Bundan on sene önce Güney Kıbrıs’ta Zigi’de bir felaket olacağı ve Kıbrıslırumların yüzlerini görmek istemeyen UBP hükümeti döneminde Güney’e elektrik verileceği söylense muhakkak buna inanılmazdı ama ne isterse olsun felaket haberi kötü ama Kıbrıslırum vatandaşlarımızın bu kötü günlerinde onlara elektrik vermek de bir o kadar barışa hizmet etmiş bir güzel jest oldu.Tabi 1999 yılında Türkiye’deki Marmara depremi sırasında Yunanistan’daki sivil toplum örgütlerinin Türkiye’deki deprem bölgesindeki insanlara yardıma koşmaları da ayrıca gurur duyulacak ve örnek bir davranıştı. Marmara Depremi sonrasında gene Yunanistan’daki deprem olayına Türkiye’nin kurtarma ekiplerinin koşması da gerçekten göz yaşartıcı dayanışma örnekleriydi. Zigi’deki patlama sonrasında Güney Kıbrıs’ta büyük bir siyasal kaos da yaşanmakta. Bu arada bilhassa Sağ güçler bunu fırsat bilerek
Hristofyas ve AKEL’e karşı yıpratma kampanyalarına da başladılar.Sayın Hristofyas pek tabi ki, Güney’deki statüko içerisinde önemli yere sahip olan bir kişi ama bizdeki CTP ve Sayın Mehmet Ali Talat gibi sağ güçlere oldukça itibar edip bayağı gereken adımları atmakta ihmalkarlık göstermiştir. Eğer zamanında bu iki lider gereken adımları atmış olsalar ve Kıbrıs’ta çözüm ve barış konusunda şimdiye önemli ilerlemeler yapılmış olsaydı, belki de şu anda bizdeki barışçı güçlerle ilerici kesimler oldukça önemli mevziler elde etmiş olacaklardı. Fakat her iki taraftaki siyasal oluşum ve yapıları düşünürsek, bu iki partinin daha da fazla ileriye gidemeyeceklerini anlayabilirdik. Eğer Kuzey, o dönemlerde birçok mevzi elde edip eğitimde bazı reformlar yapmış ve örneğin tarih kitapları değişmişse bunda da halk desteğinin oldukça büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. Halk bir
barış ve çözüm için yollara çıkmış ve bu istencini haykırmış, bu arada tutucu güçler bu halk tepkisinden ötürü oldukça geriye çekilmişler ve daha sonra bu halk desteğini seçimler için bir kazanç olarak kullanan CTP korkusuzca bazı reformlar yapabilmişti. Fakat gelgelelim, bu değişimlerim sürekli olamaması ve tutucu güçlere karşı zaman içinde teslim olunmasıyla gerici ve tutucu güçler tekrar yitirdikleri mevzileri elde etmişler, buna CTP’nin de siyasal hataları eklenince, tutucu sağ daha da kuvvetlenerek 2009’daki seçimleri kazanmış, tekrar hükümete gelerek herşeyi 2003 öncesine çevirmiştir. Bunun yanında eğitimde yapılan reformlar bile tekrar geriye gitmiştir. Tarih kitapları da tekrar eskiyi aratmayacak bir şekle bürünmüştür.
2003 yılındaki kazanımlara sahip çıkılıp bunlar korunmuş olsaydı ve halk kırdırılmayıp sol güçlerin birliğiyle hep birlikte emek ve halk gücüyle istenilen sonuçlar alınsaydı elbette sol ve ilerici güçler şu andaki noktada olmazlardı. CTP’nin kayıtsız davranmasıyla emekçi kesimler bugün varolan haklarını savunmaya çalışmaktadırlar ama UBP tüm acımasızlığı ile 37 senede kurulan sosyal yapıları bile artık tahrip etmeye çalışmaktadır. İrade bile ortaya koymadan memleketin her tarafını özelleştirmeye ve Türkiye menşeli şirketlere peşkeş çekmeye girişmiştir. Birde seçimle kurulacak bizimkisi gibi ülkelerdeki vesayet demokrasilerinde isterseniz devleti de ele geçirin, bir etkiniz olmamakta ve sonuçta boynu bükük yenilerek yüzde yüz başarıyla elde ettiğiniz sandalyeleri bile koruyamamaktasınız. Demek ki seçimden de önce her şeye “Benim halkımın” diyeceğiniz bir rejiminiz ve sisteminiz olması gerekmekte.
Güney’deki durum da aynıdır. Eğer gerçekten ulusalcılıktan, şovenizm ve ırkçılıktan menkul bir rejiminiz varsa ve tüm sol bilinen partiler dahil hepsi de Osmanlı Bankası gibi birbirinden farksız duruma getirilmişlerse, Komünist bilinenle, sağ-liberal bilinen arasında pek derin çizgiler yoksa, ulusal bir savaşta siz, sol olarak barış bayrağını yükselterek kendi egemeninize karşı savaş açmazsanız, Kıbrıs gibi küçük bir adada zaten bölünmeye gidecek, üstelik hatalar sadece burada yazdığımız şekilde oldukça derin çizgilerde de işlenmiş, tüm partiler ve görüşler anavatan Yunanistan veya Kıbrıslırumların dominant olması güdüsüyle hareket etmiştir. Olay elbette Kuzey’deki gibi ideolojiktir de… Bugünkü yıkımın temelinde veya başlayacak ekonomik sorunların temelinde tüm bunlar vardır. En küçük bir değişimde bile sağ-faşist güçler harekete geçip değişim arzularını
frenliyorlarsa bu ülke nemenem bir demokratik ülkedir? Hele hele Kuzey’e gülünecek ne üstün tarafları vardır ki? Tabi ki artık sarsılan ekonomik huzurdan başka… Sonuçta Kuzey’de de Güney’de de herşey birbirine o kadar benzemektedir ki hiçbir taraf diğerinden farklı bir durumda değildir. Ulusal Konseylerle, askerlerle, anavatanların ulusal bayraklarıyla nereye geleceğiz? Elbette dağdaki bayrağı eleştir ama ya senin Kıbrıs Bayrağı yanındaki bayrağın ne kardeşim? Keçi koyuna mı gülsün? Önemli olan sol politikalarla her iki taraftaki iki halkın birbirlerine duyacakları güven ve bir an önce bir çözümle barışa gitmemizdir. Bu yönde ne adımlar atılmıştır? Hala daha gelecekten şüpheli bir durumdayız.
Zigi’deki patlama ve onyıllardır varolmayan yeni ekonomik çöküntü, Güney’de de Kuzey’de de akıllı insanları artık düşündürmeli ve şu andaki komikliklere bir son vermek için bizleri harekete geçirmeli. Yoksa Kıbrıslılar olarak daha çok ağlayacağımız günler olacak. Söylenmedi denmesin…