Yasadışı olarak rektörlük makamını işgal eden Prof.Dr. Abdullah Öztoprak’ın temsil ettiği rektörlüğün aynı zamanda muşrutiyetini de kaybettiğini daha önceki yazılarımızda ortaya koymuştuk. Rektörlükte bulunmanın her türlü hukuki ve mantıki zeminini kaybeden Rektörlük çalışanların sesini, isteklerini ve sorunlarını dinleme ve çözme gibi bir kaygıyı da tamamen kaybetmiş görünmektedir. Böyle bir kaygıyı yitiren Rektörlük çalışanlara yaklaşımında artık gerçek yüzünü göstermeye başlamıştır.
Yasadışı olarak fiili durumdan sözde vekil durumuna geçen Sayın Öztoprak, Üniversite Yönetim Kurulu (ÜYK) ile Senato toplantılarını sekter ve kaba bir üslubla yönetmeye başlamıştır. Toplantılarda Senatör ve ÜYK üyelerinin kendilerini ifade etmelerine izin vermeyen, konuları sık sık kişiselleştiren Öztoprak’ın davranışlarında bardağı taşıran son damla da dün gerçekleştirilen ÜYK toplantısındaki davranışları olmuştur.
Toplantıda söz alan bir dekanımız fakültesinin yaşadığı sorunları, fakültesine yapılan haksızlıkları dile getirmiş, fakültesinin iç akademik işlerine rektörlük tarafından müdahalede bulunulduğunu vurgulayıp Rektörlüğe bazı sorular sormuştur. Sayın Öztoprak ise somut sorulara cevap yerine son zamanlarda alışkanlık haline getirdiği gibi dekanımızı azarlamaya kalkmış ve bu da yetmezmiş gibi onu “itaatsiz dekan” olarak nitelendirilmiştir. Bunun üzerine sözkonusu dekanımız Sayın Özoprak’ın böylesi pervasız tutumunu kınayıp toplantıyı terketmiştir.
Görüleceği gibi çalışanlarla alakasını yitiren ve temel iş kurallarını dahi umursamaz hale gelen rektörlüğün çalışanlarımızdan ve akademik yöneticilerimizden artık tek bir talebi vardır: itaat. Sayın Öztoprak ve rektörlüğü sevindiremeyeceğiz. Burası ne Libya’dır ne de patron üniversitesi. Ne Mısır’da yaşıyoruz ne de 13 Eylül 1980 yılındayız. Ne Abdullah Öztoprak’tan korkarız ne de onun sırtını dayadıklarından. Ne Abdullah Öztoprak’a itaat etmeye niyetimiz var ne de onun azarlamalarına pabuç bırakacak insanlarız. Bu üniversitenin senatörleri ve dekanları rektörlüğe itaat etmek için seçilmediler. Onlar bilime, bölümlerine, fakültelerine, üniversitemize ve toplumumuza hizmet için oradadırlar. Senatörler ve dekanlar, Abdullah Öztoprak’ın sözünü değil Sayın Öztoprak’ın her gün çiğnediği yasa ve tüzüklerin sözünü birincil görürler. Senatörler ve dekanlar Sayın Öztoprak beğenmiyor diye susacak değildirler. Onlar ne susacaklar ne de mevkilerini terkedecekler. Ama bölümlerini ve fakültelerini savunmaya devam edecekler.
Üniversitede yaşanan bir çok sorunun temelinde rektörlüğün antidemokratik, tepeden inme ve sekter tavırları yatmaktadır. Bu anlayışla üniversitenin devam etmesi mümkün değildir. Bu anlayışın temsilcisi rektörlük de mantıken bitmiştir.