Kaza dendi mi nedense akla hemen trafik kazaları gelir. Halbuki hayatın içinde kazaların envayi çeşidi vardır! Hatta bazen dünyaya kaza ile gelirsiniz:)) ama biz isterseniz önce akla ilk gelen kazadan başlayalım: Trafik kazası… Değerli dostum Serdar Atai ile güney Kıbrıs’ta Maraş’la ilgili bir belgesel çekimine katıldıktan sonra Mağusa’ya dönüş esnasında tanıklık ettiğimiz bir vatandaşın Çukurova yol kavşağında hayatına mal olan kazayı mercek altına alalım: Kalabalık bir vatandaş topluluğu, Polis, Ambulans, İtfaiye ve yoldan geçen meraklı gözler… Sanırsınız ki ülkede duyarlılık maksimumda! Herkes film seyreder gibi olayı seyretmeye koşmuş, kaza üzerinden 30 dk. geçmesine rağmen kazazedeler araçtan çıkarılamamış. Bu tip durumlarda zamanın ne kadar değerli olduğunu söylememe gerek yok herhalde! Ertesi gün gazetelerin manşetlerinden bazı kesitler: “Yine kaza yine ölüm”, “Dikkatsiz sürüş”, “Sürat felaket getirdi”, “Ders almıyoruz”, “Kahrolduk”. Manşetler işte böyle. Bütün suç sürücülerin üzerine yıkılırken, geriye yitip giden bir hayat,, yakınlarının gözyaşları ve genç yaşta kamyon ehliyetsiz araç kullanmaktan cinayet faili bir genç kalıyor. Hayata veda edenler, istatistikli bilgilere dahil olduktan sonra tabii ki kısa zamanda unutuluyor!
Polis Denetimleri sadece cepleri yakıyor
Gerçek ise gözlerden her zaman olduğu gibi kaçırılıyor. Ertesi gün ise yollarda ayni güzergahlar üzerinde sayısız polis kontrolleri. Tabii ki bunlar cebinizi yakmanın dışında kazaları önlemiyor. Kazalar polisin otoritesini daha da hissettirmek için sadece bir araç oluyor. Gazetelere, TV kanallarına bakıyorum, kimse olayı yeterince irdelemiyor. Aşırı sürat, dikkatsiz sürüş deniyor da başka bir şey denmiyor. Rejim komiseri trafik dernekleri ise cezaların yetersizliğine vurgu yapıp daha fazla ceza, daha fazla denetim, daha fazla radar kamera istiyor. Şimdilerde ise noktadan noktaya hız tespiti yapan bir aletçik alma peşindeler. Adam gibi emniyetli yol yapmak, gerekli yol güvenliği önlemlerini almak için paraları yok ama birilerini zengin etmek, cebinizdeki parayı hortumlamak için var. KKTC’de çarklar böyle çalışıyor işte! Halbuki kazanın olduğu noktada, kavşak yerine çevre yolu olsaydı bu kaza zaten olmayacaktı. Standart dışı, net görünmeyen trafik levhalarımız AB normlarında olsaydı, sürücülerin görüş alanlarını engelleyen reklam panoları olmamış olsaydı muhtemelen bu kaza yine olmayacaktı. Dahası, trafikte ceza önceliği yerine eğitim önceliği birinci sırada olsaydı o genç çocuk büyük ihtimalle daha büyük bir sorumluluk taşıyıp ehliyetsiz kamyonla yola çıkmayacaktı. Ve tüm bu saydıklarımızdan dolayı bugün birçok vatandaşımız da hayatta olmuş olacaktı.
Bunlar ilk bakışta göze çarpan eksikliklerimiz. Ama gelin görün ki kaza denip geçiştiriliyor! Ülkemizde sorgulayıcı değil de rejimin güdümünde olan bir medya olgusu ve rejime komiserlik yapan Dernekler olduğu sürece de bu sahneleri tekrar tekrar görüp belki bir gün biz de yaşayacağız. Bu arada rejimin bizi sürekli bir kaos ortamında yaşatmak istediğini de unutmayalım! Oysa, Polis baskısı ile sağlanmaya çalışılan düzende, Polis geri çekildiği gün başladığınız noktaya geri dönersiniz.
KTÖS’ün hamlesi zincirleme kazaya yol açtı
İsterseniz bir de diğer kazaları irdeleyelim. Mesela Türk ordusunun Kıbrıs’a çıkması da organize bir siyasi kaza sonucudur! Sonrasında TC hükümetlerinin ardı ardına uyguladığı paket kazaları var ve 86 yılında Özal’ın paketine TKP’nin yaptığı itiraz sonrası koalisyonun çökmesi gibi olanı da. Sonuncusu da işte gördünüz: AK Parti hükümetinin uygulamak istediği paket sendikaların itirazına takılınca ortaya paket kazası çıktı! Anası ile yavrusu arasında öyle bir çatışma çıktı ki şarampole yuvarlanma yakıştırması bile az kalır! Kıbrıs’ın köklü ve gurur kaynağı KTÖS, oyunu kurallarına göre oynayıp AKP’nin zorla uygulamak istediği pakete siyasi yanıt verip mesele uluslararası arenaya taşınınca, siyasi kaza kaçınılmaz oldu. Sendikanın genel sekreteri Şener Elcil, New York’a da BM’ye de Londra’ya da garantör ülkelere de gideceğiz açıklaması ile kazanın boyutunu tamamen büyüttü, zincirleme kazaya yol açtı. İşte bunlara da literatürde siyasi kaza diyorlar! KKTC’de 1983 yılında Özal hükümetinin ülkeyi derin devletten kurtarma çabası içinde doğan bir boşluk sonrasında kaza ile doğdu. Özal hükümetinin itirazına rağmen derin devletin dediği oldu.
Yaptığı zincirleme kazalar sonrası şuurunu kaybetmiş bir hükümet
Ülkede kazalar zinciri devam etti; önce toplumsal ayaklanma, sonrasında CTP-BG hükümeti, kaza ile kuruldu. Ardından ülke boydan boya kaza ile yağmalandı. Bir başka kazada yılların eskitemediği pamuk saçlı adamın kaza ile umut kaynağı olmasıydı. Akabinde vites değiştirip Saraya taşınınca olanlar oldu, ülkenin en büyük siyasi kazası gerçekleşti ve İrsen Küçük Beyefendi Başbakan oldu. Göreve geldikten 1 ay sonra KTHY kazaya kurban gidip kapıya kilit vurdu. Yapılan eylemler sonrasında Sn. Küçük yoldan çıkmış araba misali şirketin batırılmasında işçileri suçlayıp “lise mezunu bile değillerdi” suçlaması yaptı. Dense dense buna dil sürçme kazası denilebilirdi. Yeni hava yolunun 10 gün içerisinde uçacağını müjdelerken ‘ama 800 işçi çalıştırmayacağız’ suçlaması ise yaptığı zincirleme kazalar sonrası şuurunu kaybettiğini gösteriyordu. Hatırlatalım: KTHY’ye onca işçiyi başta kendilerinin yönetici olduğu UBP işe almıştı! Benden uyarması; kazalar her zaman hafif sıyrıklarla ucuz atlatılmıyor, siyasi mefta da olabilirsiniz ve adına da kaza deyip, geçerler…