Murad Kanatlı arkadaş bu sayfalarda hep yazmıştır. Acaba Karl Marks ve Lenin şimdilerde yaşasaydı nasıl karar verirlerdi? Yani Marks şimdilerde yaşasaydı aynen 1800’lü yıllardaki gibi mi yazacaktı birçok görüşünü, yoksa elindeki somut deneyimleri de göze alıp ona göre mi şekillendirecekti konseptini? Nitekim şu anda Sol içerisinde dünya üzerinde Marksizmin bir ideoloji değil de bir yöntem, bir metodoloji olduğunu öne süren birçok aydın insan ve bilim adamı var. Mesela bu aydın arkadaşlarımız içerisinde Demir Küçükaydın, okuduklarının ve yaşadıklarının birikimiyle geldiği noktada “Marksizmin Marksist Eleştirisi”ni yapmak gerektiğini devamlı olarak vurgulamaktadır. Nitekim bu arkadaşımız şu anda görüşlerini dile getiren aynı adlı bir kitabını da okuyuculara ulaştırmıştır. Demir Küçükaydın, Marks’ın uluslar, ulusçuluk ve din konusundaki görüşlerini burjuva demokratik devrimlerı sırasında ortaya koyduğunu, ulus-devletlerin daha sonra ırkçılaşarak demokratikleşeceklerine ırkçılaştıklarını, ortaya koymaktadır. Ona göre ulusçuluk ve ulusun tam tanımı yapılmadığından yanlışlara ulaşılmaktadır.
Demir Küçükaydın arkadaşımız,”Marksizmin Marksist Eleştirisi” adlı kitabında şunları koyuyor ortaya(sf.4,Nisan 2007):
“Marksizm yirminci yüzyılda, önce İkinci Enternasyonal’in yozlaşması; sonra da Sovyetler’in ve Üçüncü Enternasyonal’in bürokratlaşması sonucu, neredeyse bütün işçi hareketine ve sosyalist harekete egemen olan, Sosyal Demokrat ve Komünist partilerde örgütsel ifadesini bulan yaygın ve resmi biçimiyle, tüm eleştirel ve devrimci ruhunu yitirdi.
Ana hatlarıyla, devrimci köylülüğe dayanan bir hareketin resmi görüşü olduğu yerlerde skolastik; bürokratik devlet aygıtlarına ya da işçi örgütlerine dayandığı yerlerde de metafizik (Pozitivist) bir karakter alıp Marksizm olmaktan çıktı. Bugün dünyadaki Marksistler ve Marksizm diye bilinenler, bu Marksist olmayan Marksistler ve Marksizm olmayan Marksizmdir.
Ama bu suyun görünen yüzünün altında, derin dip akıntılarında, Marksizmin devrimci ve eleştirel ruhu, bu heretik (zındık) karakteri, tıpkı klasik çağların “sapkın” (Batıni) mezheplerinin “kuş uçmaz kervan geçmez” sapa bölgelerde, uygarlığın bulaşmadığı dağlarda yaşamaları gibi yaşamaya devam etti ve onlar gibi yaygın ve resmi Marksizmler tarafından da bir “sapkınlık” olarak görülüp “aforoz” edildi”.
Şimdi bir solcu, bir sol parti sempatizanı, olaya ve sola bu boyutlardan bakmazsa ve kendi statik sol görüşlerini de bir revizyondan geçirmeyerek, kendi partisini de bu görüşler çerçevesi içinden eleştirmeyerek, olayları bu açı içerisinden yorumlamayıp, Lenin veya Marks’ın bundan yüzlerce yıl önce söylediklerini aynı şekilde alıp şimdiye uyarlamaya çalışırsa elbette ki hatalar zinciri içine girecek. Bakın bu eleştiriyi de getirirken ben Liberal ekonomistlerin yaptıkları eleştiriler gibi gerici bir davranış veya pozisyon içine girerek illa ki Liberal ekonomi uygulanacak cinsinden sol olmayan ama temelde sağ kokan eleştiri yapmıyorum. Hayır, gerçekten Marksizmin görüş açısından kapitalizme alternatif olacak bir Sosyalist Modeli ortaya koymak istiyorum. Ve bu modeli savunmak için de muhakkak geçmişte yapılanların eleştirilmeleri, ve solun şimdi geldiği noktayı Marksist Metodoloji içerisinde yorumlayarak bir sonuca gelinmesini savunmaktayım.
Küçükaydın, aynı kitabında, sol mücadele ve sol partilere (sf.12) şöyle seslenmektedir:
“Program, dolayısıyla siyasi mücadele ve strateji sorunu doğrudan evrim kavrayışına bağlı olduğundan, evrimin Önsöz’de aktarılan kavrayışı çerçevesinde(Toplumsal evrimi de, çok farklı toplumları da açıklayan temel kavram, üretici güçlerin değişimi ve farklılığıdır. Üretici Güçler değiştiği için toplum değişmektedir; Üretici Güçler Farklı olduğu için toplumlar birbirinden farklıdır,d.k) devrimci bir partinin, hareketin veya sınıfın programı kategorik olarak şöyle ifade edilir: üretici güçlerin gelişmesine engel olan üretim ilişkilerini ve üstyapıyı, özellikle devleti yıkmak ve uygun üretim ilişkileri kurmaktır.
Bu evrim kavrayışı ve varsayımlar çerçevesinde, program veya stratejiyi belirlemek, ülkede bulunulan üretim ilişkilerinin ne olduğunu tespit etmek ve ona göre bir program oluşturmak şeklinde kavranır. Örneğin, bir ülkede feodal veya yarı-feodal ilişkiler egemense, üretici güçlerin gelişiminin önünde engel olan bu ilişkileri tasfiye etmek, yani demokratik devrim; yok eğer ülke kapitalist ise ve burjuva demokrasisi varsa, sosyalist devrim program ve strateji olarak belirlenir”.
Şimdi yukarıdaki düşüncelerin farkında olmayan ve bunları konuşup görüş, strateji ve taktiklerini belirleyemeyen sözde sol partiler ne yapabilir? Bizdeki gibi daha yedi sene önce ekarte olan bir planın peşinde koşup zamanı yitirdiklerinin ve toplumlarının siyasal kaderi konusunda ısrarcı olamamanın acıları ile dramını toplumlarına yaşattıklarının farkında olmadan, eskiyle avunup statüko olmaya devam ederler… Ve toplumun acı çekmesine sebep olan yara da neşter vurulmadan orada kanamaya devam eder. Böyle solculuğa can kurban (!)…