Son dönemde etrafımızdan içsel gelişmelere eğer düşünsel sansürle beynimizden silinme olmadıysa, yeniden Emperyalist gerçeklerle yüzleşmekteyiz. Yok eğer bellek silinmesi ve sistemin istediği gibi düşünsel sansürle düşünmeme sonucu oluşma aşamasındaysak, bu gerçeklerle yüzleşeceğiz. Sadece verilen resmi bilgilerle ve bıraktıkları orandaki algılatmalarla etrafımızı izler veya ilgisiz kalıp gideriz. Son gelişmeler sadece net olaylarla değil, sistemin nasıl bir insan şekli yarattığının da yüzleşmesi oluyor. Ama yine de tüm bunlar bir doğruyu yok etmiyor: Yaşananlar Emperyalist gerçeklerin aynası olmaktadır.
Bize hep yıllardır özelikle sistemin adı dahi olan ifadelerin belekten silinmesi veya mümkün oldukça kullandırmama çabaları vardı. Sanki Emperyalist kuram dahi öcü ve söylenmemesi gereken kavram gibi siliniyordu. Onun için sistemin kendisi yaptıklarıyla adının dahi kullanılmasını yok etmek istiyordu. Onun için “Küreselleşme, Globalleşme” gibi daha yumuşak ve örtü şeklinde kelimeler üretildi. Aslında bunu da başardı. Nasıl ki şimdilerde birer birer Tiran gibi kötü figürlerin daha dün sistemin en iyi istikrarlıları olma gerçekleri olduğu gibi. Özelikle bu yıl Kuzey Afrika’dan Basra’ya uzanan coğrafyadaki olaylar sonuçları belirsiz olsa da, net bir doğruyu haykırdı: Devrilen liderler sistemin en iyi bekçileri olmaktaydı. Ayakta kalmaları değil direk Amerika’dan dahi en çok destek alan liderler olmaktaydılar. Bu dahi gizletilmek istenmektedir. Oysa bize net bilgi olarak sistemin övülen Orta doğu projesinin belgesi olmaktaydı. Bu dahi tartışılmadı ve öne çıkarılmadı. Sadece gidenlerin şöylesine kötülükleri sıralandı. Oysa Mübarek’in son yer altı işkence yerleri dahi Amerikan sistemsel çıkarlar için hangi kirli işkencelerin yapıldığının acı resmi oluyordu.
Emperyalistsiz bu basit gerçekler dahi düşünülemez: Yine uluslararası sermaye sömürge şeklini kavramadan bu tek tek olayı da anlamak mümkün değildir. Bunlar hep belekten silinerek adeta sistemin “muhteşem” reklamını yapma zemini oluşuyor. Bakın şu işe; Hem her yanda sistemin hastalıkları görülüyor, hem de yeni hedefte hastalık tedavi ilacı olmayan reçeteler havada savruluyor: Bir yandan hep dinin ve diktatörlüklerden söz ediliyor, çare olarak da ılımlı islamdan söz ediliyor. Bunlar özde emperyalist hegemonyanın önemli ideolojik göstergeleri oluyor.
Son günlerde başka önemli Emperyalist şok tedavinin de tartışılması en azından bazı ülkelerde başlandı. Yalnız yine bir eksikle: Konular hep tekil ve dar bir noktada bırakılıyor. Oysa şimdi konuşulmakla meşgul olunan sosyolojik hukuki durumlar aslında Seksenlerden beri Neoliberalist yapılanışın meyveleri olmaktadır. Sistemsel eksiklik hep basit ulaşma aşamasına engel olmaktadır. Bunlara biraz değineyim:
Türkiye’deki son özelikle 2 gazetecinin tutuklanması veya Amerika’da Guantanama olayında Obama’nın siyasal yenilgisi bazı yıllardır olan sistemsel mükemmel değerleri sarsan tartışmalara neden olunuyor. Onlar gibi basitten alalım: Hukukta hep ezberletirler; Suç ispatlanmadıkça insan suçlu değildir. Oysa Yıllardır hepimiz biliriz ki sistemi eleştirenlerin nasıl yakalandıklarını ve uydurmalarla işkencelerden geçirdiği hep yaşanıyordu. Hatta en örnek abide Amerika’daki Guantanama tutuk yeri oluyordu. Orda insanlar en acımasız hücrelerde olmadık şekilde tutuklanarak suçları ispatlanmadan kaldılar. Hatta o denli suçlandılar ve suç bulunamadı ki serbest kalanlara kalacak yer bulmak için Amerika paralar verip yerleşim aradı. Tutuklayan Amerika suçsuz olan insanları dahi kabul etmedi.
