Rakamlar ve istasitiki bilgiler sizin her zaman kazandığınızı veya doğru şeyler yaptığınızı göstermez. Bu, konulara bakış açısı ile ilgilidir. Aksi olsaydı eğer, bugün sahip oldukları nüfus dolayısıyle Çin ile Hindistan dünyayı yönetir olurlardı.
kazanmak ve kaybetmek arasında çok ince bir çizgi vardır. Bazen kaybettiğinizi düşünürsünüz ama aslında o size kazanmanın kapısını aralar. Örneğin Erdoğan’ın şiir okudugu zaman hapse girmesi gibi… Bazen de kazanırsınız ama aslında kaybetmişsinizdir, tıpkı son seçimde olduğu gibi…
Haber ajansları Erdoğan ve AKP’nin zaferini dünyaya geçerken, dikkatli gözler AKP Genel Merkezinde Erdoğan ve Kurmaylarının hayal kırıklığı yaşadığını görebilirdi. Nitekim Milliyet gazetesi manşetini “AKP’de derin hayal kırıklığı” olarak atmıştı.
Ve seçimler her zaman demokrasinin olduğunu da göstermiyordu! Siyasi Partilerde ön seçimin bile yapılmadığı, aday seçiminin Liderin iki dudağı arasında belirlendiği bir ülkede, demokrasiden bahsedemezsiniz zaten.
Padişahlık rejimi 1’nci Dünya Savaşı sonrası iptal edilmiş ama onun yerine irili ufaklı bir sürü Padişahlar türemiştir; siz buna Rusların ünlü söylemi “Matruşkalar” da diyebilirsiniz.
Rakamlar kazandığını gösterse de beklentileri ile örtüşmüyor
İsterseniz seçim sonuclarını hep birlikte irdeleyelim: AKP % 49.90 oy almasına rağmen çıkardığı milletvekili sayısı sadece 326’dır. Bu rakam kazandığını gösterse de Başbakan Erdoğan’ın beklentileri ile hiç örtüşmüyor. Erdoğan, sinsi kurt bir siyasetçi olarak durumun vahemetini gördüğünden seçim yasaklarının başlamasına bir gün kala son bir hamle ile “Bağımsızlara oy verilmemesini” isterken aslında ne kadar “demokrat” olduğunu da gösteriyordu! Sonuç tabii ki arzu ettiği gibi olmadı. BDP’nin desteklediği Bağımsızlar tüm engellemelere ve hiç de adil olmayan bir propaganda mekanizmasına rağmen, devlet yardımı almasalar da 36’da 36 yapmışlardır. Bütün hesaplar bozulmuş, buna bir de MHP’nin yapılan kaset operasyonuna rağmen baraj altına çekilememesi eklendiginde, Erdoğan’ın halk üzerinde askerle uzlaşarak kurmaya çalıştığı otoriter rejime ciddi bir çomak sokulmuştur.
Okuyucular mukayese yapabilsinler diye bazı rakamlar verelim: 2002’deki Genel Seçimde AKP %34 oyla 337 vekil kazanmış, 2007’de ise % 47 oyla 341 Milletvekili çıkarmıştı. Anayasayı tek başına değiştirmek için gerekli milletvekili sayısının 367, konuları referanduma götürmek için gerekli olan rakamın ise 330 olduğunu hemen hatırlatalım.
“Keşke hep balkondan konuşsa!”
Yüzde % 87 gibi rekor bir katılımla yapılan seçimlerde, Erdoğan % 49.90 almasına rağmen kendisini bir üst tura çıkaracak yani Başkanlık sisteminin kapısını açacak sayıdan çok uzak kaldı. Bunun anlamı şudur:
Türkiye seçmeni, Tayyip Erdoğan’a ve Ak Parti’ye “yeni anayasayı mutlaka yap” yetkisini vermiştir ama TBMM’deki temsil sayısını 330’dan aşağı çekerek, “diğerleriyle görüşerek ve uzlaşarak yap” demiştir.
Öyle yapmak zorundadır ve öncelikle kapısını çalması gereken BDP ve CHP’dir.
Sıra, “balkon konuşması”nı siyaseten tercüme etmeye geldi. Erdoğan, balkonda:
– Kimsenin günlük yaşamına karışmayacağını,
– Özgürlüklerin genişleyeceğini,
– Anayasa’nın uzlaşı ile çıkarılacağını,
– Mütevazi oluncağını,
– Hesaplaşmaya değil, helalleşmeya geldiğini , söyledi.
Söyledi de ne kadar inandırıcı oldu? Bilinmez! Erdoğan’ın daha önceki yaptığı Balkon konuşmaları hatırlandığında ümitli olmak için fazla bir neden yok! Siz Balkon konuşmalari ile oyalanmayın realiteye bakın. Bu konuşmalar dünyanın bir çok ülkesinde seçim sonrası yapılan klasik konuşmalardır: “Biz bize oy versin vermesin herkesi kucaklayacağız”. Canlarım benim, öyle mi acaba?
BDP Başkanı Selahattin Demirtaş Başbakanın konuşması için bakın ne diyor: “Biz teroristlerle mi ilişki kuracak? Ya da son gece ‘Bağımsızlara oy vermeyin’ söylemini nereye koyacağız? Sn Başbakan seçim döneminde son derece kırıcı olmuş, bu bizde derin izler bırakmıştır. Öncelikle Başbakan samimi ise somut söylemlerle (icraatla) karşımıza gelmelidir. Şu an için ona inanmamız için bir neden yok!” derken TARAF gazetesi de: “Keşke hep balkondan konuşsa” manşetini atıyor, bir anlamda söylenenlere kuşkuyla bakıyordu! Yabancı basın ise AK Partinin yeni anayasayı kendi başına hazırlamak için gereken çoğunluğu elde edememesine, Türkiye’nin demokrasisi adına iyi haber yorumu getirirken, ona güvenmediğini gösteriyordu.
