Türkiye’deki solun, Kıbrıs konusundaki her çabası ulusalcılık temelinde olmadığı sürece önemlidir, bu nedenle Marx21’ın bu sayısı bu yönüyle değerlidir ama alınması gereken daha çok yolumuz var…
Türkiye’de Kıbrıs’ı tartışmak
Türkiye’de herhangi bir toplantıda, Kıbrıs konusu açıldığında çoğu kez, birçok kişinin kafası fena halde karışıyor.
Türkiye’de konuyu tartışmaya çalıştığımızda, çoğu kişi politik olarak nerde, nasıl duracağını tam olarak bilemediğinden içinde bolca ‘ama’ geçen cümleler kuruyor ve çoğu kez her tartışma biraz yarım kalıyor… Her olumlu gibi gözüken cümle, arkasından gelen ama ile bağlanan cümleden ötürü havada kalıyor… “Amma bu işin içinde emperyalistlerin çıkarı da olduğu gerçek” gibi genel kabul gören cümle ile kendini aklama girişimi en çok rastlananı… Daha az bilinçli olanlarda ise “amma bizim de orda çıkarlarımız var” cümlesine sol içinde de rastlamak mümkün… Daha az konuya hâkim olanların dile getirdiği “amma Yunanlılar soydaşlarımızı katlediyorlardı, şanlı ordumuz gitti kurtardı” cümlesi, solun resmi tezlerinde çok yer bulmasa da halk arasında duyulası bir durum, bu nedenle sol tabanda da rastlanan bir “karşı duruş”! Sol içinde en az duyduğumuz ama daha kibar versiyonları ile Türk ordusunun oraya bir zorunlulukla çıktığını yani bir “insani operasyon” olduğunu anlatan solculara bugüne kadarki tartışmalarımızda rastlamadık da değil!
Konu yabancı ordular olduğunda, Türkiye solu hiç düşünmeden tüm işgallere karşı çıkarken, kendi ordusunun giriştiği işgalle net hesaplaşamaması aslında üzerinde daha fazla konuşulması gereken bir konudur.
Her savaşta tecavüzler, toplu kıyımlar, toplu mezarlar yaşanırken Kıbrıs’ta “şanlı” Türk ordusunun ak pak, insani operasyon yaptığına inanların sayısı, Türk solu da dâhil, hayli yüksektir. Çok az kişi karşılık tartışmaya başlamadan bu gerçeği kabullenir, belli bir süre konuştuktan sonra, Kürdistan’daki ordunun yaptıkları ile bağlantı kurulduğunda aklına yatar ama bunun kalıcı olmadığını, bunu Türkiye insanın unutmaya meyilli olduğunu tecrübelerimizle maalesef öğrendik…
1974, Türkiye işgali ve Türkiye solu
1974 yılında 200 bin kişi yer değiştirmeye mecbur bırakıldı. O günkü nüfusun 630 bin olduğunu düşündüğünüzde bu rakam nüfusun üçte biri anlamına geliyordu… Kıbrıs’ın kuzeyinde ve güneyinde eğer Kıbrıslı Türkleri ve Kıbrıslı Rumları etnik bir grup ya da dini bir grup sayarsanız, ya da her ne derseniz deyin; adanın her iki yanında bu gruplardan biri temizlendi, yapısal olarak homojen iki adet bölge yaratıldı ve bunu yaratan Türkiye Cumhuriyetidir… Hrant’ın anlattığı, anlatmaya çalıştığı gibi etnik temizlik o bölgedeki herkesi öldürmek, katletmek değildir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs’ta bir değil, iki adet etnik temizlik yaptı!
