Son Kuzey Kıbrıs ve Türkiye arasındaki konuşmalar çoğunun bilmediği gerçekler değildi. Bu arada bazısının dilinin altındakini söyleme fırsatını yaratırken, onca “cicim” sözlerinin aslında öyle olmadığı da yeniden ispatlanıyordu. Hep söylemeye çalışıp dinleyen olmayan sözcükler şimdi çirkin şekilde başkasınca söyleniyor. Yine de tek duruş yerine herkesin kendi çıkarına göre rol aldığı manzaralar akıp gidiyor. En olmayacak diplomatik ilişkiler bizim gerçeklerimiz sonucu olurken, onu gizleme örtüsü de aralanıyordu. Ancak kurumsallaşan resmi yapılanış nedeniyle değişim yerine aynı koşullarda oynanması işin paradoksu oluyordu. Hani “egemeniz, bağımsızık, dünyaya en iyi örnek” ve daha nice benzetme bir anda “besleme” ile süsleniyordu. Bunlar bana yetmişlerde çok tartışılan Mahir Çayanında Türkiye için yazdığı “Suni Denge” anlayışını çağrıştırdı. O dönem ilgili idolojiden çok savunulan “Öncü Savaş” mücadelesine karşı çıkıldığı için de değerin içeriği pek öne çıkamadı. Bana bugün gördüklerim ilgili anlayışı çağrıştırdı.
Kuzey Kıbrıs ve Türkiye ekseninde özelikle yapılan son miting sonrası aynı noktada olunsada başka dilden sözler edilmeye başlandı. “Canım gülüm” sözleri yerine “Beslemeler ve Rumcular” kelimeleri hitabelere girdi. Tıpkı hep bize buradan ve Türkiyeden yeri geldikçe söylenen dıştalatılma sözleri oluyordu. Oysa Miting bir anlamda dayatılan pakete karşı çeşitli görüşlerin tepkisi olup oldukça yumuşak da geçti. Ama bu dahi bırakın burayı Türkiyedeki tepedekileri dahi öfkelendirmeye yetti. Dahası söylenmiyecek sözleri de bir anda patlatıp kinle her yana saçtı. Burda olan nice olay Türkiyede haber dahi yapılmazken şimdi böylesi tepki bir anlamda yerleşen yanlışların bir anda sızıntı yapmasına benzemektedir.
Hemen söylediğim ve Yetmişlerde Mahir Çayanında dillendirdiği teoriyle de konuya eğilelim: O dönemde Yeni Sömürge idolojileri gelişirken “Suni Denge” kavramıda oturtuldu. Özü şudur: işkallerin gizlenmesi ve sömürünün örtülmesi için halk ile yöneten arasında Suni bir Denge oluşturuldu. Yönetilen yönetilme şeklini anlamaması için bu kuram yerleşip Suni Denge oluşturuldu. Bunun bozulması gerekiyordu. Kısaca yönetilenlerin nasıl yönetildiklerini gizleyen bir örtü olmaktadır Suni Denge. Nitekim brakalım o dönemki mucadele şeklerini, şimdi de koşularla ve oluşturulan örgütlenmelerle göz göre göre olanlara rağmen hala Kuzey Kıbrısın ne olduğunu söyleme uzaklığı yok mudur. Hele Türkiyede burayı görme şekli ve bizdeki resmi çevrelerin durmadan dayattıkları durum da yaşanılanla ters değimli? Sanırım bir miting dahi bizde ne kadar yalanla yaşatıldığının ortaya çıkması oldu. Yalnız bir farkla ne yazık ki her iki tarafta da resmi eksende kalındı. Örnek Türkiyede onca hakarete karşın hala olay buranın ne olduğu değil, Türkiye resmi idolojik eksenle takılınıyor. Bu farkı da gözden kaçırmayalım. Sadece ortaya serilen resim, kimin diğerini nasıl gördüğü ve etkisiz garip ilişkiler oluyordu.
Bir düşünün hangi ülke başbakanı kendine hakaret edildiği zaman siner ve sora onu olumlu karşılar? Hangi lider başka ülke mitingini hem suçlar hemde direk müdahale eder? Bunlar zaten gereken yanıtı verir. Yine başka açıdan bakalım: Hangi yönetim kendi ahalisine saldırılırken ve ötekiyle işbirliği ile suçlarken sesiz kalır veya özür diler? Bunu Amerika dahi Iraka direk yaptırmadı. Sora da döneriz “egemeniz, dünya neden bizi tanımaz” kısgaçlarla oyalanırız. Dahası da oldu: Yanlışlıkla Türkiye medyasında birkaç bilinen yanlış ezberlere doğru bazı kelimeler kondu. Oluşan ve Sanal dünyaya yansıyan tepkiler de resmi idolojinin ne denli etkin olduğu yeniden yaşandı. Hep dediğim oldu: Türkiye Kuzey Kıbrıs ne kadar içselleşip Ankaralaştıysa da yine aynı durum gerçeklerden de o denli uzaklaşılıp bambaşka resmi idolojik kültürleşme yarattı. Bunlar hep en ufak kıpırtıyla ortaya çıkıyor. Bakın miting oldu ve Kıbrısa özgürlük egemenlik getiren başkan bir anda “Beslemeler ve Rumcularla” saldırdı. Olmadık rakamlarla bilimselik yaratıp var olan yanlışları katmerledi. Ama Kuzeyden “üzüntü” dışında pek de tepki verilmedi. Yalnız birileri de “ben hazırım” deyip hemen yola koyuldu. Bu Mehmedali Talattı.
