yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYunanistan’daki krizler ve bizden algılanma şekli? - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yunanistan’daki krizler ve bizden algılanma şekli? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kolay algılanma yanılgısı bizde mubahtır. İşimize geldiğine göre veya yakın öteki değerlerle içselleştirip buna cehaleti de ekleyerek gelişmeleri hep konuşuruz. Yunanistan bunların en can alıcı örneği olmaktadır. Ötekileştirme düşmanlık ile işimize gelince içte korku yaratma duygusu çok güzel bütünleşiyor. Gerektiğinde düşmanlık nefret olarak bu ülke kullanılırken, bazen de son krizde olduğu gibi alınan içsel kemer sıkma politikalarına haklılık yaratma adına “Yunanistan gibi oluruz” argümanı da yerine konur. Hep ötelenen Yunanistan ayni zamanda korku duygularında da ilginç ortak paydaya geliyor. Hani biraz düşünseler buna ek olarak batan Yunan ekonomisine “oh olsunu” da eklerler. Son ekonomik kriz ve durmadan cehaletleşen ama çok bilen ilgisiz ülkemize durmadan Yunanistan ekonomisi ikide bir söylenmesi sonucu konuyla ilgilenenlere kısa bir bilgi dolaşımlı makale yazacağım.

Son günlerde iyice Yunanistan ekonomisi dünya gündemine oturdu. Bize de estirilen bu rüzgarın bir kısmı uğruyor. Özelikle son ülke siyasetiyle ilgili kararlarda bu kez korku fenomeni olarak Yunanistan sık sık kullanılır. Sanki burada Yunanistan’dan çok daha iyi olmuşçasına da “onlar gibi oluruz” korkusu propagandada bırakın siyasileri adını ekonomik koyanlarda tekrarlıyor. Madem konu gelişi güzel konuşuluyor ve en yakın bildiklerimiz dahi şu AB olgusuyla onların diledikleri şekilde tartışıyorsa, o zaman ufak hatırlatmalarla olaya başlayalım.

Yetmişler ortasından sora o dönemki adıyla AET olan Şimdiki AB ülkeleri önemli siyasal kararlar alıyorlardı. Özelikle gerileyen sol ve Neoliberalist serbest piyasa açılımlı noktada bu kararların geçiş önemi ortadaydı. 4 ülke gündemdeydi: Yunanistan, ispanya, Portekiz ve Türkiye. Bunlara o dönemki adıyla AET topluluğuna girme önerileri yapılıyordu. Pek de seslendirilmese de özde şu farklılık oluyordu. Yeni siyasal döneme AET ekseninde mi gidilecek, yoksa darbelerle mi? 4 ülkenin önemi hepsinde askeri darbelerin yaşanmış olmasıdır. Türkiye Ecevit Döneminde direk AET girişini ret ederler. Diğer 3 ülke bocalama sorası AET tercihini yaparlar. Bu hep özelikle Türkiye çevrelerince hep unutturulur. Çünkü bu karar 12 eylül darbesi yolunu da tetikledi. Kabul eden ülkelerden biri de Yunanistan olup seksenlerde şimdiki adıyla AB üyesi olarak gelişmelerini orda geliştirdi. Anlayacağınız seksenlerden beri Yunan siyasetinde etkin karar organı AB olmaktadır. Bu dahi gözden kaçırılıyor.

Yunanistan bu süreçte Koskotas gibi önemli skandallarla ekonomisini Avrupa ölçeklerine yerleştirdi. Ancak Doksanlarda önemli bir çelişki yaşanıyordu. AB kuruluşlarındaki siyasal yerleşme ile en başta Yunanistan Fransa ve İskandinav ülkelerinde olan sosyal politikaların bir kısmı çelişiyordu. Nitekim özelikle Yunanistan ve Fransa’da her dönem kamudan özele açılmalarda toplumsal önemli direnişler oluyordu. Bir ekonomik ek bilgi: Yunanistan ekonomisi daha çok turizm ve denizcilik sektörü üzerinde güçlendi. Bu nedenle ihracat ve üretim deyenlerinde bildik diğer ülkelerden farklı oluyordu. Yunan sermayesinin dış yatırımları bu nedenle fazla olurken, bankacılık, turizm ve denizcilik alanında daha çok yoğunlaştı. Bu ek bilgiye dikkat.

Yunanistan AB ekseninde devam edip üstelik ortak para birimi URO katılımcısı da oldu. Üstelik bir kısmının kaçırdığı askeri harcamalar da azaldı. Yalnız özelikle Avrupalı olma nedeniyle artan mülteci sorunu ve artık yavaş yavaş ortaya serilen fonlardaki garip paylaşımlar şimdilerde yeniden unutturuluyor. Özelikle bir başka ekonomik gelişme de genelde kaçırılıyor. Kapitalist sistem çöken Neoliberalist anlayışı tüketim alanında fazla köpüğü durdurma adına borçlanmayı teşvik ettiler. Yunanistan da bundan direk nasibini alıyordu. Tüketimi artırma ve gelecek olan krizi erteleme adına bu siyaset sadece birkaç yıl erteleme yaptı. Sora bildik günümüz krizi daha sert şekilde patladı.