74 öncesi nüfus oranı ve toprak oranları aşağı yukarı 80:20 olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde işgal ettiği toprak yüzde 37; yani 74 öncesi Kıbrıslı Türklerin elinde tuttuğu toplam toprak yüzdesinden yaklaşık iki kat da fazla… Nüfus oranı ise herkesin malumu olduğu üzere, Anadolu’dan taşınan nüfusla günümüzde kuzeyde ve güneyde yaşayanların oranı 50:50 yaklaşmakta… Zaten kuzeydeki nüfus ile güneydeki nüfusu eşitlemek gibi dertleri olduğu bilinen bir gerçek…
55-58, 63-68 ve 74 yılları arasında çatışmaların arttığı dönemlerde 2500 üzerinde Kıbrıslı kayıptır ve çoğunun akıbeti halen daha bilinmemektedir, bunların 500’ü Kıbrıslı Türk’tür ve önemli kısmı 74 öncesi Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların Kıbrıs’taki derin devlet uzantıları tarafından kaybedildi. 2000 civarındaki Kıbrıslı Rumlardan önemli bölümü 74 yılında kaybedildi ve yine çok önemli bir kısmı sivillerden oluşuyordu. Bu rakam içinde tek tek kayıp olanlar olduğu gibi önemli sayıda, farklı bölgelerden topluca alınıp, çoğunun başında bir Türk subayı olduğu halde çocukların, kadınların ve yaşlıların oluşturduğu gruplar da vardı ve bunlar hala kayıp…
BM kayıtlarına da geçtiği şekli ile çoğu Türk subaylarının sorumluluk alanı içinde, yüzlerce Kıbrıslı Rum kadına da tecavüz edilmiş, Türk ordusu bu konularda da suskun…
Bazıları binlerce yıllık, önemli kiliseler, kutsal yerlerdeki ikonlar, değerli şeyler yağmalanmış… Yalnız Kıbrıslı Rumlara ait olanlar değil, Ermenilere, Marunilere (Maronit) ait kiliseler, hem de binlerce yıllık tarihi olan kiliseler yağmalanmış ama sorumluları bilinmiyor?! Şimdilerde Kıbrıs Ortodoks kilisesi bu işin peşine düşünce, bunun Türk düşmanlığı olduğu yazılmakta…
58 öncesi de ama özellikle 58 sonrası tek tek yer isimleri, köy isimleri sistemli şekilde değiştirilmeye başlandı. 74 sonrası ise bu işler toplu olarak yapıldı. Tüm tapu kayıtlarını sildik dediler ve Türkiye devletinin tam denetimindeki Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetim özellikle Kıbrıslı Rumlara ait mülkleri özellikle Anadolu’dan getirilenlere verdi…
Kuzey, Türklerin idaresine geçtiği andan itibaren, Kıbrıs’ın tek ve en büyük turizm kenti Mağusa’nın yanındaki Maraş’ı ülkenin en büyük limanı olan Mağusa yakınındaki devasa fabrikaları diğer bölgelerdeki sanayi tesislerini, bankaları narenciye bahçelerini ve 160 bin Kıbrıslı Rum’un evinde neyi var, neyi yoksa yağmalandı…
Yetmedi, 74 sonrası kültürel asimilasyona hız verildi. Gayri Müslimlere ait ne kadar kutsal yer, mezarlık, onları simgeleyen yapı varsa sistematik olarak yıkıldı, yıkılmasının koşulları oluşturuldu. 2000 sonrası ise her bir köye devasa camiler ve dev bayraklar dikildi.
74 öncesi Kıbrıs’ta soyadı yoktu. Kıbrıslılar birbirlerini babalarının ismi ile bilirlerdi, soyadı yerine herkes babasının adını kullanırdı, bir de lakabını veya mesleğinden gelen bir takıyı… 74 sonrası soyadı kanunu geçirildi, geçmişle olan bağ, bu vesile ile kopartıldı. Artık eski bir arkadaşınızı ararsanız işiniz çok zor, çünkü eskiden yaşadığı köyün adı da, soyadı da artık eskisi gibi değil…
Bu sürece en hızlı Anadolu’dan gelenler adapte oldu. Değiştirilen köy isimlerini bir süre daha Kıbrıslılar kullanmaya devam etti, Anadolu’dan getirilenler ise yeni “Türkçe” isimleri hemen benimsedi. Benimsemeyenlere yeni gelenler hemen nankörlük, hainlik bastı, basmaya devam ediyor…
Kıbrıs’ın kuzeyi Anadolulaşıyor
Kıbrıs’ın kuzeyi gün be gün biraz daha Anadolulaşıyor; ama kelimenin tam anlamı ile Anadolulaşıyor. Tıpkı Anadolu’nun bir zamanlar mozaik olması gibi ama sonradan İttihat ve Terakki tarafından nasıl Türkleştirildiyse, tam öyle bir politika ile Türkleştiriliyor ve sürecin tamamlanmasına az kaldı.
Gül İnanç’ın “Büyükelçiler anlatıyor” kitabında 74 sonrası Kıbrıs’a gelen elçiler övünerek anlatıyor, en başarılı işleri TRT yayınlarını yaygınlaştırmak ve yollar yapmak. Yapılan yollar ile Kıbrıslılar biraz daha merkeze bağlanıyor, merkeze bağlandıkça daha fazla Türk ve Müslüman oluyorlar, olmaya zorlanıyorlar. TRT seyrettikçe de ‘resmi’(!) Türkçeyi öğreniyorlar, Kıbrıslı gibi konuşmaktan uzaklaştırılıyorlar. Kıbrıslı gibi konuşmak alay edilecek, utanılacak bir eylem haline dönüştürülüyor.
