Yaşanan haftada hem tarihsel anımsatma bakımından, hem de günümüz gelişmelerle kişileri kolayca çelişkilere saracak durumlar yaşanıyor. Emperyalist kuramı bilmeyen ve konuları tekil koşullarla da derlendirmekten uzak olanlar, şaşırmakta haklı olurlar. Diğer yandan oluşan olaylara baktığı eksenle bağlantılı olarak da farklı görüşler sonucu kimine iyi gelen başkasına da yanlış gelme olguları da normal olmalıdır. Ama hepsinde temel düşünce eksiklik olan Emperyalist öz unutulursa, konular hakkında sağlıklı düşünme şansı olamaz. Onun için bu haftaki makalem sistemin aynası olacak hem yakın tarih anımsatma olayları ve günceli birlikte kısaca ele alacam.
Hafta ortasında Türkiye’de yine tarihi olayların anımsanma dönemi oluyordu. Adıyla simgeleşen Ser verip Sır vermeyen İbrahim Kaykakkaya’nın katledilişinin yıl dönümü oluyordu. 12 Mart cuntasının utanç tarihi yeniden anımsanıyordu. Kaypakkaya’nın nasıl işkence altında paramparça edilerek katlediliş şekli tarihsel işkencenin önemli simgelerinden biri oluyordu. Yeniden bu günü hatırlarken ve sistemin de sessizce susarak belleklerden silerek bu olayı unutturmak isterken, Arjantin’den gelen tarihle hesaplaşma haberi olayların başka yüzünü de gösteriyordu.
Arjantin’de yine ayni tarihsel süreçte yapılan katliamların yargılanması sonucu 8 askerin ömür boyu hapse mahkum edildikleri duyuruluyordu. Demek oluyor ki kimisi kirli tarihi örterek hayatla kaçış oynarken, kimisi de bununla yüzleşiyordu. Türkiye kirli yakın tarihi bellekten silerek devam edip yeri geldikçe de yanlış malzeme olarak kullanırken, Arjantin geçmişle hesaplaşmaya çoktan başladı. Burada dirençle bunu isteyen halkın önemi gözden kaçırılmaması gerekiyor.
2 işkence tarihsel yakın dönemi hatırlarken aslında günümüzde de bunun devam ettiğini ve hatta işkence ile mücadele anlaşmasını en önemli ülkelerin şeklen olsa dahi imzalamadıklarını hatırlatalım: Bunun da ilk örnek olarak sistemin temel merkezi Amerikanın olduğunu hatırlatalım. Tarihsel kirliliklerin günümüzde bazen güvenlik, bazen de adı bilgi almak veya tamamen gizleterek işkence yapılması hala yaygın olan uygulama olmaktadır. Boşuna değil ki sık sık gizli işkence evleri veya her insan hakkı belgesinde durmadan uygulanan işkence bilgileri bulmak mümkün olmazdı.
Tarihsel başka bir kanıt da hafta başında yaşandı. Bunu da medyalar fazla öne çıkarmadılar. İsrail’in kuruluşu nedeniyle ilk kez Filistinliler önemli bir hatırlatma yapan eylemleri ortaya koydular. Suriye, Gazze ve Lübnan’dan mülteci olan ve yarım asırdan fazla sürgün yaşayan Filistinliler İsrail’e karşı yürüyüşle ülkelerine dönme gösterileri yaptılar. İsrail de bunları hemen ateşle ölüme gönderdi. İnsanlara bu olay şunu hatırlatıyordu: Emperyalist yeni sömürge başlangıç döneminde milyonlarca Filistinli ülkelerinden kovularak kuruldu. Hala bu insanlar vatansız olmaktadır. Üstelik bunların dönmesi için de nice B.M. kararı da vardır. Ama özelikle tüm Filistin yaptırılan toplantılarda hep bu insan ayıbı görmezlikten gelinmektedir.
İsrail’in senelerdir ihlal ettiği uluslararası denilen hukuk dururken, bir de baktık Uluslar arası Ceza mahkemesi yargısı Kaddafi’yi sivil halka karşı düzenlediği saldırılar nedeniyle de dava açma aşamasında oluyor.. Görünüşte normal gelen bu davranış tekil kalınca bambaşka olur da genelleştirilince başka perdeden ses gelir. Kaddafi’ye yöne Hadi şu bahane olsun: Bu konu kangren oldu denip sıyrılsınlar: Peki Bahreyn yönetimi silahsız muhalefeti kendi yetmezmiş gibi Suudi tanklarıyla da ezmesi neden sessizlik çemberinde kayboldu?
Uluslararası Ceza Mahkemesi hem iyi hem de çelişkili: Bunu en çok savunup dilediklerini yargılatan Amerika sırf imzalamadı diye hiç yargılanmıyor. Ama örnek olarak Sudan işin içine girince, imzalamaması neden olmaktan çıkıp devlet başkanı hakkında tutuklama kararı çıkarılıyor. Libya da ayni mahkemeyi tanıdığını imzalamadı. Ama sorgulama ve yargı için karar alınıyor. O zaman devlet farkı kişi değişkenlikleri olunca işler net olarak doğrudur noktasına gelinmez. Çünkü dilediklerini yargılatan Amerika eyer daha baştan dokunulmaz olursa ve çoğu kararda da imzası oluyorsa, o zaman Uluslar arası Ceza mahkemesi hep sorgulanacaktır. Elbet yargıladıkları ile ses getirirken yargılamadıklarıyla ile de soru işaretleri çok olacaktır. Çifte standardın kendisi olacaktır.
Bu arada Orta doğu sıcak olaylarla kaynamaya devam ediyor. Ama artık olaylar bütünsel değil de tekilleşiyor. Suriye öne çıkıyor ama İsrail’in yaptıkları pek tartışılmaz. Dahası adı konulan “orta doğu baharına” iliştirilmez. Tunus ve Mısırda ise bazı kesimler şimdiden devrimin parmakları arasından kayışını vurgulamaya başladılar. Haydi diyelim Mısırda din çatışmaları gibi olgularla gündemler kayarken, Tunus’ta gösterilen tepkiler yine medyalardan oldukça uzak. Yemen faciası veya işkal dirençli Bahreyn ille de unutturulmak isteniyor. Sora adı da Orta doğu özgürlük hareketleri adıyla da bol bol Amerika düşünür kuruşlar atıp tutuyor.
Kısaca Emperyalist çağın kendisini yaşıyoruz. Kemer sıkmalarla daha yoksulaşma ve yeni ayarlarla adı Bahar konularak sistem kendini yeniden üretiyor. İnsanlar ilgisiz veya Amerikan düşüncesiyle sermaye ölçekli kurallarla yorumlarsa, hep yanılma ve yeniden yanılma ile sistemin gelecek ufkundan durmadan söz edeceklerdir. Bu durum ta ki alternatif deyişimler veya başka durumlarında var olduğunu kanıtlayan örnekler ortaya çıktıkça sarsılıp yeni arayışlara yönelinecektir. Bu Kıbrıs için de aynıdır. İşlenen suçların doğru olduğunu kabullenelim: Yukarda verdiğim İsrail örneği ne oluyor?