Yine Yunanistan AB üyesi olması ve alınan bankaları şirketleri kurtarma kamu kaynaklarını kullanma kararlarına da uydu. Böylelikle günümüzde söylenen borçların üçte birine yakın olan bankaları kurtarmaya harcanıp geri gelmedi. Hatırlayanlar olacak; Ben özelikle 2009 yılında herkes Resepsiyondan çıkışı tartışırken yeni dalga borçların geleceğini yazdım. Çünkü harcanan sermayeyi koruma kaynaklarının ödenmesi için fatura kamuya ve orda çalışan ile kullanılan haklar olmaktadır. Nitekim tetik Yunanistan’da çekildi.

Yunanistan borçları hem harcanan sermaye kurtarmaları, kayıp dışı oluşan ekonomi ve alınan kullanılan bazı borçlarının da yanlış ama bazısı da sermaye içi paylaşımlarla oluştuğu pek söylenmez. Sadece borçlar adı vurgulanır. Bir de artık fırsat geldi ya, hemen uygulanmayan sosyal eksenden piyasaya kayış bastırılmaya başlandı. Hatta AB içi olması ve piyasa modeli çok güzel baskı aracı olarak kullanıldı. Yüksek faizle dahi borç vermeme, piyasadan hisseleri çekerek dibe vurdurma yollarla Yunanistan’a baskılar artırıldı. Sonuçta istediklerini dayatarak adeta yeniden yapılanma adıyla kamusal bir çok alanın özele ve çalışanların da yaşam koşullarını daraltmaya başladılar. Çok ilginç paket noktasını da daha o günden eleştirdim. Hem yüksek faizle borçlandıracak, hem de kamusal harcamaları keserek daraltarak tüketimi de belirsizleştirecek, o zaman nasıl ekonomik canlanma olacaktır? Denilen başkaydı; Yunanistan ekonomisi yapısal olarak özele kaydırılıp yeni bir kurumsallaşmaya gidiliyordu. Buda çok değil 1 yıl sora ispatlandı. Çünkü onca kemer sıkmalara sonuç değil daha da batarak her şeyi kaybetmeye getirdi.

İşin en ilginci herkesin öcü bildiği İMF de denetlemeci olarak da yeniden Avrupada yerleşmesi oluyor. Yalnız İMF denetlemecileri şunu unutturuyor. İMF kuralarından biri de parayı devalüeye ederek ihracatı artırma yoluyla borçları ödeme tekniği vardı. Oysa Yunanistan da kemer sıkma ile ihracat artırma şansı yoktur. Bunun da nedenini yukarda yazdım. Şimdi Yunanistan’a durmadan borçlarını ödemesi için elinde ne varsa satması öneriliyor daha doğrusu bastırılıyor. Başka şansı da yoktur. AB resmen bunu dayatıyor ve soktuğu İMF denetimle de adeta eski bildik borç siyasetleri yeniden Yunanistan’da yazılıyor.

Borçları çevirme adyla yapılan ve aslında oldukça acımasız olup özde borçlar deyil Yunanistanın senelerdir direnen sosyal dokusunu dıştalayarak piyasalaşma gerçeği hep gizleniyor. Hatta bunun yeni gelecek olarak savundurtuluyor. Yunanistanın onca tartışılma diyer noktası ise bazı ülkelerde bu reçetelr daha sancısız olurken, orda güçlü muhalefet olmasıdır. Şimdi öylesine bir aşmaz içinde ki ayni sistemde bunu aşmak zor. Güçlü sermaye kuralları içinde başka seçenek brakılmadı. Dikkat edin her tartışılan insani veya sınıfsal yoksuluk deyil daha çok sermaye dolaşımlı yapılanış ve çözümler olmaktadır. Üstelik nerde ise vergiyi dahi toplarken denetim isteyen ve böylelikle piyasa modelinin ne denli acımasız olduğunu yeniden hatırlatıyor. Öyle hatırlatıyor ki her şeyi satın denirken, çöktürülen yapıyla kelepir fiyatına almalar da sağlanacaktır.

Daha yazmak için çok bilgim ve yorumum vardır. Ancak makale bu kadar sığıyor. Unutmayalım: Yaşadığımız kapitalist özü ve sermaye gerçeklerini akıldan silersek, bize bizi yok eden kararları dahi çok mükemmel ve tek hedef olarak ezberletilip söyletirler. Hele de ötekileştirilen de düşman Yunanistan da korku ile içselleşip ezbercilerce tekrarlanır. Yalnız bazıları şunu da konuşurken düşünsün; Yunanistan tüm gelişmeleri AB içinde yaşadı ve onların kuralarını yapısı oranında uyguladı. Hatta arada çıkan bazı fonlarla harcamaları başka AB ülkeleri kazansın diye de kullanıp onlara dönüştü.. Sanırım silah satın almalar buna en hazin yanıtı veriyor. Kullanmayacağı ama alacağı ülke nedeniyle alınıp kullanılan fonların şimdi Yunanistan Almanya arasında arada bir gidip gelen tartışma da oluyor. Bunlar hep bize Yunanistan’ı konuşurken aman dikkat diyor.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin