Kıbrıslı Türkler 1960’lı yıllardan bu yana olağanüstü hal bölgesinde yaşatılmaktadır.
1963 yılındaki ayrışma sonunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dışına atılan Kıbrıslı Türkler 4 Mart 1964, 186 sayılı Birleşmiş Milletler kararına Türkiye’nin de onay vermesi ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Rumlar’ca işgalinin önü açılmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti dışında adanın yüzde 5’lik bölümündeki gettolarda yaşamak zorunda bırakılan Kıbrıslı Türkler Türkiye Özel Harp Dairesi’nin yönetimine verildi.
Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ve Özel Harp Dairesi’nin yönetiminde kurulan mücahit ordusu ülkücülerin işareti olan Bozkurt’u yıllarca askeri amblem olarak üniformalarında taşıdı. Verilen mücadelede öğretmenler gündüz okulda, gece mevzide olmak üzere çok büyük katkılar koydu. Türkiye’den gönderilen yardımlarla ayakta tutulan toplum eşit maaş uygulaması ile yıllarca Rum şovenizmi ve faşizmine karşı direndi.
1974 yılında Yunan Cuntası’nın darbe girişimi ile başlayan çatışmalar Türkiye’ye garantör ülke olarak adaya askeri müdahalede bulunma şansı yarattı. Türkiye garantörlük görevi çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bozulan anayasal nizamını tekrardan tesis etmek ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü korumak için askeri müdahalede bulunarak, adadaki çatışmaları durdurdu. Uluslararası antlaşmalar gereği ortaya çıkan bu yeni durum sonrası Türkiye hükümetleri gerçek niyetlerini ortaya koydu.
Osmanlı’dan beri ilk kez askeri müdahale ile girilen bir başka ülkenin toprağında uluslararası antlaşmalar unutularak, çeşitli uygulamalara gidildi. Bu politik anlayışı ‘fetih zihniyeti’ olarak tanımlarsak, doğru bir tanımlama yapmış oluruz. Kıbrıslı Türkler güvenlik gerekçeleri ile adanın kuzeyine toplandı. Adanın kuzeyi bir açıkhava hapishanesine ve kışlaya dönüştürüldü. Kıbrıslı Türkler’e zorla soyadı alma zorunluluğu getirildi. Köy ve yer isimleri değiştirildi. Karpaz yarımadasındaki köylere Türkiye’deki sigara markalarının isimleri verildi. Örneğin, Gelincik, Bafra, Maltepe, Sipahi gibi. Kıbrıs lirası tedavülden kaldırıldı yerine Türk Lirası kullanımı getirildi. Rumca konuşmak yasaklandı, eğitim sistemi Milli Eğitim Yasası ile Türkiye’ye uyarlandı. Rumların bıraktığı taşınır, taşınmaz mallar ganimet olarak dağıtıldı ve yağmalandı. Tarım işgücü adı altında adaya nüfus taşımak ve gelen nüfusa vatandaşlıkla, Rumlardan kalan mallar dağıtılıp, tapulandı.
Uluslararası hukuk hiçe sayılarak yapılan uygulamaların yanında ekonomik faaliyetler Türkiye hükümetleri ve adadaki işbirlikçileri tarafından belirlendi. Önceleri devletçi bir yapı öngörülürken 1986 yılından sonra Özal-ANAP Hükümetleri ile özelleştirme adı altında fabrikalar, turizm tesisleri kâr etmelerine rağmen kapatılıp 12.000 kişi sokağa atıldı. Kıbrıslı Türkler’in adadan göç etmesine çanak tutuldu. 1983’te ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ayrılıkçı bir siyaset izlediği gerçeği ile Kıbrıslı Rumlar Avrupa Adalet Divanı’na başvurarak 1992 yılında adanın kuzeyinden Avrupa’ya mal ihraç edilmesinin önüne engeller koydu. KKTC’nin ilanı Kıbrıslı Türkler’in doğrudan ihracat olanağını ellerinden aldığından patates, portakal, havuç, zeytin, zeytin yağı, limon gibi tarımsal üretim hızla geriledi. Özel üniversitelerin ekonomiye katkı yapacağı anlayışı ile bu sektöre büyük yatırımlar yapılarak devletin eğitim sistemi ihmal edildi. Turizm adı altında adanın kuzeyi kumar ve fuhuş merkezi haline getirildi. Türkiye’de kumarhaneler kapatılırken adanın kuzeyi kumarhane dolduruldu. AKP’li bakan Cemil Çiçek aynı günün sabahı cami yapımı için imza koyarken, akşamı ise kumarhane açılışı yapıp, Kıbrıslı Türkler’in maneviyatı için söz söyleyebilecek hakkı kendinde görebilmektedir!
