Afrika Gazetesi’ne yeni bir silahlı saldırı düzenlendi. Daha önce de kurşunlanan gazete binasına yapılan silahlı saldırının zanlısı bu sefer polis tarafından kısa sürede yakalanarak gözaltına alındı. Lefkoşa’nın Dereboyu bölgesinde yakalandığı belirtilen şahsın ismi, polis tarafından Mustafa Yalçın (E-26) olarak açıklandı.
Olay hakkında açıklama yapan Afrika Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent, Mustafa Yalçın isimli şahsın, yaklaşık iki hafta önce gazeteye gelerek kendisiyle görüştüğünü söyledi. Görüşmelerinde Yalçın’ın, “Beni sizi öldürmekle görevlendirdiler, ancak bundan vazgeçtim. 2 haftadır sizi izliyorum. Bundan vazgeçmeyecekler, devamı gelecek. Ankara ile iyi geçinin” dediğini ileri sürdü.
Mustafa Yalçın’ın dün saat 18.00 sıralarında gazeteye geldiğini ve zili çaldığını ifade eden Levent, kurşunlama anını, “Mustafa Yalçın, kapıyı açan Ali Osman Tabak arkadaşımıza, ‘benimle görüşmek’ istediğini söylemiş. O da benim içerde olmadığımı belirtince, elini beline doğru götüren Yalçın, silahını çekerek içeriye doğru bir el ateş etmiş” diyerek anlattı.
Olaydan sonra Afrika Gazetesi’ne giden Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne bağlı Olay Yeri İnceleme ekibi binada gerekli incelemeleri yaparak emareleri topladı.
Gazete çalışanlarının ifadesi doğrultusunda kimlik bilgilerine ulaşılan Mustafa Yalçın, polis ekiplerinin Lefkoşa’daki seferberliği sonucunda kısa sürede yakalanarak gözaltına alındı.
Kısa sürede yakalandı
Afrika Gazetesi’ni kurşunlayan Mustafa Yalçın’ın yakalanmasından sonra Lefkoşa Polis Müdürü Pervin Gürler konu hakkında basına açıklama yaptı.
Pervin Gürler, Afrika Gazetesi’ne silahlı saldırıda bulunan Erzurum doğumlu 26 yaşındaki Mustafa Yalçın’ın olaydan kısa bir süre sonra ekiplerin sıkı takibiyle Dereboyu’nda yolda yürüdüğü bir esnada tespit edilerek etkisiz hale getirilerek gözaltına alındığını belirtti.
Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiğine dikkat çeken Gürler, konu hakkındaki gelişmeleri kamuoyuyla paylaşacaklarını kaydetti.
Açıklamanın yapıldığı odada, olayda kullanılan Vizör marka tabanca, şarjör ve mermiler de teşhir edildi. (Adem USLU)
Pazar günü gerçekleştirilen kurşunlama olayından sonra, Afrika Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent, gazete binası önünde konu ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Düzenlenen basın toplantısında çok sayıda örgüt ve sendika söz konusu olayı kınadı ve Afrika Gazetesi’ne destek belirtti. Basın toplantısına katılan Basın-sen bildiride okudu.
LEVENT
Afrika gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent de konuşmasında, kendilerine destek olmaya gelen başta gazeteciler olmak üzere herkese teşekkür ederek, “Basın toplantımızı bugün sokakta yapıyoruz, çünkü inanıyoruz ki artık sokaklar, meydanlar bizim olmalıdır” dedi.
Sorunu, sadece bir kurşunlama ve gazetecilere yapılmış bir saldırı olarak kabul edemediğini söyleyen Levent, “bu sorunun Kıbrıs sorunu olduğunu ve 1974 hatta 1963’den beri devam eden bir mesele olduğunun” altını çizdi.
Levent, 1960’ta Kıbrıs’ta iki toplumun bir cumhuriyet kurduğunu, ancak bu cumhuriyetin, kurarken yaşatmak istemeyenler olduğu için kısa bir sürede yıkıldığını anlatarak, 1963’den beri Kıbrıslı Türklerin bu cumhuriyetten dışlandığını belirtti.
O günden beri Kıbrıslı Türklerin kimliklerinin tehlikeye girdiğini ifade eden Levent, Kıbrıslı Türklerin 1963 Aralığından beri dünyada herhangi bir devlete sahip olmadığını vurguladı.
Levent, Afrika gazetesine yapılan saldırıların sona ereceğini sanmadığını ifade ederek, daha önceki saldırılarda geri adım atmadıkları gibi bundan sonra da yayınlarına, mücadelelerine, aynı kararlılıkla devam edeceklerini söyledi.