74 sonrası her şeyimiz Türkiye’ye bağlanıyor, eğitim sistemi dâhil… Masum bir süreç gibi takdim edilen üniversite hazırlığı adı altında tüm Türkiye eğitim sistemi Kıbrıs’ın kuzeyine boca ediliyor, Türkiye’nin dağını, taşını, resmi tarihini buradakilerden çok daha iyi öğrenen çocuklar yetişiyor…
Askerlik kurumu, Kıbrıs’taki olağanüstü hal ve savaş halinin devam ettiği gerekçesi ile direk Ankara’dan yönetilmektedir. Yani eğitim sistemi tornasından biraz olsun kendinizi koruduysanız da, askerlikte kesin istenen kalıba sizi koyabiliyorlar…
Türk Lirası kullanmanın getirisi olarak, Türkiye ekonomisi ile yapışık ikizleri oynatılıyoruz. Merkez Bankası başında ise TC hükümetlerinin atadığı bir müdür. Yani ekonomi de, tüm finans kurumları da 74’den beri tam olarak Türkiye’nin elinde… Son dönemdeki politikalarla Türkiye menşeli özel bankalar da kalan finansal ortamı domine etmiş durumda. Bunu bozan birkaç banka da son dayatılan paketin içinde özelleştirilecekler listesinde…
Tüm bunların üstüne Türkiye burada yıllardır fetih politikası izlerken, adım adım Kıbrıs’ın kuzeyini dönüştürürken Türkiye solunun Kıbrıs’ı unutuşu, yok sayması, sesini duymaması her Kıbrıslı solcu için hüzün ve öfke olageldi.
Ama kötü olan, yukarıda yazdıklarımızı Türkiye solu çok iyi biliyor(du). 12 Eylül’ün her konuda olduğu gibi onda ciddi hafıza kaybına neden olduğunu biliyorduk ama Kıbrıs konusunda savrulduğu yer hafıza kaybının ötesinde ulusalcı bir çizgi olunca öfkemiz hep daha da bilendi.
Türkiye solu ve geçmiş
Türkiye solunda bugünlerde yeniden eski günler karıştırılır oldu, eski fraksiyon pozisyonları yeniden güncellenirken, bunca belge, dergi gazete yazısı ortalığa serilirken, nasıl olur da “işgale nihayet, Kıbrıs’a hürriyet” diye çarşaf çarşaf 74 sonrası yazılan yazılar, bildiriler, posterler hiç gün yüzüne çıkmaz, bilinmez! Türkiye solu aslında 60’larda, 70’lerde yazdıklarını bugün yeniden basıp, “arkasındayız” dese, sorun yüzde 80 hallolacak, geriye güncele dair tartışmalar kalacak ama biz dönüp hep sıfır noktasından anlatmaya çalışıyoruz Kıbrıs’ı, Türkiye’deki dostlara, solculara, aydınlara…
Yazının en başında yazdık, tekrar edelim, işgal gibi kelimeleri kullanan örgütler, gruplar dergiler var, ancak çoğu yerde kullandıkları ‘ama’lı cümleler tüm anlatılanları bir çırpıda alıp götürmekte. Ayrıca bu görüşler çoğu zaman tabana inememekte, liderlik seviyesinde ekletik bir görüş olarak kalmakta.
Türkiye Komünist Partisi: “Türk hükümeti zorla Ada’ya göçmenler yerleştiriyor”
Mesela tam da burada Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 10 Aralık 1976 tarihli AKEL Merkez Komitesine gönderdiği mesajı 12(150) 1976 tarihli Yeniçağ Dergisinden okumakta yarar var:
“Değerli Yoldaşlar, Partinizin 50. Kuruluş yıldönümünü Partimiz adına candan kutlarız ve selamlarız.
Bu yıldönümünüzü siz Kıbrıs komünistleri, Kıbrıs halkı çok zor ve ağır koşullarda kutluyorsunuz. Ada zorla, emperyalizmin, NATO’ya egemen çevrelerin planları ve Türkiye gerici çevrelerinin orduyu Kıbrıs’a sürmesi sonucunda ikiye bölünmüştür. İki yüz binden fazla Kıbrıslı yerinden yurdundan olmuştur. İşgal bölgesinde yapay bir “devlet” kurulmuştur. Türk hükümeti zorla Ada’ya göçmenler yerleştiriyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, egemenlik hakları, bütün askersel kuvvetlerin bu arada Türk ordusunun Ada’dan çekilmesi, iki topluluk yararına olan demokratik bir düzen kurulması için yürüttüğünüz savaşımı Türkiye Komünist Partisi destekledi, bundan böyle de destekleyecektir.