Annan Planı ile birlikte gelişme gösteren inşaat sektörünün ara eleman ihtiyacı nedeni ile Türkiye’den yüzbinlerce emekçi, aileleri ile birlikte adamıza akın etti. Gelenlerin istihdam, okul, sağlık ve sosyal ihtiyaçları için ülke kaynakları yetersiz kaldığı gibi düşük ücretle uzun saatler çalıştırılıp, emeği sömürülen insanlara sahip çıkan da olmadı. Siyaseten kullanma amacı ile bu insanlara kültür dernekleri kurdurulmuş ve vatandaş yapılarak seçimlerde taraf yapılmışlardır. Şu anda adanın kuzeyinde yaşayan nüfus bilinmiyor. Resmi nüfus sayımına göre adanın kuzeyinde 264 bin kişi yaşadığı iddia edilmekle beraber, eski cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 500 binden bahsetmekte, başbakan “oldukça kalabalık” yorumu yapıp, “600 bin ve üzeri” diyebilmektedir. Nüfusun bilinmemesi imkânsızdır çünkü burası bir adadır ve kişi başına düşen polis ve asker sayısı açısından dünya rekorunu elinde bulundurmaktadır. Bu kadar iyi korunan bir yerde nüfusun bilinmemesi tamamen dünyanın gözünden gerçekleri gizleme anlamı taşımaktadır. Adanın kuzeyinde kayıtlı olarak 400 bin araç ve 450 bin telefon abonesi bulunduğu ve günlük olarak 810 bin ekmek üretildiği resmi olarak bilindiğine göre nüfusun kaç olduğunu kestirmek mümkündür.
Gelen nüfusla beraber sosyal olaylar ve suçlarda da görülmemiş artış olmuştur. Kıbrıslı Türkler’in hiç bilmedikleri hırsızlık, dolandırıcılık, gasp, tecavüz, çocuk istismarı ve cinayet gibi olaylar günlük olaylar haline gelmiştir. Gecekondular hızla yayılmış, Kıbrıslı Türkler vergi ödemelerine rağmen, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanamaz hale gelmiştir. Tüm bu yapılanların sorumlusu Kıbrıslı Türkler’miş gibi şimdi de bizden hesap sormaya, bizi aşağılamaya çalışıyorlar. Çalışma şartlarımızın ve maaşlarımızın Türkiye’nin de gerisine getirilmesi ve kamusal alanların AKP’ye yakın Türkiye’deki sermaye çevrelerine peşkeş çekilmesi kabul edilemez. Bu dayatmaların AKP hükümeti tarafından adanın kuzeyindeki işbirlikçi hükümetler eli ile hayata geçirilmesi Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesine saygısızlıktır. Adanın kuzeyinde nüfus ve vatandaşlık dağıtarak Kıbrıslı Türkler’in siyasi iradesini gasbeden Türkiye yönetimleri, TC Yardım Heyeti, TC Büyükelçiliği, Sivil Savunma Teşkilatı gibi örgütlenmelerle yönetimi tamamen elinde bulundurmaktadır. Her bakanın yanında ‘müşavir’ adı altında TC’li uzmanlar onlara emirler yağdırmakta ve gölge kabine olarak görev yapmaktadır.
Kıbrıslı Türkler’in, askeri örgüt olan Güvenlik Kuvvetleri’nin başına komutan olarak gelmesi yasaklanmıştır, polis ve itfaiye örgütü askere bağlıdır. KKTC Merkez Bankası’nın başında Türkiye’den atanan memurlar görev yapmaktadır.
AKP’nin hükümet olması ile birlikte ‘Sünni İslam’ baskısı artırılmış, Kuran kursları yaygınlaştırılıp resmi sisteme entegre edilmek için baskılar artırılmış ve cami inşaatlarına hız verilmiş, Türkiye’den din adamı görevlendirilmesi de hızla artmıştır. Ada’nın kuzeyinde 162 okula karşın 186 cami bulunuyor.
Kıbrıslı Türkler’in siyasi iradesini gasbeden, adayı kolonileştirmek isteyen ve Kıbrıslı Türkler’in laik özgün kültürüne karşı saldırılarını artırıp, asimilasyon politikaları dayatanlara karşı tepkimiz giderek yükselmektedir. Türkiye’nin uluslararası hukuku hiçe sayıp, adanın kuzeyini tamamen kolonileştirme çabaları kabul edilemez. Eylemlerdeki tek amacımız kendi irademize saygı ve Kıbrıslı Türkler’in kendi kendini yönetmesidir.
ŞENER ELCİL
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS)
Genel Sekreteri