Basın Sen Başkanı Kemal Darbaz: “Güvenlik olgusu zafiyet altında”
Basın – Sen bugün Afrika Gazetesi’nde bir basın açıklaması düzenleyerek, geçtiğimiz günlerde Afrika gazetesine yapılan saldırıyı kınadı. Açıklamanın tam metni ise şöyle:
Değerli basın emekçileri ve birer parçası olmaktan her zaman için onur duyduğumuz Kıbrıs Türk halkı;
Önce nüfus yapımız değiştirildi sonra kimliğimizle oynandılar, uygulanan ekonomi politikalarıyla üretimden kopardılar ve sonrasında malımıza, canımıza kastettiler. Bütün bunlar yapılırken, bizler, kendi kendimizin kuyusunu kazmakla meşgul olduk, günlük bireysel çıkarlarımızı, uzun vadeli toplumsal geleceğimizin önüne koyduk.
Her zaman aramızdan birileri çıkıp, götürüldüğümüz köyün minarelerini göstermeye çalıştıysa da, inanmadık inanmamakta direttik. Bugün artık, götürülmek istendiğimiz köye çok yaklaştık. Minareleri görmenin ötesinde, minarelerin çok yakınındayız.
Basın emekçileri ve Kıbrıs Türk halkı; bir süreden beridir, kendi ülkemize, kurumlarımıza ve insanlarımıza sahip çıkma noktasında, örgütler düzeyinde verilen mücadele, ülkede iktidar olduğunu zanneden acenteler tarafından engellenmektedir.
Ne ki bu gerçeklik, her şeyin bittiği anlamına gelmemelidir/gelmeyecektir. Kıbrıs Türk halkının bir bütün olarak ayağa kalkmasının kaçınılmaz olduğu bilinciyle hareket eden bizler, halk iradesinin, istisnasız her kesime dayatılan belirsiz geleceği ortadan kaldıracağına söz, yetki, karar ve iktidarın, doğrudan halk tarafından kullanılacağına inanmaktayız.
Değerli basın emekçileri, Kıbrıs Türk halkı; Basını susturmaya yönelik yapılan girişimlere, geçtiğimiz pazar, akşamı bir yenisi daha eklendi. Kurulduğu günden beri, muhalif ve eleştirel çizgisiyle yayın yapan “Afrika” gazetesi ve direktörü gazeteci Ali Osman’a, “kusura bakma ama mecburum” diyerek geçekleştirilen silahlı saldırı, çok büyük bir şans eseri ölümle sonuçlanmamıştır.
Düşüncelerini, halkla paylaştıkları, gerçekleri cesurca yazdıkları için hedef tahtası yapılan meslektaşlarımız, ölümle birlikte yaşamaya mahkum edilmek istenmektedirler. Böyle bir yaşamı, başta basın emekçileri olarak bizler ve Kıbrıs Türk halkı kabul etmedik/etmeyeceğiz.
Devlet organizasyonunun güvenlikten sorumlu birimleri olduğu, her fırsatta dile getirilen, Yürütmeyle ona bağlı ve onun emrinde olan Polis Genel Müdürlüğü, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı, varlık nedenlerini ortaya koyarken halkın can, mal ve namusunu korumaktan sorumlu olduklarını açıklamaktadırlar.
Kıbrıs’ın kuzeyi gibi küçük bir coğrafyada, bu kadar çok ve organize olmuş güvenlik/emniyet teşkilatı (!) bulunmasına karışın, birileri elerini kollarını sallayarak iki gün arka arkaya bir gazeteye gidip orada çalışan bir gazeteciyi sorabiliyor ve silahlı saldırı yapabiliyorsa, bu örgütlenmelerin güvenlikle ilgili açıklamalarını, kimliği, kültürü, dili, dini kısacası varlığı yok edilmek istenen emekçi Kıbrıs Türk halkı, eleştirel aklın süzgecinden geçirmeli ve harekete geçmelidir.
Bu örgütlenmelerin her birinin, çok geniş istihbarat birimlerine sahip olduğu herkes tarafından bilinirken, organize olarak gelişen bu tür saldırılardan/hareketlerden haberdar olmamalarını anlamamız mümkün değildi.
Cumhuriyet Meclisiyle Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’ne 20 – 30 metre uzaklıktaki bir mekana (Afrika gazetesine) iki kez silahlı saldırı düzenlenmesi kabul edilemez bir olaydır. Hiç kimse bizden bunu normal bir olay olarak algılamamızı beklememelidir.
