Çok büyük bir çabukluk ve kıvraklıkla bütün işler bitiriliyor. Halkın olan işletmelerin bir anda Türkiye’den getirtilen genellikle AKP yanlısı bir şirkete akması veya havayollarının bir anda kapatılıp özel şirketlere ( Hayret tesadüf bu ya onlar da genelde AKP yanlısı fakat bu han-ı yağmada olmaması da ne yazar) verilmesi göz açıp kapayıncaya kadar oluyor. Baştaki hükümet ve ileri gelenleri bu duruma karşı çıkma veya içte bir vicdan muhasebesine olsun girmiyor. Her şey ala-üve aladre satılıyor, heba ediliyor. Peki bu acelecilik niye? Niye acele ediliyor? Reçete cebimde deyip seçimlerde hiç konuşma yapmadan hükümete gelenler bugünlerde ikinci iktidar yıllarına kutlayacaklarmış. Ne gam! Bir referanduma gitseler halkın kendilerinden nasıl nefret ettiğini anlayacaklar ama ona da pek yanaşmıyorlar. Çünkü buna cesaretleri yok. Daha önce başta olanlar ise halka fazlasıyla söz verip de bir şey yapamamanın hicaplığı içinde sadece show yapıyorlar. Hükümete gelseler aynı şekilde davranıp aynı sonucu alacaklar ama şapkayı yere vurmuyorlar. Sendikaların kalkıp oturduğu bir dönemden geçilmekte. Bunun dışında sadece tiyatro ve rol görülmekte. Kalkıp da halkın karşısına geçip gerçek kritik ve gerçek açıklama yapacak olanlar maalesef pek yok. Bu gidişle olmayacak da. Hala daha “Size Avrupa kapısını açacağız, yarın uçaklar inip kalkacak” martavallarını sallayacak olanlar hükümet hesapları yapıyorlar. Ama iktidarsız hükümet olacaklarını da pek algılayamıyorlar. Muhalefet olarak bilinenler hala daha yedi sene önce akamete uğrayan bir planın mitingine yatmakta. Aklılarınca halkı meydanlara çekip oylarını alacaklar. Ama her şey açık seçik belli değil mi? Bu ülkenin reçetesi artık belli. Hastalığı da az çok bilinmekte. O halde muhalefetim diyenler bu reçete doğrultusunda niye mücadeleyi göze almıyorlar? Alamazlar çünkü seçim yatırımlarında meclise yatıp abanmak daha da kolay da onun için. Bir miting yapacaksın. Oradaki kalabalıklara güya rakiplerin hakkında esip yağacaksın. Sonra da birkaç gün sonra o kalabalıklar gidip senin için oy kullanacaklar ve bu iş tamam. Beş sene sonra Allah kerim! İşte bu kadar kolay…
Oysa buradaki düzenin ağırlığını üzerinde hissedenler daha fazla eski KTHY çalışanları. Ve esasında bundan sonra özelleştirmelerin emsali de bu çalışanlar. Yarın haberleşme ve elektriğin sonu da böyle olacak. Gelir getiren daireler de böyle bir bir özelleştirilecek ve orada çalışan emekçilerin gelirleri de bir bir düşürülecek. Nereye düşürülecek? Orası da belli. Türkiye’deki ekonomik standartların seviyesine çekilecek ve bu yönde de yapılacak özelleştirmelerle çalışanların kötü durumu hertarafa yansıyacak. Ve sen ondan sonra ortaya çıkıp dünyaya “Ben bağımsız bir devletim” diye feryat-ı figan edeceksin. Pek tabi ki şu anda Global Kriz denilen kapitalizmin buhranından ötürü benzer sorunlar ortaya çıkmakta. Ama Kuzey Kıbrıs’ta sorun bir o kadar daha kötüleşmekte. Çünkü Kuzey Kıbrıs dünya kapitalizminin de dışında olduğundan ötürü buradaki şartlar bir o kadar daha kötü. Bir de burada tek hüküm sahibi Türkiye var ve şu anda da kendine göre bazı tedbirler almakta. Yani 37 senedir takip etmiş olduğu politikalarını değiştirmekte. Yeni oluşacak duruma göre gardını alıyor. Ve kendine oluşacak bu durumda en az zararla çıkma, bir de çözüm veya yeni durumda ekonomik olarak hem kazançlı hem de sağlam çıkma hesapları içinde. Çünkü burada özelleştirmeler yapılırken sadece Türkiyeli şirketlerin söz sahibi olduğu durumu da göz önüne almak gerekmekte. 37 yıllık eski politikaların hantallığındaki şimdiki hükümet ise mevcut statükonun emir eri durumunda kendisine verilen tüm emirleri gözü kapalı yerine getirmeye çalışıyor. Diyeceksiniz ki peki daha öncekiler de aynısını yapmadı mı? Yaptı hatta daha da kötüsünü yaptı çünkü bir zamanlar eleştirdikleri düzenin savunucuları ve uygulayıcıları olarak halkın umutlarını da süpürdüler. Şimdi nereden ümitleri var? Şuradan var: Artık kendilerine paketle emir verilenleri tahtaravallideki diğer çocukluk arkadaşları uygulamıştır ve yarın bir seçimle başa geldiklerinde önlerinde bir engelle karşılaşmayacaklar; aksine her şey daha önce yapıldığı için halk şimdikilere beddua ederken kendileri tereyağındaki kıl çeker gibi üstte kalacaklar zannındadırlar. Ama halkın artık toplam tüm sisteme karşı bir tepkisinin olduğu da gerçek. Son yapılan mitingler de bunu göstermişti zaten.
Özelleştirme denilen olay aslında gerçekten bir özelleştirme mi? Değil… Özelleştirme olurken birçok ülkeden şirketin katılacağı bir rekabet mevzubahis. Kaldı ki dünyayı izleyenler özelleştirme ile dünya halklarının menfaatine bir olayın olmadığını görüyorlar. Bunun yanında Marksist anlamda “Planlı ekonomi” denilen bir olay var. Üretici güçlerin artması ve yabancı tekellerin elindeki üretim araçlarının tümüyle uluslaştırılması ve bu üretimden ortaya çıkacak artı değerin topluma eşit şekilde paylaştırılması. Kapitalizmin özelleştirme değerleri ile çarelerinin bu planlı ekonomiye katiyetle karıştırılmaması gerekmekte. Bankaların da kontrol altına alınıp gelir ve mevduatların dışarıya kaçırılmaması da gerekmekte. Bir de buradaki sözde ekonomist ve sağ görüşte olanların yanlışlarının en büyük yanı, krizin vebalini halka ödetmek…Hayır bu vebali halk ödememeli. Şimdiye kadar örneğin KTHY koltuklarında akrabaları ve sultanlıklarının partizanlarıyla nasıl veresiye seyahat etmişlerse bu vebali o sultanlık sorumluları ödemeli. Bu ülkeyi bu kötü duruma getirenler vebalini ödemeli. Halkın geliri ile oynanmamalı, aksine halkın yaklaşık on senedir düşen gelirinin yerine konması amaçlanmalı.
Başımızda bulunan milliyetçi güruha samimiyetlerini ölçme babında bir teklifte bulunalım: Yurtiçi ve yurt dışı mevduatları kontrol ediyor musunuz? Yurt dışındaki mevduatları tekrar yurt içine getirebilir misiniz? Hadi bakalım gerçekten yurtsever ve ulusalcı olduğunuzu şimdi görelim. Hadi bakalım getirin yurt dışındaki milyarlarca dolarlık mevduatı ve bu ülkeyle bu toplumu ne kadar sevdiğinizi anlayalım. Bekliyoruz…