Ferdi dahil memnun olmadılar ama neresi yalan?
Başarısızlık ortada. Hristofiyas’ın yaptıklarını muhalifleri anlatıyor. Onlara göre Türklere karşılık beklemeden ve sonunda bir şey alamadan tavizler verilmiş. Türkiye’nin Güney’e de hakim olmasına kapı açan dönüşümlü başkanlık, çapraz oylama gibi şeyler meyanında ayrı uluslar arası antlaşma yapma hakkı ve garantiler kabul edilmişmiş. Hoş kabul edildiğinde bir şey değişmiyor ta ki kapsamlı bir antlaşma yapılsın. Ancak Merkel de bunu öğrenmiş ve değerlendirmiş. “Antlaşmaya kendimizi adadık. Yıl sonuna kadar çözüm istiyoruz” diyen Türkiye ciddi bir karşılık vermemiş ve kendini çözüme de hazırladığını gösteren tek bir adım atmamış. Onun için Merkel haklı olarak Hristofias’ın karşılık görmediğini söylemiş.
Bu söz Rum tarafında bayram havası estirdi ve Merkel’in kendi demek istediğinin daha da kuvvetlisi dile getirildi. Basın abarttı ve siyasiler kendi kafalarına göre beyanatlar verdi.
Tam Kıbrıs usulü tepkiler orada da durmadı. Türk tarafının şakşakçısı gene kendisi oldu. Partiler Merkel’e saldırdı. Türkiye’de terbiye sınırları da aşıldı. Nerede o diplomasi ustası Davutoğlu takımı? Onlar şahsi sataşmalar da yaptı. Sanki Merkel’e sövseler dış ilişkilerde bir adım ileri mi götürecekler Türkiye’yi? Boşu boşuna Türkiye’yi gene boş konuşan kafadan atan hoyrat bir ülke olarak sundular.
Almanya dışişleri Merkel’in açıklamasında suçlama olmadığını ve Türkiye’nin adının geçmediğini ima eden yanlış tercümeden bahsedildi. Bu da Türkiye’ye karşı bir tutumdu. Çünkü Türkiye’nin adının geçtiği haberleri hazırlayanlar Rum basın yayın mensupları ve ola ki yorum şeklinde veren diplomasi idi. Onun için hatalı tercüme demek onları kollamaktı, Türkiye kastedilmedi dememekle Türkiye’nin kastedildiği onaylanmış ve teyit edilmiş oldu.
Türkiye diplomasisi kendi kalesine de gol atmış oldu. Batı zaten Türkiye’nin Osmanlı hayalleri gördüğünü düşünüyor, bu hoyrat açıklamalar da bu düşünceleri destekliyor. Davutoğlu istediği kadar bunun iş birliğini kastettiğini söylesin. Batılı Türkiye’nin yeni yönetimin Osmanlı rüyası gördüğünü ve yolunu şaşırmasının an meselesi olduğuna her geçen gün bir az daha inanıyor.
Merkel açıklamalarla Türkiye’nin AB yolunun devamından yana olduğunu vurgulamakla diplomasinin Avrupa’da nasıl işlediğinin örneğini de verdi. İsterse Türkiyeliler ilerleme yolunda çağdaş ilkelere bağlı kalmanın üstünlüğünü tadarlar, isterlerse sallanıp bir de Osmanlı değerleri değerleri denemesi yapar. Kendileri bilir. Ancak dünya nimetlerinin bu kadar tadını alan varken Türkiyeliyi susturup oturmak Erdoğan’ın da başaracağı iş değildir.
Mollalar her kaleye sızmışlar. Ellerinde kayıt aygıtları insanları fişleyip emirler altına almayı beceriyorlarmış ama Abdülhamit’i geçebilirler mi? O da jurnallerle fişleyip insanları baskı altına almıştı ama ansızdan hayatı hep fişlenmiş olan askerleri gelip devirince fişliler kalmış o gitmişti. O kadar ki baş fişlilerden olan Namık kemal’e Paris’te yaşayacağı kadar bile maaş bağladığını hala bilemiyoruz. Onun için mollalara güvenerek ümmet numaralarıyla dış kazanımlar elde edebileceklerini sanmakla hata ederler.
Tabii ki komşu devletlerle adam gibi dostluk kurma çabaları olumludur. Ancak dostluk deyip de mahallenin kabadayılığına soyunurlarsa yandılar demektir.
Yandılar dedim çünkü bizi yaktılar daha fazla yanacak yerimiz kalmadı.
Yanmış olmasak bu kadar pısırıklık olur muydu? Merkel doğruyu söyledi ama Tüm siyasilerden sadece YKP’den teyit gördü. Ferdi bile usta diplomat ağzıyla “soruna yardımcı olmadı” gibi sözlerle milli çıkarlara destek oldu. Amma diplomasi esas yetilinin yerine de konuşabilen birisi anlamındadır. Söylediği boşsa veya yararı yoksa bu ağızların kimseye faydası olmaz. Nitekim ayni Ferdi sendikalarla eylemdedir ve Türkiye’nin Kıbrıs politikasına ters düşmektedir. Gerçeği konuşmayarak Merkel kadar bile gelişmeleri değerlendirememiş bir saf durumuna düşmekle ana muhalefet partisi olmuş ama derin devletten kokusundan konuşamayan biri arasında sıkışıp kalmıştır.
Biri daha bu gerçeği görürü gibi konuşur ama ondan da tepki görmedik. Durum derin devletin kelle götürdüğü 1980’lerin ortasından bile daha kötüye gitti ki muhalefet de yabancılara karşı birlik berberlik içinde görünmeye meraklı oldu. Güya Annan planına evet demekle üstüne düşeni yaptı ve hala bozdurup bozdurup onu harcamak olanaklı imiş gibi hareket ediyorlar. Referandum onların mazeretleri oldu.
Sanki Rumların hayır diyeceğinden emin olduğu için Türkiye’nin desteğinde evet çıktığını bilmeyen kaldı. Amma uyanık batılı hayır diyen Rumların liderliğinin onları aldattığını da unutmadı. Yani Türkiye hayır diyecek diye onlara evet dedirten olsaydı Türkler onları hala hoş görürler mi idi? Sonuç hiç mi önemsiz? Ne dediyse dedi şimdi de ayni iyi niyetle hareket etmek beklenir yoksa evet uçar gider.
Uçtu gitti de zaten.
Sen tek egemenliği Papadopulos’u masaya getirmek sonra da Hristofias’ı oturtmak için kabul edeceksin ama sonra tek uluslararası kimlik tamam ama iki egemenlik diyeceksen Annan planına evet demiş olsan ne yazar? Görüşmelerden başarı bekleyenler kabul edilenlere saygı bekler. Sözünü inkar edenlere kimse olumlu bakmaz.