yaklaşımlarAlpay DurduranUZUN LAFIN KISASI – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

UZUN LAFIN KISASI – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

Ortada Kıbrıslıların tepkisi var. Öyle eksik bilgilendirme falan yok. Erdoğan Kıbrıslı’nın kendisini istemediğini gördü. Adamları saydığı hükümetin de kerhen kendisini sever göründüğünü anladı. Eroğlu’nun kendisinden randevu talep edip kayırma isteyeceğini düşündüren mektubunu yayımlamadılar ama işin işinde bir iş olduğu da ortaya çıktı. Bazılarının değerlendirmesine göre Eroğlu paketi uygulamaktan vazgeçilmesi anlamına gelen bir ileti sunmuştu ve bir de randevu talep edip yüzüne karşı eleştirilerini söyleyecekti.

Dahası da var tabii. Meydana gelen nümayişçiler arsında aksi pankartlar taşıyacak olanlar olacaktı ve bu biliniyordu. Üstelik uzunca bir mesafe yürüyerek önlerinden geçmiş ama kalabalıktan UBP ve saireye mensup olanların engellemesiyle değil teşviki ile karşılaşmışlardı. DP’lilerin tepkisi bile havada kalmıştı çünkü DP’lilerden bile destek alamamıştı.

Erdoğan iddia ile kare kare incelediğim fotoğraflarda hükümet partilerinin beni savunduklarını veya paketi savunduklarını görmedim demesi boşuna değildir. Kıbrıslının elinde istihbarat örgütü yoktur, polisin istihbaratı bile yerliye bağlı değildir, hepsi Türkiye’ye bağlıdır. Daha meydana gelmeden kaç kişinin geleceği ve ne yapacakları hakkında istihbarat yapılmıştır ve sanırım az yanılma payıyla bilinmiştir. Onun için eksik bilgilendirme olmuş gibi laflar sadece söyleyenlerin çıkarına geldiği için söylenmiştir.

Uydurmayalım. Laf bulmak kolaydır. Buralarda usta çoktur. Onun için tavsiye ederim lafları aklınızdan silin ve olana bakın.

Meydanda büyük bir kalabalık toplanmıştır. Bilmez misiniz ki büyük kalabalık toplamak çoğunun rüyasıdır ve büyük kalabalık toplamaya çalışan çok olur da bir türlü toplayamazlar. Öyleyse bu kadar büyük kalabalığın toplanmasının özel bir nedeni vardır. Birincisi siz de bilirsiniz ki isteklerinin karşılanması umudu pek yoktur. Yani umuda dayanan şenli bir kalabalık söz konusu değildir. İkincisi siyasi partilerin itibarı sıfırla çarpılmış durumdadır. Yani onların küll´ü toplandı da büyük kalabalık toplandı denilemez.  Üçüncüsü sendikaların denediği kalabalık da toplanmamıştı. Dördüncüsü mitinge Kıbrıs sorununu işin içine katacak yani bir çeşit istismar edecek olanların da katılacağı biliniyordu. Buna rağmen insanlar geldiler. Mesajları vardı ve vereceklerdi.

Pankartta ne yazmış önemli değildir. Halkın mesajını almamaları olnaksızdır.

Nitekim AKP’den siyasiler aldılar, peki hükümetten kişiler almadılar mı, aldılar. CHP almadı mı, aldı. Ne dediklerini ona göre değerlendirin.

Erdoğan mesajı aldı da mesajda para yardımı yaptığı ve ilişki içinde olduğu ama haksız durumuna rağmen mitingde toplanan insanların sayısını kullanıp kendisine şantaj yapacağını gördüğü UBP hükümetini ve cumhurbaşkanını da değerlendirdi. Gerisi boş laf.

Kıbrıslı bıktı ve gayri memnundur. Şikayetini de açıkça belirtti. Nüfusumuzu tutamıyoruz ve azınlık olacağız iddiasını o meydandan duymayan olduysa duymak istemediği için duymamıştır. Duymamak mümkün değildi.

Göçü hızlandıran ucuz işgücü akını için sesimizi yükselteli onlarca yıl oldu. Nüfus aktarmaya karşı mücadele açtık. Bunun Kıbrıs sorununu çıkmaza sokacağı için de şiddetle eleştirdik. Halkı bunları değerlendirip bizi anladı amma desteklemedi. Ancak anladığını her vesile ile gösterirdi. Gene de halkın genelde bir an önce çözüm istediğini, Türkiye’nin buraya nüfusunu yığıp Kıbrıslıları azınlığa düşürmeye çalıştığını kasten Türkiyelileri destekleyip bizi sıfırla çarpacağını düşündüğüne inandığını, iman ettiğini bilmiyordum. Örneğin Kıbrıs’a Türkiye’nin ambargo uyguladığını ve mahvına çalıştığını ben yanlışlık olarak görürken halkın kasti olarak değerlendirdiğini düşünemiyordum. Meğer öyle imiş. Dış ticarette ihracatımızı engellediğini ve ithalatımızı teşvik ettiğini söylerlerdi, bense bunun kasti değil gümrük birliği ve Dünya ticaret örgütü kurallarının bir sonucu olduğunu söylerdim. Ben kasıt aramazdım, halk ise kasti olarak değerlendirirdi.

Türkiye yardımlarının buradaki Türkiyelilere verilen hizmetlerin karşılığı etmediğini söylerlerdi, bense yardımların böyle bir kasıt değil bizimkilerin idaresinin yozlaşmasından yaralı olmadığını söylerdim.

Türkiye’yi buradaki gerilemenin sorumlusu tutardım ama buradaki seçimlere müdahalesi ve ekonomik politikaların dikte edilmesinden dolayı tutardım. Halkı ise kasti olarak değerlendirirdi. Gazinoların buraya taşınmasını kendi taşıyamadığı pisliği bize atmakla suçlardı, bense çaresizliğin bir sonucu olarak görür ve yerlilerin  de başarısızlıklarından kaynaklanan bir çaresizliğe bağlardım. Üniversitelere Türkiye üniversitelerinin buraya taşınmasına karar vererek saldırıda bulunulduğunu ve bizimkilerin üniversitelerdeki hakimiyetini kırmak ve bizi göç ettirmek için yapıldığına inanamazdım ama meğer halk buna çoktan inanmış.

Hale bakılırsa halk çok daha radikalleşmişti. Ne olursa olsun milliyetçi olanların dışında halk kopmuş gitmişmiş meğerse…

O bunu düşünürmüş öteki başka bir şey düşünürmüş, geç git. Sonuç ortadadır. Hiçbir zaman pankartlar sorun olmamıştır. Kopan halktır. Azalan nüfus ve genç nüfusun hızlanan göçü kendi düşünce yapısını oluşturmuştur.

DP de kasti yok etme çabasından bahsetmektedir. Her yapılan cami ile dinimizi de değiştirmeye çalıştıklarına inanılmaktadır. Kıbrıslı diye bir endişesi olmayanlara eskiden gelen Türkiyelilerin şikayetleri de eklenince kimin ne dediğini anlamak da zorlaşmaktadır. Lakin durum iç açıcı değildir ve Erdoğan’ın çıkışı bile basit bir paket kavgası çerçevesini aşmıştır. Basit bir pankart kavgasını düşüneceğimize durumun çözümden başka bir çaresini göremediğimizi anlamalıyız. Onun için Erdoğan böyle şaşırdı.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin