Dünya tüm konuları adeta hasır altı yapıp iki konuda odaklandı. Birisi Japonya’daki deprem ve sorası, öteki ise kaynamakla meşgul olan Orta doğu olmaktadır. Bunlar ise genelde sistem ölçekleri ile konuşturuluyor. Japon depremi sorası alevlenen Nükleer santral ve Bahreyn’deki direk dış askeri müdahale benim bu haftaki konum olacaktır. Burada uzun uzun anlatma yerine bazı önemli olgulardan söz edeceğim. Unutmamak gereken her zamanki ki gibi emperyalist çağdaki yaşadığımız gerçektir.
Genelde doğal afetler yeri geldikçe yaşanarak kendilerini insanlara hatırlatır. Depremlerde bunlardan en önemlilerinden biri oluyor. Her deprem yaratığı etki yıkım kadar yanında insani hataları ve yapılanmalardaki yanlışları da istenmese de konuşturur. Her depremin kendine has mesajlar vardır. Bir de doğal afet kadar yaratılan yan etkiler ve çaktırılmadan siyasal faydacılıklar da vardır. Ancak son yıllarda inkar edilmez şekliyle doğal afetlerin sertleşip artığı oluyor. Hatırlayın bir yıl öncesi Haiti’yi: Oradaki depremlerde yüz binler ölürken, arada bir yanlış yapılardan ve sömürgeleşen hayatın etkileri de anlatıldı. Hatta depremi ve yıkımı kullanan Amerikanın ülkeye yeniden yapılandırarak yerleştirme gelişmelerde sık sık konuşuldu. Onun için Japonya’daki depremin çeşitli açıdan konuşulmaması mümkün değildir. Dünyanın düne kadar 2 bu gün ise 3 sıraya gerileyen ekonomisiyle mutlaka depremle birlikte çok çeşitli gelişmeler olacaktı. Bunlardan bir kaçını ufak başlıklarla yazalım.
1) Japonya’da olan deprem ve ardından Tsunami ile devam edip Nükleer santrallerle tetiklenen gelişmeler ülkeyi oldukça konuşturuyor. Pek söylenmek istenmeyen önemli kanıt ise şudur. Hatırlarsınız bol bol eskiden dikkati çekilip ama resmi çevrelerce örtülen gerçekle yüzleşiyoruz. Değişen iklimler ve küresel ısınma sonucu yaşanmakta olan doğal afetler sertleşip artacaktı. Bunun artık kanıtlarını yaşamla yıkımla ispatlarını yaşıyoruz. Nitekim hem depremler artı hem de şiddetleri de büyüdü. Üstelik eskiden duymadığımız ve arada bir olan Tsunamiler de artık deniz kıyısı ülkelerde deprem sorası gelen yeni dalga oluyordu.
Japon depremiyle oluşan yapılar ve insan eğitiminin etki durumu da ortaya çıktı. Doğal afetler ne kadar kaçınılmaz ise aynı şekilde de insanların katkılarının da yıkımda önemi ortaya çıktı.
Japon depremi sorası artan nükleer santral tartışması da oldu. Direk nükleer enerji riski ortaya çıktı. Bu konuda nerde ise depremin yıkımı önüne geçildi. Burada 3 kesimi unutmamak gerekir. “Nükleer santrallerden güçlenen sermaye kesimi: iki Nükleer santrallere çevresel ve insani nedenlerle eleştiri yapanlar. Tartışmalarda pek söyletilmek istenmeyen ama etkili olan diğer tekeler kesimi oluyor. Unutmamak gerekir ki enerji tekelerin rekabeti ve Pazar pastası da konuya bakışta etkili oluyor. Bundandır ki nükleer enerji tartışmasında tek veya iki değil birçok kesimin kendi çıkarları ve yaşanan gerçekler birlikte ele alınmalıdır. Bu konuda en iyi mesajı Erdoğan verdi. Onca nükleer santral ve Japon deneyimine karşın, hemen sanki hiçbir şey olmamış gibi, Deprem fayının dibinde kurulmakta olan Akkuyu santrali için “Tüp gazı da riskli oluyor” benzetmesiyle konuyu hafifletiyordu.
2) Japon depremi ve yankıları devam ederken, Orta doğu da kaynıyor. NATO ile B.M. birlikte Libya’ya nasıl müdahale ve gelecek durumunu tartışıp gündeme oturturken, Basra körfezi ülkesi Bahreyn’de dış askeri müdahale sessizce gelişiyor. Libya için müdahale ve halk tepkilerini demokrasi diye savunan sistem Bahreyn’de kıralı koruma adına başta Suudilerin girmesine pek de tepki vermedi. Bahreyn oldukça önemli gelişmeler sonuç ileride örnek olma gerçekleri sonucu birkaç söz edeceğim.
3) Bahreyn Basra körfezi ülkesi olup petrol zengini ve krallıkla yönetiliyor. Amerikan Beşinci filosunun konak yeri olmaktadır. Nüfusun Yüzde yetmişi mezhepsel olarak Şii olup yönetimde hiç etkisi yoktur. Kral Sünni olup devleti bu kesimle doldurdu. Askeri ise baskı daha iyi yapmak için dış Arap ülkelerinden getiriliyor. Petrol zengini olsa da halkın çoğu memnun değildir. Muhalefet bu olgulardan dolayı mezhepsel Şii ağırlıklı ve sol partilerden oluşuyor. Amerika ise Şiilere karşı duyduğu paranoyak tepki ve ülkenin Bahreyn’de olma sonucu ister istemez muhalefete pekiyi bakmıyor. Suudiler ise dibindeki bir ülkede demokrasinin gelişmesini kendine tehlike görmektedir. Bunlar bir anda bildik Bahreyn’in neden böylesi konuma geldiğinin resmini ortaya koyuyor.
4) Bahreyn herkes Libya’yı konuşurken halkı sokaklarda özgürlük demokrasi istiyor. Bunun üzerine de Suudiler de ülkeye girdi. Bunun elbet tepkisi etkisi olması gerekiyordu, Ancak pek olmadı. Amerikan düşünürleri veya uluslararası hukuk dilendirenler sanki orda hiçbir şey yok gibi de hala Kaddafi için yol arıyorlar. Ne diyelim Orta doğu burası. Yemende ahali kurşunlar yiyor, Bahreyn resmen işgal ediliyor ama hala tek odakta Libya’da takınıp kalınıyor. Bu da sistemin kendisi oluyor.
5) Kısaca dünya görünümünde Japon depreminden nükleer santraller veya Bahreyn işgal ile ayarlamalarla sessizleşen gerçeklerin arasında yol alıp gidiyor. Unutmayalım ki emperyalist çağda yaşanıyor. Bunun gerçeklerinden dışlanarak kavramak zordur. Ama Amerikan eksenli düşünürler de her gün bize sistemin ne iyi olduğu ve bu güzelliklere ulaşma değerler veriyor. İşte size Dünya görünümünden renkler. Ne yapalım ufak köşeden ancak bu kadar anlatım olur.