Çiçek Efendi’nin, “KKTC Ekim’de Batacak” söylemi buram buram Santaj…
Kıbrıs’ta kontrolun kaybedileceğini hisseden Türkiye’deki egemen çevreler, “Ortada dönen bir oyun var” masalını devreye koyup, “Rum yanlısı unsurlar Türkiye ile KKTC’nin arasını açmak için devreye girdi; bu tuzağa düşmemek lazım” diye eskimiş metodları devereye soktular, fakat bu masallara herkesin karnı tok. Kıbrıslılarla Türkiye’nin arasını açmak için birilerinin bir şey yapmasına gerek yok. TC’li yetkililer uluorta yaptıkları aşağılamalarla zaten nifak tohumlarını atıyorlar. Basın önünde bir Başbakana maaşı sorulduğu nerede görülmüş? Veya Bir Başbakanın bir başka ülkenin insanlarına “Hepiniz Beslemesiniz” yakıştırması yapması nerede duyulmuş? Ercan’da kendisini protesto edenlere üstü kapalı da olsa “Rum Tohumu” dediğini unutmadık.
Bir başka konu da denk bütçe masallarıdır. Çiçek Efendi’nin bize sürekli bütçe edebiyatı yapmasının hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığı gibi ciddiye alınacak bir yanı da yok. Şöyle ki Türkiye’nin cari bütçe açığı bir yılda % 247 artışla tam tamına 48 milyar $. Kendi bütçesinde hedefi böylesine şaşıran adamlardan alacak nasıl bir ders olabilir? Ama Çiçek Efendi’nin “KKTC Ekim’de Batacak” söylemi buram buram santaj kokan bir tehdittir.
“Siz bu işleri bilmezsiniz”
Nüfusu bilinmeyen ve bilinmemesi için herşeyin yapıldığı bir ülkede, tabii ki ekonominizi planlayamaz önünüzü göremezsiniz. CTP-BG döneminde güya bir nüfus sayımı yapıldı ama tamamen göstermelikti. Şöyle ki; sayımı yapan Kıbrıslı memurlardı ama ertesi günün sabahında toplamlar daha alınmadan TC elçiligi vasıtası ile sandıklar Ankara’ya ulaşmak üzere çoktan yola çıkmıştı. Bize de “Siz tasnif edemezsiniz, biz tasnif edip size sonucu bildirecegiz” demişlerdi. Sonuçlar 6 ay sonra gelebildi. Tabii çarpıtılmış ve de saptırılmış bir şekilde! Dönemin Başbakanı maskeli beşlerin başkomutanı Ferdi Sabit Soyer, Kıbrıs’ta ilk kez bir nüfus sayımını kendilerinin gerçekleştirdiğini söyleyip böbürleniyordu. Ama Meclisin renkli simalarından DP Başkanı Serdar Denktaş, kendisini yalanlayıp durumu ifşa ediyordu. Bu coğrafyada işler böyle dönüyor işte! Kendileri gerçek nüfusu bildiklerinden ve para brimleri olan TL’yi bize zoraki kullandırttıklarından dolayı gönderilen miktarın yetmeyeceğini çok iyi biliyorlar. 9’uncu aydan başlayarak ciddi para krizine gireceğimizi bildiklerinden, “Siz bu işleri bilmezsiniz” diyerekten hemen önümüze özelleştirme yaftası dikip gazel okuyup masal üstüne masal anlatıyorlar. Özelleştirme ile ilgili bir örnek verelim ve o masalı çürütüp yüzlerine vuralım: KTHY batınca daha doğrusu batırılınca meydan doğal olarak özel şirketlere kalmadı mı? Pekala, bilet fiyatları 2’ye 3’e katlanmadı mı babacık? Ha babacık? Bu yüzden özelleştirme sevdalısı olanlar iki kez değil dört kez düşünsünler. Burada yapılmak istenen, Kıbrıs’ın kuzeyindeki bütün özdeğerleri yeşil sermayeye peşkeş çekmektir. KTHY’nin rezervasyonlu 100 bin biletli yolcusunun Atlas Jet’e nasıl peşkeş çekildiğini hatırlayın lütfen.
Ortadoğu’da bölgesel halk hareketlerinin başladığı gözlenirse, sıranın Türkiye’ye gelmeyeceğini kim garanti edebilir?
Bir başka konu da AKP’li Bakanların, Başbakan Erdoğan’dan aldıkları talimatlar doğrultusunda organize bir şekilde Kıbrıs Türk Toplumuna saldırmaları ve asağılamalarıdır.Büyük bir devletin küçük bir topluma bu şekilde terbiyesizce saldırması korkunun bir başka ifadesidir! Ortadoğu’da bölgesel halk hareketlerinin başladığı gözlenirse, sıranın Türkiye’ye gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Özetlersek, Başbakan Erdoğan’ın “Besleme” çıkışı ve “Bu Paket mutlaka uygulanacak” mesajı Kıbrıslı Türkleri yıllarca içinde bulundukları derin dondurucudan uyandırıp Sendikal Platforumu kamçılamış ve 2 Martta Toplumsal
Varoluş mitingi yapılmıştır.
Takdir-i İlahi de bugünlerde ayaklananlardan yana!