Partimiz Türk ordusunun işgal bölgesinde kurulan yapay “devlet”in varlığına son verilmesi ve bütün göçmenlerin yerlerinde dönmesi için yürüttüğünüz haklı savaşımı da desteklemektedir.
Savaşınıza başarılar dileriz.”
Kıbrıslı solcuların beklentisi, TKP’nin 1976’daki bu tavrının üstüne konarak bugün söylenmesidir ama Türkiye solu Kıbrıs’ı…
Nüfus konusu
Yukardaki cümle yarım kaldı. Türkiye solu Kıbrıs’ı tam olarak ne yapmak istiyor çok da belli değil çünkü… Son dönemde bazı eski tüfekler yüzümüze karşı bizi ırkçılıkla dahi suçladılar ve Anadolu’dan taşınan nüfusu hazmetmemiz gerektiğini anlattılar bize…
Anadolu’dan gelenlerin insani bir konu olduğu gerçekken, yer değiştiren, malı, mülkü yağmalanan Kıbrıslı Rumların bu hakkını nereye koyacağımızın cevabı ise bu eski tüfekler tarafından verilememektedir.
Türkiye solu dedik ya Kıbrıs olunca hep çelişkili pozisyonda olmayı alışkanlık haline getirdi.
Golan Tepeleri ve Kıbrıs
1967 yılında Golon Tepeleri işgal edildi, tam 7 yıl sonra da Kıbrıs…
Golan tepelerine İsrail Devleti tarafından Yahudiler yerleştirildi, Kıbrıs’a Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından Anadolu’dan insanlar. Türkiye solu, “Siyonist İsrail Golan’dan çekil” diyor, “boşalt Golon Tepelerini” diye sloganlar atıp, taleplerini ardı ardına sıralıyor. 67 yılından beri orayı yurt edinmiş, orda doğmuş, büyümüş Yahudiler nere gidecek diye dert edinen Türkiye solundan birini hiç okumadık ama 74 sonrası yani Golan Tepeleri işgalinden 7 yıl sonra buraya gelenlerin, burada doğanların derdi üzerine Türkiye solunda onlarca yazı yazıldı, talepleri için Kıbrıs solu ırkçı, milliyetçi ilan edildi.
Türkiye solu, Filistin halkı ile yıllardır dayanışma halinde, İsrail’e 67 yılındaki sınırlarına dön diyor, yerleşimleri boşalt diyor ama sıra kendi devletinin yaptığına geldiğinde İsrail’den talep ettiğini kendi devletinden talep edemiyor.
Türkiye solu yıllardır dünyanın neresinde bir silah patlasa, bir işgal olsa ilk sokağa inen, yabancı ordular evine diye kampanyalar yapan bir tavırda oldu ama son 4-5 yıl öncesine kadar kendi ordusunu evine çağırmayı ise hep unuttu. Son 4-5 yıldır talepler sokakta, bu önemli bir gelişme. Geç kalmış bir tavır deyip takdir edebilirdik ama maalesef yapamıyoruz çünkü sokağa çıkan kitlelere bakınca Irak, Afganistan için sokağa çıkan kadar kitle niçin Kıbrıs işgali söz konusu olunca çıkamıyor diye insan düşünmeden edemiyor. Bu nedenle dostlarımızın bu girişimlerini yalnızca önemli bir gelişme olarak görebiliyoruz…
Soldaki bu kafa karışıklığı, Türkiye’nin başka bir toprağı işgal etmesi ve geçen zaman içinde kendine uydu etmesinin meşrulaşmasının önünü de açtı. Türkiye’deki solcular, aydınlar Fransız Komünistlerinin, aydınlarının Cezayir için yaptığının bir kısmını yapılabilseydi, Türkiye Devleti Kıbrıs’ta bu kadar rahat olabilir miydi? Bundan sonra Kıbrıs’ta bir çözüm olsa da Türkiye solundaki bu kafa karışıklığı sürdüğü sürece Kıbrıs’ın kuzeyi hep Türkiye’nin bir alt yönetimi olacak, vasilik devam edecek… Kıbrıslı solcular yalnızlığa mahkûm olduğu için, Yunanlı ve Türk yoldaşlarından yeteri kadar destek bulamadığı için, özgürlük mücadelesine hep yenik başlamak zorunda kalacak…
Nüfus aktarımı ve Atsız’ın önerileri