“Türkiye’nin yeni devlet partisi”
Türkiye’nin yazarlar dünyasında bir kilometre taşı olan Can Dündar ise bakın neler diyor: ”Kıskananlar çatlasın sloganına, ‘Çatlamasınlar, onları da kucaklayacağız’ diye karşı çıkışından, kırdıklarından helallik isteyişinden, daha fazla demokrasiden dem vuruşundan etkilenmemeye imkân var mı? ‘Tertemiz bir sayfa açtık; herkesin yaşam tarzı bizim için mübarek bir emanettir’ sözü iç ferahlatıcı değil mi?
Değil, ne yazık ki değil. Çünkü o balkon, aynı konuşmayı daha önce de çok gördü.
Öyle gidecek sananlar, boyunun ölçüsünü aldı. Zafer gecelerinde ağzından bal damlayan o adam, zaman geçince dilinden öfke saçan bir sadrazama döndü.”
Usta kalem Can Dündar hatırlatmalar yapıyor; “Kimseyi dışlamadık, herkesi kucakladık” dese de, en yakın rakibinin “Aleviliğini” diline doladı.
“Yaşam tarzınız bize emanet” dese de, seçim kampanyasını, muhaliflerinin gizlice kaydedilen “yaşam tarzı” üzerine kurdu. Neden “Kibirden sakınıyoruz” cümlesine değil, “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır” cümlesine daha çok inandığımızı anlamadı. Örnekler devam edip giderken son olarak bakın ne diyor:
“Bu seçimde bir frenleme bekliyorduk; tersine seçmen gaza yüklendi”.
Bu gaza rağmen Başbakan, balkondan vaat ettiği kucaklayıcı lider olabilirse ellerimiz kızarasıya alkışlamaya hazırız.
Ama “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyorsa tek laf kalıyor geriye:
Bizim de öyle Sayın Başbakan… Bizim de öyle…!
Bir başka deneyimli gazeteci yazar Nuray Mert’in ise “Yeni Türkiye’nin yeni devlet partisi yakıştırması” her şeyi güzel özetliyor.
Roma’ya gitmiş ama Papa’yı görememiştir!
Rakamlar Erdoğan’ın kazandığını göstermesine rağmen biz farklı bir pencereden bakalım ve neler kaybettiğini irdeleyelim:
-En büyük hayali olan Başkanlık rejimi bir başka bahara kalmış gibi gözüküyor,
-Anayasayı tek başına yapamıyor,
-Diğer partilerden destek almadan referanduma bile gidemiyor,
-Parlamentoda görmek istemediği BDP, 36’da 36 yapıp baraja rağmen iktidar partisi dahil bütün siyasi partileri ters köşeye yatırıyor,
-Parti tüzüğü gereği 3 dönem aday olanlar tekrar aday olamayacağından bu madde elini kolunu bağlıyor.
Gördüğünüz gibi insan kazanırken kaybedebilirmiş de! Tabii ki bunlar kötü şeyler değil, Erdoğan’ın tüm bunları yalnız değil de uzlaşarak yapmak zorunda kalması demokrasi açısından bir kazanım olduğu gibi kişinin mutlak bir diktatöre dönüşmesini de engelliyor!
Kısacası Sn Başbakan Roma’ya gitmiş ama Papa’yı görememiştir! Hiç üzülmesin, eskiler her olmayan işte bir hayır var derler. Demokrasi bir gün gelir tekrardan ona da lazım olur…
Seçmen ve BDP kazandı
Seçime isterseniz bir de muhalefet penceresinden bakalım: Ana muhalefet partisi başkanı Kılıçdaroğlu “Seçimin en başarılı partisi biziz” “Bu seçimde hem oylarını hem milletvekili sayısını artıran tek partiyiz” söylemi maalesef bir züğürt tesellisinden ibaret. Her ne kadar birileri ne şekilde kıvırtmaya, bahaneler üretmeye çalışıyor olursa olsun, bu seçimin başarısız partilerinin birincisi Cumhuriyet Halk Partisidir.
Yanlış anladığımız bir şey var: Bir ülkedeki anamuhalefet partisi için seçim başarısında yegane ölçüt, o seçimi birinci parti olarak kazanmaktır. Bir önceki seçime göre oyları ve milletvekili sayısını artırıp artırmamak değil. MHP’ye gelince, kaset kıskacından kurtulup son anda Parlamentoya kapağı atmasına rağmen, kolu kanadı kırılmış ve Bahçeli’nin gideceği köyün bahçeleri şimdiden görünmüştür!
Tabii ki bu kadar yazıdan sonra soracaksınız; öyle ise kim kazandı???
Söyleyeyim, öncelikle Seçmen kazandı ve sonrasında da tüm komplo ve baskılara rağmen bu seçimin mutlak galibi BDP.
Sanırım bu sonuçlar tüm siyasetçilere bir ders olmalıdır. Özgürlükleri seslendirdiği Referandumda %58 gibi bir rakamı yakalayan Erdoğan, Genel Seçimde milliyetçi söylemlerin peşine düşünce ayni başarıyı gösterememiştir. Zafere giden nihai adımda Erdoğan hırsına yenilip hata yapınca, hayali ile yanıp tutuştuğu hedefler ellerinin içerisinden tam yakalamışken kayıp gitmiştir! Nitekim yapılan ilk MYK toplantısında Erdoğan’ın “Neden daha fazla oy alamadık, buna yönelik araştırma ve analiz yapılsın” talimatını örgüte vermiştir…