Doksanlarda Sovyet sistemi dağılınca insanlar bazı yeni siyasal kavramlar duymağa başladı. Bunlardan biri de Kültürler çatışması oluyordu. İlgili kuram şöyle bir açılım içeriyordu: Artık dünyada sınıfsal mücadele yerine gerek kültürler çatışmasına kayış olacaktır. Bu daha çok dini eksende olacaktır. İslam çatışma merkezi yoğunlaşacak. Karşıt en önemli tehdit İslamcı radikalcılık olacaktır. Bunun fay merkezi ise Orta doğu olacaktır. Orta doğu coğrafyası siyasal bakımdan Atlas okyanusundan Pakistan’a, Afganistan’a dek uzanan bölge olacaktır. Kültürler çatışmasında enerji havzası ekonomik değeri de olacaktır. Buna benzer nice açılımlarla aylarca medyalarda başta Henkintın olmak üzere bazı Amerikan bilimciler konuştukça konuştu. Bu sözleri duyan insanlar bunların şaşırdığını söylediler. Oysa bu konuda Amerikan Neo-muhafazakarlar bu anlayışı çoktan kabullenip stratejileri dahi çizdiler. Büyük Orta doğu projesi de bunların en uzun dönemli olanlardan biri oluyordu.
Doksanların başında bu tartışma tetiklenip merkezlere oradan da merkezi ideolojilere kaydırırken, insanlar söylemlerde bunu oldukça ters görüyorlardı. En basit olanı ise; ilgili tarihlerde İslamcı radikal denilen kesimler sistemin bölgesel vurucu gücü oluyordu. Afganistan başarısı ve kaydırılan Balkanlarda Bosna olayında İslamcılar Amerikan ekseninde oldukça önemli rol aldılar. Hatta sola karşı ve demokratik hareketlere karşı dini İslamcılar oldukça önemli ideolojik ve vurucu kontra paramiriter rol alıyorlardı. Kimse bunarın düşman olacağına inanmıyorlardı. Ama günümüzde öylesi siyasal gelişmeler yaşandı ki dün olmaz denilen bugün resmen temel siyasal çıkmaz olarak yaşanıyor. Bakın nerden nereye gelindi:
Afganistan’ın önemli direniş prensi Bin Ladin şimdi aranan en tehlikeli kişi haline geldi. Sosyalistleri ezmede kullanılan Elkai’de şimdilerde sistemin en tehlikeli örgüt kara listesin de. Bırakın siyasal Orta doğuyu; Almanya’da Fransa’da Amerika’da hep azınlıklar ve İslam artık sosyal içsel sorun oldu. Siyasal olarak karşıt ve tehdit eksenine kondu. Fransa’da Peçe yasaklanması, Almanya’da İslam uyum sorunu, Amerika’da daha ileri gidilerek Obama dahi kötülenmede İslamcı kökeni öne çıkarılıyor. Tüm bunlar dün saçma denilen Kültürler çatışmasının bugün Orta doğu veya İslam dünyasında değil Amerika ve Almanya’da dahi iç sorun haline getirildi. Sağ Muhafazakarlar adeta oy almada göçmen ve dini kuramı hep korkuyla birlikte kullanmaktadırlar.
Konulan geleneksel İslam düşmanlığı gündeme gelirken tek eksen olmaması ve dün dini düşmanlıktan kurtarma adına iki binlerde yeni kütlerler eksenli ittifak ideolojik zemin de oluşturuldu. Özelikle 11 Eylül ile artan İslam paranoyal dışlanma sonucu denge sağlama adına “ılımlı İslam” çizgisi de geliştirildi. Bunun simgesel ilk adımı da Türkiye’de AKP ile adımı atıldı. Dinin düşünsel ve ekonomik olarak serbest piyasa ikileminde ılımlı İslam sistemle içselleşip bölgesel yeni siyasal hedef olarak adımı atılıyordu. Bugün Türkiye eyer model olarak konuşuluyorsa, bunu da sistemdeki düşünce kuruluşları dayatıyorsa, emperyalist özünün ortada olmasının kanıtı oluyordu.
Kültürler çatışması ve bölgesel Orta doğu projesiyle Afganistan, ırak ve şimdi Libya’da direk sistemsel işkal ve saldırılar yaşanıyor. Yine Orta doğuda serbest piyasanın daha etkin olması için de ılımlı İslam çizgileri aranıyor. Radikal denilen islamın anti emperyalist özü boşaltılarak dini değerlerle piyasa modeli karşımı ideolojiyle geleneksel islamın daha yumuşatarak bu süreçler gelişiyor. Özelikle Sünni mezhebi merkezi olguları daha etkin olması nedeniyle de tercih ilgili merkezlerden seçiliyor: Dikkat edin yine sola karşı Sünni eksenli kesimler radikalleştirip dini hareket yaptılar. Bin Ladin’den Elzevahire dek seçilen kesimler Sünni olmaktadır. Her nedense Şii’lerle uzak durma dürtüleri hep oldu. Bu nedenle Suudi’lerden daha az İslamcı olmasına karşın İran’ı hep şer eksenine koyuyorlar ve Bahreyn son ayaklamada Şii gerçeği nedeniyle Sudi işgaline hiç ses çıkarılmadı.