Bu eleştirilerimize karşı çıkacak, “kafa karışıklığı yok” diye sitem edeceklere bir kez daha nüfus konusuna dönerek cevap verelim. Siz biliyor musunuz ki Türkiye solunun birçoğunun Kıbrıs’taki nüfus politikası konusundaki pozisyonun pratik sonuçları ile Atsız’ın görüşleri paraleldir. Çok ağır suçlama olduğunu düşünenler olacağına eminim ama Ötüken Yayınlarında 1975 yılında çıkan Atsız’ın “Türk Tarihinde Meseleler” kitabının daha önce Ocak 1971’de Ötüken Dergisinin 85. sayısında da yayınlanan “Türkiye ve Kıbrıs” bölümündeki kitabın 187 sayfadaki şu paragraf önemli;
Kıbrıs asırlarca Türk ülkesi olarak kalmış, bize mal olmuş adadır. Hatay nasıl geri alındıysa Kıbrıs da alınacaktır. Bugünkü durumda Türk nüfusunun az olması tarihi hakkımızı asla elimizden alamaz. İsrail Devleti kurulduğu zaman İsrail topraklarındaki yüzde kaç tutuyordu? Bir millet milli inancı kuvvetli olduktan sonra haklarını geri almasını bilir ve o toprakları yine yüzde yüz kendi milleti ile doldurur.”
Türkiye Devleti tıpkı Atsız’ın tavsiyesi gibi şimdilik işgal ettiği yüzde 37 kısmı ‘yüzde yüz kendi milleti ile doldurma’ derdindedir, bu politikaya karşı çıkan bizler ise Türkiye solu tarafından bile zaman zaman ırkçılıkla suçlamakta; varın siz düşünün durumu…
Son söz
Her defasında birçok yerde söylediğimiz gibi Türkiye’nin çok önemli üç tabusu var, Ermeni, Kürt ve Kıbrıs… Bunlarla yüzleşmeden birçok konudaki sorunlarını da çözmesi çok zordur. Bu üç konudaki Türkiye solunun davranışı, aldığı tavır o her ne kadar reddetse de, hayatın gerçeği olarak onu milliyetçi, ulusalcı bir hatta itmekte. Bu nedenle yüzleşmek, hem de resmi tarihçilerin dayanıksız, belgesiz, uydurma hurafelerine dayanmadan yüzleşmek, Türkiye solunun en önemli çıkış yoludur…
Yüzleşmek ve enternasyonalist bir yaklaşım hattı üzerinde, solun kendi evrensel değerleri içinde Kıbrıs’ın kuzeyindeki nüfus sorununa bile kolaylıkla çözüm bulabiliriz, yeter ki Golan’da başka, Kıbrıs’ta başka söz söyleyen ulusalcı bir çizgiyi terk edip sola dümen kıralım…
Bunun nasıl olacağı konusu ise tam da bu yazının yazılma derdidir. Son on yıldır, Türkiye’de çeşitli kesimler, Kürtler, Ermeniler, diğer azınlıklar konusunda, Türkiye’nin ne kadar dikenli konusu varsa üstüne cesaretle gitmeye çalışıyorlar. Her girişim, eksikleri ve hataları da elbette içinde barındıracak ama konuştukça başkasını da dinlemeyi öğreniyor Türkiye solu ve eksiğini, gediğini kapatarak ilerliyor.
Kıbrıs konusunda da belli girişimler, çabalar var. Her çaba, her girişim değerlidir, korunması ve desteklenmesi gerekir. Eksiğini ve zafiyetlerini bilerek desteklemeyi de bilmek önemlidir.
Bu yönü ile Kıbrıs gibi çok karmaşık ve kafaların bu kadar karışık olduğu koşullarda “Marx 21” dergisinin bu çabası da, diğer başka çabalar gibi önemli…
TC devletinin yarattığı, birçok alanda da olduğu gibi Kıbrıs konusundaki zora dayalı resmi ideoloji duvarında bir gedik de bu yazılarla açılırsa, Türkiye halklarının özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesinde de önemli ilerleme sağlanacağına eminiz…
Umarım bu çabalar büyür ve Türkiye daha özgür ve demokratik ve hem kendi içinde hem de dünya ile gerçek anlamı ile barışık bir hale gelir…