28 Ocak mitinginden 2 Mart mitingine kadar olan sürede toplum inanılmaz bir şekilde baskı altına alınmış, tehdit edilmiş, Ankara’dan özel tim geleceği söylentileri ortaya atılmış, TC karşıtı pankartların ve Kıbrıs Cumhuriyeti bayraklarının toplatılacağı Ada’nın dört bir tarafına duyurularak provokasyon söylentileri ile gergin bir süreç başltılmıştı. Fakat artık macun tüp’ten çıkmış ve geri dönüşu yoktu. Herkes bu paketin Kıbrıs Türk Toplumunu eriteceğini biliyordu ve sağcısı solcusu bir araya gelip, miting günü sağanak yağmur sonrası yatağından taşmış sular gibi Lefkoşa’ya akmıştı. Hava açık ve güneşli adeta halkı selamlıyordu. Mitingin başarılı olmaması için yağmur duasına çıkanların duaları tutmamış, Allah onlara bir tokat daha atmıştı. E bu işler öyle her yere cami dikmeynan olmuyor be beyler. Takdir-i İlahi de bugünlerde ayaklananlardan yana! Korku çemberi yarılmış ve bir önceki miting ikiye katlanmıştı. Ahali pankartını açmış, her zamankinden daha coşkulu ve arzuluydu. Meydan dar gelmiş, isyan rüzgarları esiyordu. Katılımın boyutunu anlatmak gerekirse, yaşayan nüfus oranına göre düşünürseniz bu aynı zamanda bir dünya rekoru idi. Düşünün ki yerli halkın dörtte üçü miting alanında idi. Daha geçenlerde, 1 milyar nüfusu olan Hindistan’da 100 bin kişi toplanmış ve bu büyük bir kalabalık olarak addetilmişti, Yasaklar ve yer yer müdahalelere rağmen, Erdoğan’ın büyük tepkisine neden olan Kıbrıs Cumhuriyeti Bayrakları da açılmış ama Polisce sertliğe de başvurularak toplatılmıştı. Aslında bunun hiçbir yasal dayanağı yoktu ama Mandırada yasa mı vardı yasaklardan başka? Bayrakları zorunan alsalar da insanların yüreğindeki Kıbrıs Cumhuriyeti sevgisini nasıl söküp alacaklardı?
Mitinge birinci cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın eşi Aydn Hanım’ın katılması dikkat çekerken, son secimlerde % 43 oy alıp havluyu atan Mehmet Ali Talat, siyaseten muhalif konumuna düşmesine rağmen mitinge gelmeyerek, AKP ile nasıl kan kardeş olduğunu bir kez daha ispatlıyordu.
Kıbrıslı Türkler Göç ettirilip yerleri yeni taşınan nüfusla doldurulacak!
Daha geçenlerde toplam 89.000 Kıbrıslı Türk’un Kıbrıs Cumhuriyeti kimlik kartı ve pasaportunu aldığı Hristofyas tarafından açıklanmasına, Erdoğan yine tepkiyle karşılık vermişti. Nedense başka ülkelerin halklarına özgürlük isteyen Sn. Erdoğan, bunu Kıbrıslı Türklere reva görmüyor, onları “Nankörler” diye suçluyordu. Vatandaşlar ise, Erdoğan’a tepkilerini göstermek için demokratik haklarını kullanıyor, açık ve net mesaj veriyordu: “Kıbrıs Türk Toplumu Özgürlük İstiyor”.
36 yıldır bulunduğu Mandırada debelenen, belirsizliğin kucağında oturan toplum artık yok olmak istemiyor, Federal Cumhuriyet’te yer alıp, AB’nin tam üyesi olmak istiyordu. Da TC’nin öyle bir niyeti yoktu! Rehin tutma politikasına devam… Kıbrıslılar orantısız bir güçle karşı karşıya. Bu durumda Sendikal Platforum’un AB’den bu yokoluşu durdurmak icin yardım istemesi kaçınılmaz. Kimse iki miting ve benzer protesto gösterileri yapıldı diye Erdoğan’ın geri adım atacağını düşünmesin sakın. Çünkü Paket Ana politikanın bir parçası: Kıbrıslı Türkler Göç ettirilip yerleri yeni taşınan nüfusla doldurulacak! Bu bir insanlık suçudur ve modern tarihte Nasyonal Sosyalizm’de yapılanlardan sonra en büyük asimilasyonlardan bir tanesi olarak tarihteki yerini alacak.
Miting alanında dikkat çeken bir başka nokta, sahne üzerinde bulunan pankartlar ve insanların taşıdığı yaftalardı. Bazılarını sayalım: “Talimatla Yönetilmeye Hayır” “Bu Memleket Bizim, Biz Yönetecegiz” “1960’ta Kurulan Cumhuriyette bizim de Hakkımız Var” “Kıbrıslı Türk ve Türk Kardeş, Ankara Galleş” “Fetihçi Zihniyeti Terk Et” “Ankara Elini Yakamızdan Çek”.
1990 yılında kurulanYeni Kıbrıs Partisi’nden, Alpay Durduran öncülüğündeki bir avuç insanın, o günlerde konuşulmaya bile cesaret edilmediği günlerde, cesaretle söylediği sloganlar artık toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenip kabul görüyor. O nedenle Durduran’a ve yol arkadaşlarına buradan şapka çıkarıyor ve diyorum ki “Asla vazgeçme Yurdundan”.