“(…) Elbette halkın yarısını doğramayı kafasına koymuş sapkın bir militarizmin engellenmesiyle oluşan durumu kastetmiyorum – ne yapılabilirdi ki? Sokakta laf eden iki çift öğrenciye, hakkını arayan bir grup işçiye reva görülen “köpek muamelesi”ni hangi vicdan kaldırabilir? Yahut şu Kıbrıslılara edilen “besleme” lafı. Gönlü yüce, kalbi yüce ve fakat bunlar bu kadar yüce olduğundan zihni “cüce kalan” bir zihniyeti, dinsel tevazuun, ahlaksal diğerkâmlığın neresine yerleştireceğiz? Bu boyutları çoğaltmak mümkün. Ancak esas önemli olan, AKP’nin, “siyasal ve iktisadi liberalizasyonu” karşılayabilecek bir ideolojik ve siyasal programı, ve dahası kültürel oryantasyonun olmamasıdır.”*
Artık kesin olarak, herkesçe kabul edilen; dahası belki de ağızlarda sakız edilen bir yaklaşımla başlamakta fayda var: Kıbrıs’ın şuan içerisinde bulunduğu şartları değerlendirirken, özellikle Türkiye’de son yüzyılda gelişen tarihsel süreci de incelemek gerekir. Türkiye’de 1950 sonrası, sürekli yaşanılan darbelerin bir getirisi olarak birbirleriyle uyum içerisinde değişen hükümet politikalarının, toplumsal yaşama yönelik etkileri; insanları mücadele anlamında büyük ölçüde umutsuzluğa sürüklemesinden ayrı olarak yaratmış olduğu korkunun sefasını şuan mevcut hükümet – AKP – sürüyor… İnsanların halen hergün o vahşet yıllarıyla yüzleşti(rildi)ği sayısız haberler ekranlardan silinmiyorken, bu acıları/ duyguları kendisine malzeme edinen AKP hükümeti; sözde darbecilerden sorulacak hesabı bahane ederek yaptığı anayasal değişiklikler sayesinde şuan faşizmin dik alasını en acımasız şekilde uyguluyor.
Doğal olarak, sanat eserlerini “ucube” olarak nitelendiren; öğrencisinden/ işçisine kadar sokakta hakkını arayan kendi insanına yönelik sergilediği vahşi tavır; AKP hükümetinin geleceğe yönelik yapılacak anayasal değişiklikler açısından insanı bir nebze fikir sahibi yapıyor ki, bu anayasal düzenlemelerin, gittikçe doğa kanunlarına dönüştürülerek topluma entegre edilmesinden başka bir şey olmadığı gayet açık.
Bu zihniyet, başörtüsüz kadını perdesiz eve benzeterek; sahip olduğu dini-muhafazakar tutumunu bile kendi postalarıyla ezerken, Kıbrıs’a yönelik nasıl bir anlayışa sahip olabilir? Zaten Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik nüfus yayılma politikası mevcut hükümetler tarafından sürdürülüyorken; Türkleştirme-Müslümanlaştırma politikalarının bir parçası olarak yaptırılan camiler ve anıtlar göz ardı edilemez. Bunun sonucunda da doğal olarak gelen tepkilere yönelik kendini haklı çıkarma gayreti de bu entegrasyonun bir parçasıdır. Şuan gündemimizde de ilahiyat fakülteleri var: Türkiye’den atanan dini şahsiyetlerin, Kıbrıs’taki koşullarda aktif olamadığı gerekçesiyle şuan ilahiyat fakültelerinin gerekliliği vurgulanıyor.
Kıbrıs’ta yapılan son seçimlerin ardından tek başına iktidara gelen işbirlikçi UBP hükümeti, yıllardır TC hükümetleri tarafından uygulanmaya çalışan “ekonomik” tedbirleri kararlı bir şekilde yavaş yavaş uygularken, bu uygulamalara karşı gerçekleştirilen miting ve eylemlerden rahatsız olan TC Başbakanı Erdoğan, stratejik çıkarlarından bahsederek aslında; stratejik olarak işgalci olduğunu da resmi kayıtlara geçirmiş oldu.
Yine aynı demecinde rahatsızlığını dile getirirken, eylemlerde açılan pankartların da hesabının sorulması gerektiğini kapalı kapılar ardında değil, direk canlı yayında emretmişti. Kanaatimce diplomasi ağızlarından pek hoşlanmayan Erdoğan’ın üslubu bu derece bizden olması iyi yönde değerlendirilebilir: Kibar demeçlerle üzeri örtülerek dayatılan emirlerin arkasındaki niyetin ne olduğunu en azından daha net kavrayabiliyoruz… Çünkü Kıbrıs ile ilgili yapılacak yorumlarda içerisinde bulunduğu durumu sadece TC hükümetlerine yüklemek acımasızlık olur. En az onlar kadar suçlu olan yerli işbirlikçilerimizin de para ve mevki hırsı bizi bu günlere getiren önemli bir unsuz.
Sadece tek bir demecinden yola çıkarak, Türkiye ve Kıbrıs ile ilgili fikir sahibi olabileceğimiz bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzun mutluluğu ile sevgiler…
—————————————————————————————————————————
*Birikim Dergisi, sayı 263 s.45– 53, Ahmet Çiğdem – AKP ve Türkiye: Bir durum değerlendirmesi