Din özel bir şeydir, isteyen istediği gibi yaşar. Bu düşünce Türkiye’de son zamanların üzerinde durulan şeyi oldu. AKP’nin iktidar olursa içki içmeyi yasaklayacağı, Ramazan’da açıkta yemek yiyenleri rahatsız edeceği ve buna benzer yasaklarla insanların peşinde dolaşacağı korkuları vardı. Gene de AKP üçüncü kez seçim kazandı.
Bunun nedeni AKP’nin yemek paketleri dağıtması, sağlıkta fakirlerin masraflarını azalttığı ve sair sosyal yardımlar olsa da fazladan aldığı oyların açıklaması korkulanın olmaması olabilir. İnsan karnı doyar doğmaz özgürlük aramaya başladığına göre korkulanın olmaması yani baskının rahatsızlık düzeyine çıkmaması oyları etkiledi.
Muhalefetin geçmiş başarısızlığı zaten AKP’ye şans kazandırmıştı. Bunun koalisyonların başarısızlığı olarak görülmesi de büyük faktördü çünkü birkaç parti daha AKP gibi muhafazakârlık iddiasında idi.
AKP’nin Batı karşıtı durumu da ilgi çekerdi. Bazıları Türkiye’nin ılımlı İslam modeli ile ABD’den destek aldığı iddiaları ve Batı baskısıyla ülkenin bölüneceği iddiaları da vardı. Ancak AKP’nin karşısında olan CHP’nin dile getirdiği çağdaşlaşma hamlesi de Türkiye’de hep o tarafa Batı karşısında zayıf olarak görülmesine neden oluyordu. Yani bu nedenle AKP’ye oy vermeyip CHP’ye oy vermek seçmene çekici gelmiyor. Onun için bu faktörler etki etmedi.
Mollaların modasının geçtiği ve AKP’den ayrıldıkları başka partiye geçtikleri görüntüsü de ona yardım etmiştir.
Türkiyeli seçimlerle gelenlerin ekonomik başarısına büyük önem verdiğini de göstermiştir. AKP kendi bir marifet yaparak değil ülkeyi yabancı sermayenin serbestçe kullanmasına uygun hale getirerek sağlamıştır. Seçmen buna memnun olmuştur. Ancak tüm fak fuk fonları ve sağlık hizmetlerinin alt gelir seviyelerine ulaştırılması yetmez. AKP yabancı sermayeye bağımlı ve yerel kaynakları yağmalayarak kazançlar sunmakla ekonomik kalkınma kalıcı yapılamaz. Suudi Arabistan buna örnektir. Petrol bitti Suudi biter değerlendirmesi genel kabul görüyor, AKP de satacak bir şey kalmayınca ne yapacak sorusu akla gelmektedir.
Cari açık denilen büyük servet transferi ve dış borçlar büyümesin diye yüksek değerli döviz kuru uygulamasına son verip gerçekçi kura geçiş yoluna adım adım gidilmesi politikası bundan sonra da yabancı sermaye girişiyle ekonomik kalkınma devam ettirilebilecek mi göreceğiz.
Din faktörü ise ekonomik kalkınmayı etkileyecek boyuta ulaşmadı. Batı düşüncesine göre eğitim, kültür ve bilimde dini karıştırmama ama okulda araştırmada Allahsız, dışarıda Allahlı yaşama özgürlük düşüncesi bu arada yerleşir mi yani Cumhuriyet dönemi laikliği özgürlüklerin arttığı bir ortamda yeşerebileceğine göre Türkiye de o seviyeye geldi mi sorusunun yanıtı da verilecektir. Örneğin Gülen okullarının müfredatı bilime dini karıştırmama şeklinde mi olmaktadır. Yoksa iddiaya göre Gülen koleji olan Doğa koleji DAÜ’de din esaslı eğitim mi yaptıracak. Erbakan düşüncesi olsa ekonomide Milli Görüş mü tanıtılacak diye bakardık ama Milli Görüş savunucusu profesör şimdi AKP’dedir ve monetarizmi içine sindirerek bakanlık da yapmıştır. Erdoğan Hoca’nın görüşüne alayla yaklaşmıştı hatırlayalım.
İslam’da ekonomik bir görüş yoktur. Dinciler buralarda rasathane görmeye bile tahammül edemeyen bir ekolden gelmektedir. Matematiği, fiziği bile bilimden saymayarak okulların müfredatından attırmıştı. Dünyanın yuvarlak olduğunu bile reddeden, Ay’a gidilmediğini bunun bir aldatmaca olduğunu söyleyen ve Dünya’daki sınavda dinden uzaklaşıldığı için Müslüman ülkelerin insanlarının Allah tarafından cezalandırıldığını iddia ederlerdi.
Dincilere göre esas olan bu geçici hayat değil öbür dünya hayatıdır ve onun için yaşanmalıdır.
Hâlbuki öbür dünyaya gidip gören olmamıştır ve bu dünya’da olandan başka bir hayat yoktur. Çok yaşarsan ne için yaşıyorum diye sorgulayıp can sıkıntısından ölmeyi tercih edeceğin bir ömür de boşunadır. Ölüm korkusu bir de cehennem korkusu ile pekiştirilip tek gerçek olan hayatı çekilmez kılmak ve anlamadığın bir dilde dualarla zamanı geçirmek esas değildir. Dinciye “emirin emrine uy” diyen ve “çok karıştırma dua ne niyazla ebedi hayata layık olacaksın” düşüncesini verip hüküm sürenlerin bir aracı yapmak esastır. Bu istismar hep görülmüştür gene görülecektir.
AKP ikinci dünya savaşında camilerin bazılarının zahire ambarı olarak kullanılmasını bile hatırlayıp CHP’ye saldırmakta idi. Erdoğan bilmez mi idi ki bunun sorumlularına bugün olsa karşı çıkacak olan gene CHP’ye oy veren ve vermeyen solcular olacak ve kendine taban olan dinciler “Emirin emrine uyacaklar”.
Türkiye’de özgürlük kavgası çoktan başlamış ve sürmektedir. Var mı bir özgülük savaşçısı dinci? Dini tarihlerde asılanların özgürlük diyenleri gene dinci guruplar ezmedi mi? Mevlana için övgüler düzerler ama onu linç etmeye kalkanlar gene dinciler değil miydi?
Bazı insanlar Kuran’da yasaklanan hurafelere inanmak ihtiyacı hissederler ve yasak olmasına rağmen dincilik yaparlar. Gazetelerin Cuma sayfalarına, Ramazan sayfalarına bakın. Orucu bozan sebepler, kocanın yanında kadının yellenmesi gibi fiziki dua okumanın kandillerde gelecek sevapların miktarı gibi uhrevi inciler okursunuz. Bir dinci parti bununla mı sonuç alacak? Biz onlarınkine karışmayalım onlar da bizimkine.