Kıbrıs sorunu, ‘kim başlattı’, ‘kim suçludur’dan öte ‘çıkarıma olan nedir?’ sorusuna dayanarak düşünülmelidir. Ulusal kimliğin saygı görmesini isteyenlere evet ama içinde yaşadığın ülkeye de dikkat etmek gerektiğini kabul etmeli ve çözülmez hale bu sorunu ülkeye yurttaşlığa dayalı olarak düşünmelidir.
Türkiye buraya ulusal kimliği öne sürerek geldi, Kıbrıslı Müslümanlar da onun gelmesini istedi ve emrine girdi. Ama Türkiye kimseye taksim edeceğim, bir kısmını da ben idareme alacağım demedi. İşine geldiği zaman varisliğini reddettiği Osmanlının varisi olarak hepsini istedi, arada bir üs alarak cami cemaat kimliğinin korunması garantisiyle veya Kıbrıs’tan vazgeçip ortan halli bir Yunan adası almakla yetinmeyi kabul etti v e en sonunda taksim dedi. Bunların hepsine kafa sallayacak temsilciler de buldu.
Şimdi güya emin ellerde olan Kıbrıslıya gene kafa sallamak kaldı. Kurtarılmış diye başına kakılan bu durumda bile yurdunu düşünüp de çıkarlarına göre sonuçlar düşüneceğine kendi adına Derviş’in ne anlama geldiğini kendisini tanımayan kimsenin anlamadığı görüşler açıklamalarına kaldı.
Halk dediğimiz bana soruyor ne oluyor diye? Halbuki halk anlamazsa benim yorumum sadece eleştiri olarak kalır. O söyleyecek ve onları masaya oturtanlar değerlendirip karşı tarafın ne yapacağına ilişkin düşüncelerini oluşturacaklar ve sonuca gitmeleri için ne yapılabilecek diye hesaplayacaklar. Bunun böyle olacağını ikisi de biliyor. Halk da biliyor. Birbirlerinin durumlarını değerlendirirken söyledikleri bunu kanıtlıyor. Eroğlu “Hristofias oyalama taktiği güdüyor”, BM “suçlama oyunu oynamayın” ve Hristofias “Türkiye zamana oynuyor” dediğinde bunu kanıtlıyorlar.
Bazıları yabancılardan medet umuyorlar diye karanlığa kurşun sıktığı için YKP’nin yabancılardan medet ummadığının bilinmesini istediğimi söyleyeyim ama ayni zamanda YKP’ye laf edenlerin durum tahlilinde hiçbir şeyi ihmal etmemek gibi isabetli bir tutum içinde olduğunu da belirteyim. İsteyen diğer tarafın tutumu hakkındaki görüşlerini lider denilenlerden alsın görecektir ki bütün aktörler yabancıların önünde suçlu duruma düşmemeye çalışıyorlar.
Bunun arkasından bana göre Hristofias’ın verebileceği tavizin azamisini de vermiştir ama bundan sonrası artık tavizle çözülemeyecek hale gelmiş bir çıkmazdır. Defterleri kapatıp yeniden ve saçmalamadan Türkiye’nin müdahale edebileceği bir sistem yaratamayacağını kabul ederek taraflar çözümü öngörmeli veya nerede anlaşma varsa son bir göz atıp bu anlaşmalara dayanan bir anayasa hazırlayıp referandumu birkaç yıl sonra gerekli önlemleri alarak yapmak üzere uygulamaya koymalıdırlar.
Bunun için Kıbrıs’ta bir daha silahla emri vaki yaratılmayacağını görmek ve anlaşmalarda gereğinden fazla titizlikle federal çatının var olduğunu anlamak yeter.
Annan Planı geldi geçti. Amma bildiğimiz gibi geçti. Hala bir çok iyi insan evet mi hayır mı dedi diye bir birine sataşıp duruyor. Bir yığın da önyargılar yarattı. İdareyi baştan aşağı ikiye ayırıp bu deliler ancak böyle yaşayabilecek kadar ilkeldirler damgasını vuran bir taslak geride kaldı. Şimdiki KKTC anayasasından çok daha baskıya açık bir anayasayı kimsemize sormadan Kuzey için de öngördü. Mesela Başsavcı’nın dilediğini dava etme dilemediğini etmeme kararını verme yetkisi gibi Krallıklarda ancak görülen yetkiler bile öngörüldü.
Biz bu planı onaylamaya karar verdik ama sadece barış antlaşması gelecek ve askerler evlerine dönecek diye verdik.
Bu plana evet diyenler diye ortaya birileri çıktı ve halkın referandum hakkını eline almasının yıl dönümünü kutlama mitingi düzenlemişler. Kendileri bilirler ama o planda olanları Rumlar o şansı yitirdi diye reddedenler ve reddedenleri destekleyenler de bunlar. Bu nasıl iş yahu! Annan planını sadece “Evet deselerdi Türk askeri gidecekti” diyebilmek için aklına getirenler hala daha görüşecek ve itiraz edecek noktalar aramakla meşgul olan Eroğlu’nu destekleyenlerle bir olacaksın diğer taraftan referandumun yıldönümünü kutlayacaksın. Halk ahmak mı? Ne işi var mitingde? Utanmadan beni beklerlermiş gibi konuşuyorlar. Halbuki ben onları Rumların evet demeyecekleri ortaya çıkınca Hristofias’ın önerisine katılmaya ve referandumu bir süre ertelemeye çağırdığımız zaman beklemiştim. Duymadılar bile.
Barışı istiyorsanız Eroğlu’nun oyalama taktiklerine katılmadığınızı buralarda değil silihtar’ın kapısında ve Strasbourg’ta Brüksel’de haykırmanızı bekleriz. Burada İnönü Girne Kapısında şarkıcılarla haykırıp provokatörlere ver yansın ederken barış desteklenmez. Höt deyince “biz değildik” numarasına yatarken partilerinin üyelerinin de provokatörlere sempatilerini gösterdiklerini gördük. Çok bağırırlarsa onu da kaybedecekler.
Kıbrıslı açıkça ortaya çıkmalıdır. Öyle gölgelerde homurdanmayla görüş açıklama olmaz.