Bazılarına göre Erdoğan geçti ama iyi yaptı değilse bile en azından normal geçti. Beklenen ne ise o oldu. Beklenen ile tahmin edilen ayrı şeylerdir. Yeni galat Türkçe’ye göre tahmin yerine öngörü diyenler de olur. Tabii. Çünkü öngörü galat konuşanlar derpiş yerine öngörünün konduğunu ve başka anlama gelirse yani tahmin yerine gelirse Türkçe’de gene bir deliğin kalacağını ve derpiş yerinin boşluğunun hissedileceğini bilemezler. Önemli olan moda bir kelime bulup kullanmaktır, onlar için.
Erdoğan da dışişlerinin hızlıları ve askerler gibi konuştu. Sanki Türkiye iki iklimin saltanatıdır. Eskiden Sultan konuştuğunda komşu Avrupa ve tabii Doğu devletleri rüşvet mi verelim yoksa savaşı göze mi alalım diye telaşa kapılırlardı. Amma şimdi durum farklı ekonomik kriz kapıda diye uyarılan bir ülke durumunda.
Bakmayın atıp tuttuğuna borçlanmanın ucuna geldi ve TL’nin değerini düşürüp borçlanmayı azaltmak politikasına ucundan başladı bile. Bakın kalıcı mı bilmem ama Dolar değer kaybederken Türkiye’de değer kazanıyor. Bir sarsıntı olsa bu kez kolay atlatamayacak.
Kıbrıs’ın bir parçasını aldım verecek değilim, zamana yayıp unutturup görüşmelerden de kurtulacağım politikasını yürütüyorlar. Bu politikanın parçası olan Kıbrıslıların kuzeyde ayrı bir devlet sahibi gibi kullanılması şimdilik devam ettiriyorlar. Bunu bilenler bir süre daha ayrı devletliliğin keyfini çıkarıp “anam bir az daha para bir az daha imtiyaz” diye salınıp duruyor, protestoculara da itidal tavsiye ediyorlar.
Kıbrıs uluslararası bir sorundur ve Türkiye istedi diye bitti demeyecekler. MHP’nin hükümette olduğu zamanda bile kestirip atamdılar. Konfederasyon yoksa yok diyerek bir az oyalansalar bile geri dönüş yapıp eski antlaşmalar zemininde görüşmelere kapıyı açtılar. Bu gerçek önlerinde durmaya devam ediyor, aşamıyorlar.
Olan bize oluyor. Her 20 Temmuz’da onlar gelip ensemizde hora tepiyorlar. Barış için BM gözetiminde ve zemininde görüşmeleri destekleyenleri dışlayıp ezip geçiyorlar. Barışçılara da arkadaşları mutedil olun diyorlar.
Öyle dememeli idiniz gibi nasihatler verenler yanında kesin sesinizi diyenler hatta Türkiye’den fazla gaddarlık uygulanmasını talep edenler de oluyor. Bize ilk bomba atıldığında mecliste bu demokrasiye atıldı diyenin “ne yapayım öyle demek zorundaydım” dediğini de unutacak değilim.
Bu kadar zaman sonuç vermeyen bu politika bizi mahvetti ama bazılarımızın altlarındaki arabaları, lüks villaları işaret edip kesin sesinizi diye konuşup beslemeler diye konuşanlara kızmak neyin nesi? Tarım işçilerinden başlayıp tüm zanaatkarı, işçileri ve esnafı aç bırakıp göçe mahkum etti, nüfusumuzun üçte ikisi artık Kıbrıs’ta yaşamıyor ama yabana gösteriş olsun diye akıttıkları paralarla hem de geri alma politikasıyla kendi sermayesine yedirme önlemlerini de alarak akıttıkları paralarla zenginleşenlerin daha çok çocuk sahibi olmalarını isteme noktasına gelindi. Bu da nüfusun azalmasının sorumlusunun onlara göre kimler olduğunu gösterdi.
Çocuk yapmada gelecek endişesinin büyük katkısı olduğu açıktır. Ne zaman refah artarsa orada nüfus artışı görülür. Tabii ki refah artışının nüfus artışını düşürdüğü de bir gerçektir. Çünkü her sosyal olayda görüldüğü gibi artış hızına etki eden faktörler çoktur. Ekonomik gerilik ve savaşla servet yapma politikasının olduğu Osmanlı devrinde de nüfus artış hızı yüksekti ama ekonomik sefalet ve savaş kayıpları nüfusu yok olma noktasına bile getirmişti. Bunu tarihten biliriz de söylemeyiz. Burada nüfus artışı değil azalması sorunu konuşulmaktadır. Refahın etkisinde nüfus artışının ileri devletler düzeyine indiği zamandaki nüfus artışı ile hesaplandığında nüfus 250 000’den fazla olmalıydı ama bugün Türkiye’den gelenlerle bu sayıdan bahsedilmektedir.
Bu gerçeği en iyi bilen Türkiye’dir. Elçilikten izin almadan kimseye yurttaşlık verilemez ve kimse sınır dışı edilemez. Elçiliğin kayıtları ellerindedir.
Kuzeyde gelir seviyesi Türkiyeli nüfusun rahatça çoğalabileceği kadar düşmedikten sonra yani hayat seviyesi Türkiye ortalamasına inmeden nüfus artışı kalıcı olmayacak ve milyonu bulmayacak. Kuzeyin oraya bağlanması da olmayacak. Bir avuç anavatancı da avantalarını kaybedince KTHY çadırından çıkıp da devlete kapılanma şansı gibi bir şans elde edemeyecek. Çok çocuk yapıp da bu politikaya yardımcı olmadıklarının acısı çekmek mi yoksa ne kopardıysa onunla iktifa etmek mi ne ise onunla yetinecek. Lakin bu rüya gerçekleşmeyecek. Sadece açtıkları yaralar yerinde duracak.
Üstümüzden Erdoğan geçti. Gidin camilerde sabır öğrenin dediler ama gidecek olan yok. Sabır değil acı içimizde kaldı. Yarın bizim kapıya gelirlerse bu politikalara destek olmayacağını zaten bilirlerdi onun için bizden destek yok diyemiyorum. Kıbrıs’tan destek içinse umutları kalmadı. Hocaların duası bereketi ile de destek bulmayacaklar.
Zaten Kıbrıs birleşirse Türklerden dost olacağını beklemezlerdi. Kendi ülkesinde bile vatandaşından destek beklemeyen zihniyetler halka hep suçlu gözü ile bakar. Orada da politika öyle değil mi? Özgür bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya diye vur Allah Allah halkı tepelemezler mi? Bu kafa böyle devam ettikçe her 20 temmuz’da bizi de böyle ezecekler.