Kötü olan şudur: İster Türkiye ezilenleri isterse Kuzey Kıbrıs olsun aynı siyasetin altında eziliyorlar. Bizde Paket tepkisi olurken Türkiyede de Torba yasasına karşı sendikalar ses vermekle meşkuldü. Resmiler ve yönetenler aynı eksenle acımasız probaganda ve tehditlerini sallarken ezilenler kendi haberlerini dahi bir birlerine ulaştırmadı. Tek eksenli egemen siyasetin kuşatılmış altında kervan gidiyordu. Aynı siyasetlerin merkezi ise Emperyalist sistemin yeni oluşumu olduğu ise pek hatırlanmadı. Buradaki paket ve Türkiyedeki son yasa ile esnek emek ve daha ucuza çalıştırma siyaseti yerleşiyordu. Egemen ittifakı karşısında ezilen bilgilenmesi dahi yoktur. Ama şu handikap da olur: Son Erdoğan çıkışıyla buradaki yönetimin resmi çekilirken, hala Derviş Eroğlunun masada bizi savunup görüşmelerle çözüm beklentileri de konuşuluyor. Konu tekil kalınca böylesi saçmalama düzeyine gelecek terslikler de olur. Ne diyelim tek ayakla yürüme ve yanlışlara doğru denilip kandırılmaya evet dendikçe daha nice parodiler yazmaya hazır olalım: Şimdi Egemen devletin başka devlet dayatmasıyla kararlar ve fişlemeler suçlamalar devam ediyor. Bakınız bir zamanlar bizimkilerin bize dediklerini şimdi Ankaradan başkaları söylüyor. Kötü olan algılatılan Kuzey Kıbrıs ile Türkiye yanlışları yanılsamalar sonucu doğal insanlardaki oluşan yanlış ve tehlikeli ayrıştırma değerleri oluyor. Hakikaten iki halk arasında oldukça kötü duygular da yerleştirildi. Saldırganlıklar ve bilgiler resmi eksenden gelince de böyle tehlikeler oluyor. Olaya etnik ve din de eklenince neler olur neler.
Hep bunlar neden oluyor: Türkiyedeki AKP döneminin emperyalist Neoliberal siyasetinin ılımlı islamla bezenip sürdürülmesini unutursak hep bir yerde takılırız. Serbest piyasa ekonomik modeli ve dinsel ılımlı İslam yönetim siyaseti ideolojilerinin sentezini anlamamız gerekir. İşte bunu başarırsak zaten sorunların çoğu biter. Bir de Kuzey Kıbrısın gerçekleri ile Türkiye resmi idolojik bakışını iyi kavrar emperyalist çıkarlı tarihsel oyunu okursak o zaman şimdi olanları daha rahat anlarız. Gelen paketlerin atdresi ve son postasına, burada neden göz yumulduğunu ve yeni Orta doğuda Türkiye modeli tartışmalarını daha iyi kavrarız. Yalnız tartışma sadece burada ve Ankara Atinaya dek uzatılıp bırakılırsa da yetersiz olunur. Orta doğu projesinden AB rüzgarına dek sistemsel kuşatılmışlıkları iyi anlamak şarttır. Son Kıbrıs Türkiye eksenini ne yazık ki her yorumlayan konunun bir noktasını alıyor ve orda kalıyor. Oysa her olgu diğer olguyla ters düşme anlıkları olan bu ilişkilerde tekil kalınmaması gerekir. Medyalarda Arif Hocanın birkaç basit bilgisinin dahi bilinmediği ve gösterilen resmi tepkiler bize bizi nasıl kavratıldığını yeniden hatırlatıyor.
Kuzey Kıbrısta bir miting oldu. Devamı ne olacak dahi belli değilken fırtınalar yaratıldı. Resmi dilleri değiştirip küfürleştirip aşağılattırdı. Koltuklarımızın daha da yığılı kaldığını da gördük. Ama değişmeyen galiba hala aynısı korunarak devamdır. Şimdiden çoğu bu konuda ateş alıp tetikliyor. Soru şurda gizli aynısına devamı yoksa artık gerçeklerle yüzleşip değişimi?