Üst üste yapılan saldırıların kabul edilememesi bir yana, geniş istihbarat ağlarına sahip bu üç güvenlik biriminin, aynı gazeteye defalarca yapılan saldırılardan haberdar olmaması/olamaması anlaşılır olmaktan çok uzaktır.
İnsanlarımızın, fütursuca yapılan böylesi saldırılar sonrasında güvenlik kaygısı yaşamaması, mümkün değildir. Bundan hareketle, “iyi ki ateşkes hali var savaş durumu yok, yoksa Kıbrıs Türk halkını korumakla görevlendirilen bu birimler, bugün gerçekleştirilen saldırılar karşısındaki üstün (başarı(sızlıklarını) larını sürdürmeleri halinde halimiz ne olurdu” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Her fırsatta Kıbrıs Türk halkının, can, mal ve namusunu korumak için üzerilerine düşen görevi yerine getirdiklerini açıklayan bu kurumların, saldırılarla ilgili günü kurtarmaya yönelik açıklamalarının dışında, ortada elle tutulur gözle görülür bir olayın olmadığını vurgulamak gerekir.
Bizler, basın emekçileri ve Kıbrıs Türk halkı olarak, bir sonraki saldırının ne zaman yapılacağı, ölümle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı beklentisiyle yaşamak zorunda kalmak istemiyoruz, böyle bir yaşama hayır diyoruz.
İşte tam da bunun için yıllar önce bizler “Bu Memleket Bizim Biz Yöneteceğiz” şiarını haykırarak söz yetki karar iktidar halka diyerek sokakları doldurduk. İrademizi elimize aldığımızı zannettik, ama yanılmışız. Ortaya çıkan tek sonuç, sadece düdüklü tencerenin buharının çıkmasını sağlamakmış. Buhar çıktıktan sonra her şey eskiye doğru döndü, açık hava hapishanesinde yaşamaya devam ettik.
Kıbrıs Türk halkından değil, Türkiye’yi yöneten Oligarşiden icazet alan işbirlikçi hükümetler, muhalefet yapar gibi görünen bazı partiler, halkın iradesine karşı, Kıbrıs Türk halkına dayatılan paketleri, kimin daha iyi uygulayacağı yarışına katıldılar.
Bu gerçekler ortadayken, halka farklı bir ses, farklı bir soluk, farklı düşünceler anlatan, aktaran aydınlara gazetecilere baskılar, tehditler artarak devam etti. Afrika gazetesi ve çalışanları bu anlamda, tüm bunlardan en fazla etkilenen kesim oldu.
Geçmişte matbaalarında bombalar patlatılan, suçsuz yere tutuklanıp hapse atılan, haklarında yüzlerce dava açılan, yakın geçmişte iki kez kurşunlanan, tehdit edilen Afrika gazetesi çalışanı meslektaşlarınızın görüşlerine katılmıyor olsak bile, onların görüşlerini açıklama haklarını mutlaka ama mutlaka sonuna kadar savunmalıyız. Unutmamalıyız ki demokrasi, çoğunluğun yönetimi değil, ne kadar zıt, farklı ve kabul edilemez gibi görülse de, en farklı azınlık düşüncelerinin çoğunluğun düşüncesi olma rejimidir.
Bugün için bir kez daha ülkemizde faaliyet gösteren tüm yayın kuruluşlarımıza seslenmek istiyoruz. Ayni alanda yaşamak zorunda olan kuruluşlar olarak, aranızdaki tiraj, izlenme ve dinlenmeyle ilgili rekabetin düzeyi ne olursa olsun, yapılan bu tür saldırılar karşısında ortak ses veriniz. Yapılan saldırıları, baskıları birlikte göğüsleyiniz. Hiçbir gerekçe sizleri, gerçekleri söylemekten alıkoymasın.
Basın Emekçileri Sendikası (Basın-Sen) bu bilinçle, halkın haber alma halkını kullanan gazeteci meslektaşlarımızın her zaman yanında olacak, onlara yönelik baskı, şiddet ve saldırıları uluslar arası alana taşıyarak enternasyonalist dayanışmanın örneklerin göstermeye, bugüne kadar olduğu gibi bugün ve yarın da devam edecektir.
Değerli Basın emekçileri ve Kıbrıs Türk halkı; sizlerin tanıklığında bir kez daha deklare etmek istiyoruz. Güvenlik olgusunun bu kadar zafiyet altında olduğu bu günlerde, bir tek insanımızın bile yaşayacağı her türlü saldırıdan, güvenlik güçleri olarak değerlendirdiğimiz kurumları sorumlu tutmaya devam edeceğiz.