Obama şimdi en azından sivil yargılama ve suç bulunamayanların serbest kalma sözüne ve tutuk evinin kapatılmasına söz vermesine karşın şimdi o dahi yenildi. Çünkü örnek Amerikan sermayesi ve siyaseti bunu dahi kabul etmedi. Bu örnek dahi son günlerde iyice Türkiye’de de dilendirilen “suç ispatlanmadıkça suçlu değilsin” ilkesi çoktan bozuldu. Siz karşıt ve öteki görülüyorsanız o zaman hukuk şu kuralla başlar; “Suçsuz olduğunuzu ispatlayın”. Basit değişim aslında çoktan oldu ama ısrarla şu örtü koruma yapıyordu: “Yargı bağımsızdır ve tartışılmaz”. Bu şekildeki düşünce adeta yanlışları görmezlikten gelmeği de yaratı.
Bu basit örnek devamında çok olgu ifade eder.. Sizi en ufak şekliyle muhalif olma tehlikeli olması ve kendinizi oto sansürle düşünmemeğe itmektedir. Böylelikle sadece resmi sınırda düşünüp tartışılacak ortam oluşmaktadır. Size hep düşünsel olarak şu tedavi yapılır; “sistemi sorgulama çizgisine gelmeğin”. Nitekim bu gelişme sonucu da insanlar hep sistemin ezberinde ahkam kesip en doğruda olduklarını zannederler. Siz bilgiyi vermeyeceksiniz ve karşınızdaki de almayacak. Sadece resmi ekseni alacaktır. Böylesi sistemsel düşünce şekli oluşacaktır. Elbet Emperyalistlik ve yönetim diktatörlükleri de konuşmadığınız için de onlarda gözden kaçacaktır. İşte size sistemsel ideolojik kıskaç. Bizde de böyle değimli? Yazılana ve belgelere rağmen hala Kıbrıs konusundaki gerçeklerin konuşulması oto sansürle örtülmüyor mu?
Türkiye’deki 2 gazeteci tutuklanma şekli ve gerekçeleri oldukça tepki yaratı. Bilinen kadar yakalananların durumu da tepkiyi artırdı. İlginç sosyolojik gerçek ise verilen tepkiler oldu. Parçalatma ve böl yönet siyaseti sonucu ötekileştirme benim çizgisi nedeniyle insanlara yakına veya ötekine göre tavır koyma durumu yaratı. Bu nedenle mesleki sınıfsal veya sosyal refleks dahi yok edildiği de görüldü. Bunu seslendiren sosyologlar ise aslında Neo liberalleşme ile gelişen dar bireycilikle yeni siyasal kültürleşme zeminini hep görmezden gelmektedirler. Düşünsel daraltı ve bireysel bencil öteki çizgisi en net insani konuda dahi orta paydaşlıklarda zorlukların yaratıldığını da yaşadık.Gazetecilerin sistemin bazı kirli işlerini yazmaları olmadık güçlüklerin de içine sokuldular. Bu basit hukuk veya sosyolojik ilke değil yönetim genel kurumsallaşmanın gerçeği olmaktadır. Hele de aynı zamanda Model olarak da sunulması basit tekil ayrıcalık değildir.
Son ufak bir gerçek daha: Çoğunlukla Emperyalist gerçekler yok sayılırken bazen de başka şekliyle paranoyaklaştırılıyor. Sanki sistemin işi gücü yok da buradaki her olguyu acil günlüğe aldı. Son Türkiye Kuzey Kıbrıs’la ilgili bir çok konuşma oldu. Nedense AKP dilini veya uluslararsı sermaye sömürgeleştirme gerçeği pek birlikte ele alınmadı. Dahası yaklaşan Türkiye seçimleri nedeniyle AKP diğer partilerin buradaki siyasi kartı kullanmalarına engel olma adına bazı hamleleri olma durumu da pek tartışmalara katılmadı. Oysa şimdiden AKP diğer partilere başka seçimlerde olduğu gibi buradaki siyasal kartı kullanmalarına şimdiden olanağı elerinden aldı. Milliyetçi kesim bu nedenle şimdiden önemli bir eksiklikle başlama zorunda kalıyor.
Kısaca bu hafta düşüncelerden silinmek istenen ama yaşanan emperyalist sistem üzerinde bazı sosyal hukuki gerçeklerle yüzleşme yapma amacından yola çıktım. Bilmem ne kadar başardım sorusu da hala kafamda vardır. Pratikle ezberi biraz sıyırırsak o zaman işler kolaydır.
Neo liberalistlik ekonomik olarak hep krizlerle boğuştu ve hala aşmazda. Ama yaratığı kurumsal yapılar ve insan şekleri ile en azından sosyal değişim sınıfsal sosyal dalgaları etkisi yapma bakımından başarılı oldu. Hele de ezberleri ve düşündürtmeme duruşlarıyla oldukça mesafe aldığı belli. Bunların bir kaçını ancak yaza bildim.