ve güzergâhı çemberlerden, kulüp önlerine taşırsak iyi/ sesli bir başlangıç olur diye düşünüyorum…
Yukarıda belirtilmek istenen mücadele şekli, bugüne kadar yaşadığım/ tanık olduklarımın aksine, örgütlü bir yapının içerisinde topluma ulaşabilecek her türlü mecrayı kullanarak, değerlendirilmelidir. Yani toplumun her bireyini rahatsız edebilecek tüm araçları kullanmalı… Gerek medya da, gerek basında, gerekse bildiriler ve sanatsal ve kültürel faaliyetleri ağırlıklı olması ile… Bertolt Brecht’in değişiyle “Tiyatro benim için devrimin ön çalışmasıdır”… Yani bu cümleyi kullanılabilecek çok fazla alan var…