Bizim halimiz alem curcuna. Partilerimiz bir gün esas sorumlu hükümetleri mi Türkiye mi anlayacaklar ama halen tartışıyorlar.
Bazılarına göre esas sorumlunun Türkiye olduğunu artık anlamalıymışız. Yani daha yeni uyanıyorlar. Bazıların göre ise esas sorumlu olarak Türkiye’yi göstermek ve hükümeti aklamak UBP’nin ekmeğine yağ bal sürmek olurmuş. Türkiye’yi esas sorumlu sayanlara göre CTP Türkiye’nin sorumluluğunu gündemden düşürerek yeniden seçilmesinin iznini almak istermiş. CTP hala seçilmek için Türkiye’nin icazetine muhtaç olduğunu anladığı halde seçildikten sona ayakta kalabilmek için de izne ihtiyaç duyacağını hesaplamamakta ise sadece kendi menfaati için hükümete katılma şansına oynamaktadır.
Böyle diyor bizimkiler. UBP de hükümette olmanın rahatlığıyla milli birlik ve beraberlik çağrıları yapıyor. Aynen CTP hükümette iken ne yaptıysa onun gibi yapıyor.
Lakin Biz istersek ne yaptıklarından ve ne yapmakta olduklarından onları anlayabiliriz Ne yaptıklarını zaten eskiden hükümete katılanlar için herkes hatırlatıyor. Ne yapmakta olduklarını da meclisteki hareketlerinden anlamak kolay.
Meclis ihracat için kullanılan mührün üzerine ayyıldız koyarak AB’nin ambargosunu yememize neden olan emri kimin verdiğini araştırma komitesi kurulmasına rağmen bulamadı. Buna rağmen hala araştırma önergesi veren var. Meclistekileri bu kadar zamandır meclistesiniz kaç tane yasa önerisi verdiniz diye sorgulayan var ama onlara meclisten biri çıkıp da kaç tane hükümet yasası olmadığı halde görüşülebildi ve geçirilebildi biliyor musun, soran yok. Mecliste hükümet tasarıları dışında biri geçirilemez bir tarafa görüştürülmez dahi; amma Eroğlu da Ferdi gibi birlik ve beraberlik çağrısı yapar. Araştırma yapamayan, bilgi alma hakkı olmayan ve milletvekilinin yasa önerme yetkisini bile kullanamadığı meclise girmek için bu telaş ne?
İlk kez bize bu açıkgözlerin ne kadar bizi borç altına soktuğunu öğrenme fırsatı veren yasaya karşı oy verdiklerini de öğrendik. Tabii kendileri de kefalet, sosyal fonları emanet verip borçlanma, iş yaptırıp ödemeyi erteleyerek dolaylı borçlanma dahil yatırım diye ekonomiyi kumarcılara teslim etme amaçlı kredi vermek için Türkiye’nin al dediği krediyi alıp küçük otellerimizi batırmaktan başka işe yaramayan yükümlülükleri açıklamak zorunda kalacakları tasarıya reddederek bilgi edinme olanağını kaybettiler.
Hala daha UBP genel sekreteri Hasipoğlu dünyada dış borcu olmayan devlet biziz demeye devam etsin diye mi ret yoksa bu pakette idi, pakete karşı idim, buna da karşı çıkmak için midir?
Nemize bakalım artık!
İktidarımız belli muhalefetimiz belli.
Lakin sorumluluk da belli.
Yetkili bir makam sahibinin esas sorumluluğu makamına bağlı kuruluşun hatlı çalışmamasını sağlamaktır. Sen komutansan askeri üssünün güvenliğinin bozulmamasını sağlamalısın. Sen savunma bakanı isen üssün başında öyle bir adam bulunmasını sağlamalısın ki güvenliğin bozulmaması için gereken önlemleri alsın. Bunların mazereti olmaz. Rum tarafındaki rezalet sonucu yaşanan trajedi bizimkilere örnek olmalıdır. Hem komutan hem de bakan istifa etti. Sorumlu olduklarını kabul ettiler ve istifaları kabul edildi.
Şimdi aklıma takılan soru şu? Bizim taraftaki rezaletten niye kimse sorumluluk almaz ve sorumluluk almayanları neden dönüp seçip seçilenler tarafından yine seçilmelerini izleek durumunda kalıyoruz? Bizde biz kusur olmalı değil mi?
Rum tarafında bizimkinden ciddi bir yönetim olduğu kuşku kaldırmaz ama gene de patlamaya namzet konteynerler orada tehlikeli bir şekilde bırakılabiliyor. Bakıyoruz cumhurbaşkanı İran ile Suriye’yi gücendirmeyelim demiş, İngiltere ve Fransa’nın bu derdi başınızdan alalım önerisi reddedilmiş ve sonunda hayali endişelere bağlı olarak patlama gününe gelinmiş.
Gene işin içine Kıbrıs sorunu karışmış; yoksa İran’ı veya Suriye’yi takacak değillerdi.
Yukarda bizde bir kusur olmalı demedim miydi? İşte onun da izahı burada. Yoksa kusuru genlerimizde değilse bile kültürümüzde bulacak ve boyun eğecektik. Evet. Kıbrıs sorunu dolayısıyla kahramanlık taslayan şarlatanlar hep seçimlerde avantajlı oldukları için hesap sorma devri geçirmedik. Hesap sorulacağından endişe eden bir hükümetimiz hiç olmadı. Ne bekleyebilirdik ki?
Yakında seçim olacak. Hristofias patlamanın hesabından mı kağıt üstünde kalan Kıbrıs sorunuyla ilgili tavizlerden mi devrilecek?
Bunları ciddiye alır da alır da ona göre hareket edersen ve partilerimizi hesap vermeye zorlarsak iyileşebiliriz; yoksa işimiz boru.
Ne yapsındı yani eskisi de öyle yapmadı mıydı diye sora sora gidersek işimiz tamam.