Emperyalist sistem Doksanlarda sadece Kültürler çatışmasını merkezi eksene koymadı: Ayni zamanda beraberinde hem askeri müdahaleleri hem de güvenlik ihracını da birlikte koydu. Konu sadece siyasal ayrışma değil askeri makinenin de işlemesi oluyordu. Somali, Afganistan, ırak, Lübnan ve şimdi Libya olaylarında kültürler çatışması ve güvenlik ihracı birlikte yürüyor. Soğuk savaş yapısı NATO yeni dönemde Güvenlik ihracının rolünü aldı. NATO böylelikle yeni görevlerle hareket ederek genişledi. Tüm dünyada güvenlik ihracı yapan kuruluş haline getirildi. Bir şer eksenli ülke sistemse işgal edilecek nokta halinde karşıt durumuna konuluyordu. Bunlar hep doksanlar sorası emperyalist siyasetin önemli yeni oluşumlarından biri olmaktadır.
Kendilerinin çizdiği bu strateji karşıtı da yandaş ülkelerle kültürler buluşması adıyla da karşıt yapılar geliştirildi. Bir yanda Şer eksenli ve düşmanlar, diğer tarafta buluşma ve sorun giderme yapılarla ikilemler güçlendirildi. Ancak böylesi çarpık ama korkunç denecek gelişmeleri yaratan sistemde kuklalar en çok sarsıntı geçirdi. Bir bakarsınız sistemin en iyi kuklaları Saddam’dan Mübarek’e bir anda düşman ve istenmeyen kişiler oldular. Bu kültürler çatışmalar öylesine paranoyalar yaratı ki güvenlik adına demokratik insani haklarda genel gerileme yaratıldı. İşkence daha hoş görülü oldu. Paranoyal korkularla rasgele tutuklamalar da oldu. Soyut yerine daha soyutlandırılan “terörist” kuramla belirsiz ama korkulan düşünce ile istenilen demokratik daraltmalar ve suçlandırmalar yapıldı. Böylelikle korkunç denilen nice olayın ardından mahsunluklar da ortaya çıktı. Bu gün Guantanama’da yıllardır yakalanan insanların çoğu gereksiz yere işkence görüp serbest bırakıldı. Bu dahi genel sistemin Kültürler çatışması ardında aslında demokratik insani haklarda da gerileme yaratığı da ortaya çıktı. Hele de 11 Eylül korkunç propagandası oldukça güvenlik adına bir çok insan hakkını yerle bir yaptı.
Son günlerde Orta doğuda yine bombalar işgaller aldı başını gidiyor. İslamcı teröristten diktatöre veya geleneksel ılımlı islamdan aslında gizletilen piyasa modelleri adeta sarmal gibi gelişiyor. Bunlar hep kültürler çatışması ortada sırıtıyor. Libya’da Irak’ta Afganistan’da, Bahreyn ve Suudiler de bunlar yaşanırken, uzakta değil mesajı ile Almanya’da Fransa’da dini semboller ve göçlerin kültürel uyum sorunu hep tartışılıyor. Burada başarılan en önemli gerçek; Sınıfsal eksenden etnik dini eksene siyasetin kaydırılıp sistemin yeniden üretimi sağlandığı gibi alternatif sistemi değiştirme hareketlerde oldukça geriye atıldı. Çünkü tehdit diye gösterilen olgular sistemi değiştirme değil korkuyla sistemin devamı için güvenlik ihracının yasalaştırılıp meşru kılınma siyaseti olmaktadır.
Doksanlardan beri konulan Kültürler çatışması şimdi artık saçmalık değil dünyayı kuşatan siyasal oyunun merkezi oldu. Peçesi, türbanı, vurkası, teröristi, yabancısı ve dini dışlama eğilimlerle oldukça karşıt değerler oluşturuldu. Bunlar sistemin devamı ve ötekileştirme siyasetinin başarısı olmaktadır. Dünün dostları ise bugün düşmanı çatışmasına kaydırıldı. CİE ELKAİDE saydamlığı şimdi bilinmez acayip düşmanlık karanlık oyununda insanları kuşattırılan yaşam biçimine gelindi. Konuyu sadece İslam eksenine koymayalım: Bush’undan Sarkozy’e yeri geldikçe “hristiyan birliği” ifadelerini çok duyduk. Sağ muhafazakar partilerde din ve etnik olgulara daha çok rastlanır olduk. Düşünce farklılaşmalarda dinin milliyetin farkı daha fazla oluyor. Üstelik bir yanda din etnik parçalanma olurken öte tarafta da sermaye daha uluslar arası kurumsallaşarak piyasa modelleri ile de etkinliği artı. Tersi işledi. Kültürler çatışmalı bölünme ve ekonomik piyasa modeli bütünselleşme ikilemi emperyalist sistemin kültürler çatışmasındaki çelişki ve hareket hedef haline geldi.
Bu hafta da son günlerde yaşanan tekil veya bölgesel konulara ışık tutması bakımından Doksanlardaki “saçma” denilen ama savundurulup hayata geçince korkunç olan kültürler çatışması konusuna şöylesine bir değindik: Kıbrısta yabancısı olmadığımız etnik dini kriterli çatışmaların doksanlarda sistemin daha merkezine konularak egemen olma yerine siyasal strateji işleyişine gelince nelerin olduğunu atlatma bakımından önemli bir anımsatma yaptım. Dileyen dilediğini anlar: Tek acı sonuç. Bu sistemin işlerken solun eksikliği ve bu karanlıkta ışık olması gereken Sosyalistlik gücünün kırılmasıdır. İnsanları sınıfsal ortak payda ve değişim görüşünden, dini etnik eksene ve sistem içinde en yakın olmaya taşıdı. Bunlar emperyalist sistemin günümüz gerçeği olarak karşımızda sırıtıyor. Bakalım daha neler olacak ve biz ne yazacağız?